Paylaş
Kimi “Şurada şöyle durmak doğrudur” derken, bir diğeri “Hayır efendim, öyle değil böyle taşınır, burasında durulur,” diye itiraz eder. Bir türlü anlaşamayınca da dini konulardaki bilgisine güvendikleri Nasreddin Hoca’ya danışmaya karar verirler: “Sen söyle Hoca’m, tabutun tam olarak neresinde durmak gerekir?” Hepsini sabırla dinleyen Hoca, hiç beklemedikleri bir yeri işaret eder: “A dostlar, tabutun içinde olmayın da neresinde durursanız durun!”
NEREDE YATIYOR
Anadolu’nun gönül sultanlarından Hoca Nasreddin’i anma sebebine gelirsek... İki gün önce Hürriyet’te okumuşsunuzdur: Sivrihisar Belediyesi (Eskişehir), 2014’te Ulu Cami’nin restorasyonunda bulunan mermer sandukanın, incelemeler sonucunda Nasreddin Hoca’nın mezarına ait olduğunun tespit edildiğini ve yakında sergileneceğini açıkladı.
*
Hoca’nın 1208 yılında Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğduğu ve soyundan gelenlerin Sivrihisar’da yaşadığı kabul edilir. Ne var ki Nasreddin Hoca’nın meşhur türbesi yüzyıllardır Konya’nın Akşehir ilçesinde bulunuyor. Tarihi kaynaklar, Hoca’nın eğitim amacıyla Sivrihisar’dan Akşehir’e geldiğini, burada (ayrıca bazı başka yerlerde) uzun yıllar kadı ve müderris (üniversite hocası) olarak görev yaptığını ve yine burada vefat ettiğini söylüyor.
*
Peki ama doğrusu hangisi? Hayatıyla ilgili farklı iddialar bulunan Nasreddin Hoca, Akşehir’de mi yoksa tarihçilerin itirazlarına rağmen Sivrihisar’da mı yatıyor? En doğru cevabı Hoca’nın tarzıyla vermek gerek galiba: “Hoca, Orta Asya’dan Balkanlar’a, dört bir diyarda, milyonlarca kişinin gönlünde yatıyor.”
NEDEN ÇOK SEVİLİYOR
DOĞU Türkistan’da “Nasirdin Efendi”, Kazakistan’da “Koca Nasır”, Özbekistan’da “Molla Nasraddin”, Çeçenistan’da “Nasaret”... Hangi isimle nam salmış olursa olsun, Nasreddin Hoca, fıkıh (hukuk) ve tasavvuf eğitimine dayanan engin bilgisini hayatın her anına yayıp insanlara aktaran bir bilgeydi. Onun zekâ dolu cevapları ve muzip halleri, genellikle toplumsal adaba ve adalet duygusuna vurgu yapar.
*
Hoca’nın dinin esaslarını ve inceliklerini mizah yoluyla hatırlattığı pek çok fıkrası vardır. Örneğin “şükür” konusunu, esprili bir görsel benzetmeyle anlatır: “Allah’a şükredin ki deveye kanat takmamış. Yoksa kimsede ne dam kalırdı, ne tavan!” Sıkça hicvettiği konulardan birisi de “Tabutun neresinde durmalı?” fıkrasında olduğu gibi insanların dinin sadece dış kurallarıyla ilgilenip onun asıl manasını gözden kaçırmalarıdır. Örneğin, “Hoca’m, nehirde boy abdesti alırken ne tarafa doğru dönmek gerekir” diye soran birine Hoca cevabı yapıştırır: “Elbiselerini ne tarafa koyduysan o tarafa!” Bu fıkra, hırsızlara karşı tatlı bir uyarı olsa da aslında insanların ibadette bile akıllarında dünya malı olduğuna dair bir göndermedir.
*
Aradan geçen yüzyıllara rağmen “Hoca’m, sakız çiğnersek orucumuz bozulur mu?” türü meselelerle uğraşanlara bugün bile rastlamıyor muyuz? İnsanların zihinsel tembelliği ve evrensel vurdumduymazlık, Hoca’nın bizi hâlâ gülümsetmesini mümkün kılıyor galiba.
HANGİSİ GERÇEK
EN eski kaynaklar Nasreddin Hoca fıkralarını yorumlarken onun dini/tasavvufi yaklaşımını esas almışlardır. Ancak zamanla Hoca’ya atfedilen fıkraların sayısı artmış, konuları çeşitlenmiştir. “Nasreddin Hoca fıkraları”, ellili sayılardan yetmişlere, yüzlere çıkmış, çağımızda ise binlere ulaşmıştır!
*
Aslında bu duruma çok da şaşırmamak gerek. 7. ve 8. yüzyıllarda Hz. Peygamber’e atfedilen yüzlerce uydurma hadisi bir kenara koyalım... Günümüzde sosyal medyada dolaşan özlü sözlerin, hikâyelerin bile pek çoğu uydurma değil mi? Ömer Hayyam, Einstein, Sokrates, Picasso, Freud, Neyzen Tevfik ve daha niceleri... Onların resimlerine iliştirilmiş pek çok söz, aslında kaynaklarda yer almayan yakıştırmalardan ibaret. Okunma sayısını artıran bu kurnazlık, Atatürk ve Gandi gibi liderlere atfedilen sözlerde veya kurgu fotoğraflarda bile karşımıza çıkabiliyor.
*
İyisi mi bizler bir fıkrayı, bir özlü sözü, bir görüntüyü yorumlamadan önce gerçekliği konusunda daha araştırıcı olmaya gayret edelim. Sahte ayrıntılara esir düşmemek için öncelikle o ismin dünya görüşünü, genel anlayışını doğru anlamak durumundayız. Aksi takdirde “Tabutun neresinde durmalı?” diye tartışanlar gibi tarihi kişiliklerin asıl önemini kaçıranlardan olabiliriz.
Paylaş