Sessiz Çoğunluk ve Trump: Ne Sürprizi?

Trump’ın başarısını ‘sürpriz’ veya ‘şok’ diye nitelemek ne sosyolojik gerçeklerle örtüşüyor, ne de tarihle.

Haberin Devamı

HANİ BANA, HANİ BANA?

 

Kaliforniya’da tasarlandı, Çin’de üretildi, her ülkede satıldı…

 

Seattle’da kuruldu, Kolombiya’da üretildi, tüm dünyada içildi…

 

New York Borsası’nda kazanıldı, ‘vergi cenneti’ olan küçük bir ülkede bankaya yatırıldı…

 

Son yıllarda gelirini ve istihdamı bu şekilde eloğluna kaptırdığını düşünüyor ‘yurdum Amerikalısı’. Özellikle de 2008 finans krizinden beri. Bu ‘rahatsız ama sessiz’ çoğunluğun sesini en iyi duyansa Donald Trump oldu. Seçim kampanyasında dev şirketlere kükredi: “Bana bak Tim efendi! Yok öyle telefonları Çin’de üretip benim Amerikalımı işsiz bırakmak!”. Üstüne, ‘hakiki’ Amerikalıların yerine üç kuruşa çalışan göçmenleri durduracağını da vaat etti. Yurdum Amerikalısı da doğal olarak oyunu küreselgil ablaya değil, ‘kükreyen, yeleli aslan’a verdi.

 

Haberin Devamı

Sessiz Çoğunluk ve Trump: Ne Sürprizi

  

YURDUM AMERİKALISI DEDİĞİN…

 

Yukarıdaki karikatürize özet, elbette Trump’ın başarısının yegâne sebebi değil. Gelin, ABD’de son seçimlerde oy kullananların profiline bakalım:

 

-Büyük şehirlerde Demokrat, orta-küçük şehirlerle taşrada Cumhuriyetçi ağırlığı var.

 

-Bekar kadınların %66’sı Demokratlara, evli erkeklerin %58’si Cumhuriyetçilere oy verdi.

 

-Eşcinsellerin %78’i Demokratlara oy vermiş.

 

-Beyazların %58’i Cumhuriyetçi. Zenci, Asyalı ve Hispanik seçmen ise büyük ağırlıkla Demokrat.

 

Haberin Devamı

-Üniversite ve yüksek lisans mezunlarında Demokratlar, lise mezunlarında Cumhuriyetçiler güçlü.

 

-Hristiyanların yaklaşık %60’ı Cumhuriyetçi. Hristiyan hakları hareketini savunanların %81’i de öyle. Diğer dinlerden olanlarsa seçimde açık farkla Demokratları destekledi. Tabii dinsizlerin/ateistlerin %68’i de Demokrat.

 

-Cumhuriyetçilerin %56’sı haftada bir kez veya daha fazla ibadet ederken, Demokratların %62’si bu soruya “hiçbir zaman” diye cevap veriyor.

 

-Demokrat seçmenin önceliği dış politika ve ekonomi iken, Cumhuriyetçilerin göçmenler ve terörizm. 

 

NERESİ SÜRPRİZ?

 

Elbette bu tablo son üç-beş ayda şekillenmedi. Zaten Trump da yıllardan beridir başkan adaylığını kolluyordu. Bu süreçte toplumsal verileri dikkatle incele(t)memiş olması düşünülebilir mi? Pazarlama iletişiminde başarının ilk adımı “hedef kitleyi” doğru analiz etmektir. Ve ardından onların ihtiyaçlarına en uygun ürünleri sunmak. Trump da aynen böyle yaptı. Doğrudan “sessiz çoğunluğa” odaklandı. ‘Yurdum Amerikalısı’ ne düşünüyorsa aynı yalınlıkta dile getirdi; neye kızıyorsa aynen kızdı. Tabii onların dertlendikleri her mesele için keskin ve net çözümler vaat etti.

 

Haberin Devamı

Trump’ın siyasete ‘profesyonel bir pazarlamacı’ anlayışıyla yaklaştığı çok açık. Yoksa, hayatı New York’un ve küresel sermayenin mega-zenginleriyle iç içe geçmiş bir emlak kralının ne işi olur küresel ticaret karşıtlığıyla? Araplar ve Müslümanlar dahil yedi düvelle ortak iş yapmış; karısı ancak 2001 yılında ABD vatandaşı olmuş uluslararası bir medya figürü, ne yapsın 1930 model yabancı düşmanlığını?

 

Peki ama tüm bunları alt alta sıraladığımızda, Trump’ın başarısına “sürpriz” demek, “şok geçirmek” mümkün mü? Elbette değil.

 

ŞAŞIRTMAYAN EĞİLİM

 

Trump’ı bir kenara koyarsak… Bu seçimi Cumhuriyetçi bir adayın kazanması da şaşırtıcı sayılmamalı. Çünkü II.Dünya Savaşı sonrasında ABD’de aynı parti, başkanlık seçimlerini üst üste 3 defa kazanamıyor. Bunun tek istisnası ise, Sovyetler’in yıkıldığı kritik yıllarda, Reagan dönemi ardından ‘baba’ Bush’un seçilmesi. Bu tarihi eğilime bakınca, Demokratların başkanlığı üst üste üçüncü kez kazanması zaten daha düşük bir ihtimaldi.

 

Haberin Devamı

Tabii ABD’nin iç seçim dinamiklerinin yanında bir de “sessiz çoğunluğun” 20.Yüzyıl’dan gelen tarihi eğilimleri var.

 

TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA SESSİZ ÇOĞUNLUK

 

Türkiye, “Sessiz Çoğunluk” kavramı ve sloganıyla 1999 seçimlerinde tanıştı. Siyasi kariyeri yokuş aşağı giden Mesut Yılmaz ve Anavatan Partisi, “Sessiz Çoğunluğun Sesi” olmaya çabalasa da, bunu başaran 2002’de Erdoğan ve AK Parti oldu. Üstelik Erdoğan, Yılmaz veya Trump gibi sadece sözde değil, özde de alt-orta kalabalıklardan geliyordu. Dolayısıyla hem sandıktan güçlü çıktı, hem de seçmenleriyle hızla özdeşleşti.

 

Türkiye’de 2002’de gördüğümüz üzere, sessiz çoğunlukların demokratik seçimlerde çok net bir tavrı var: Ekonomik kriz vurduysa, keskin muhalefete yöneliyor. Bakınız, 1929 Büyük Buhran sonrası 1933 Almanya; 2001 Krizi ardından 2002 Türkiye; 2008 Küresel Finans Krizi sonrası 2010 Macaristan, 2015 Yunanistan, 2016 ABD… Hatta 2016 İngiltere’nin AB’den çıkışı. Listeyi uzatmak mümkün…

 

Haberin Devamı

Aslında, birbirinden çok farklı kültürlerden ve zamanlardan söz ediyoruz. Bunca değişkene rağmen tarih, demografik ve ekonomik veriler, ‘sessiz çoğunlukların’ benzer eğilimlerine işaret ediyor. Dolayısıyla… Ya sosyal bilimin bulgularını ve öngörülerini dikkate alırsınız, ya da kendi kendinize (sosyal ve geleneksel medyanızla) gaz verir; kaçınılmaz olanla yüzleşince de “şok, şok, şok!” yaşarsınız. Tercih sizin.

Yazarın Tüm Yazıları