Sahiden, biz savaşa neden girmiştik?

Ders kitaplarından aklımızda kaldığına göre, I.Dünya Savaşı’na Almanya’yla müttefik olduğumuz için girdik.

Haberin Devamı

Savaşın sonunda Almanya teslim olduğu için biz de yenik sayıldık. Oysa, olaylar hiç de bu şekilde cereyan etmedi. Gelin öncelikle Osmanlı adına savaş kararı alanların zihnine yolculuk yapalım.

KAPIYA DAYANAN TEHLİKE

Bir düşünün... Yıl 1878. Başkentiniz İstanbul, neredeyse işgal edilmiş. Kuzeyinizdeki güç, yani Ruslar, İstanbul’da Yeşilköy’e, Doğu’da Erzurum’a ulaşmış. Devletiniz topyekün yıkımdan kılpayı kurtulmuş. Bu olaydan sadece 30 yıl sonra 1907’de Ruslarla İngilizlerin komşunuz İran’ı paylaşmak için anlaştıklarını öğreniyorsunuz. Üstelik bu kağıt üstünde de kalmamış. 1911’de Ruslar, Tahran’daki Meclis’i bombalayıp, İran iç siyasetine doğrudan müdahale etmiş. Doğu’da bunlar olurken Batı’da Rusların hamisi olduğu küçük ülkeler birleşiyor ve Balkan Savaşı başlıyor. Bulgarlar, Çatalca’ya kadar ulaşıyor. Yunanlılar Ege Adaları’nı alarak Anadolu’ya yüzme mesafesi kadar yaklaşmış. Edirne’yi zar-zor geri alıyorsunuz. İşte bunları aklımızda tutmadan, 100. yıldönümüne tanık olduğumuz I.Dünya Savaşı’na neden girdiğimizi layıkıyla değerlendiremeyiz.

Haberin Devamı

ESAS MESELE NEYDİ?

Hem yönetici kadro, hem de Müslüman halk için Balkan Savaşı her anlamda büyük bir çöküştü. Şiirler, nutuklar, sloganlar Balkanları geri kazanmaktan söz etse de devletin asıl meselesi elde kalanları korumaktı. Elde kalanlar içinde de İstanbul ve Anadolu öncelikliydi. Karadeniz’den gelebilecek Rus donanması başkent, Ege Adaları ise Anadolu sahilleri için büyük bir tehditti.

Osmanlı böyle perişan bir haldeyken Avrupa devletleri birbirine baskın çıkma yarışındaydı. Ve sonuçta Avrupa’da “Harb-i Umumi” patlak verdi. Bugün baktığınızda Avrupa güçlerinin birbirleriyle savaşmasını Osmanlı için tarihi bir fırsat olarak görebilirsiniz. Ama durum bu kadar basit değildi. Osmanlı yöneticileri, Rusların gözünün İstanbul’da ve Boğazlar’da olduğunu düşünüyordu. Yakın zaman önce yaşanan savaşlar, dile getirilen fikirler karşısında aksini düşünmek saflık olurdu. Nitekim Sovyet Devrimi’nden sonra yayınlanan belgeler, Türklerin şüphelerinde yerden göğe haklı olduklarını kanıtlamıştır. Yani, Osmanlı Devleti’nin derdi ne Balkanları yeniden feth etmek, ne de Turan İmparatorluğu falan kurmaktı. Aslolan Rusların İstanbul ve Doğu Anadolu’ya saldırma ihtimaline karşı bir savunma yolu bulmaktı.

Haberin Devamı

SİLAHLI TARAFSIZLIK MÜMKÜN MÜYDÜ?

Osmanlı, savaşta tarafsız kalabilmek için kim talep ederse etsin Boğazlar’ı savaş gemilerinin geçişine kapatmalıydı. Ama bunu yapabilmek için caydırıcı güç olarak en az iki savaş zırhlısına ihtiyacı vardı. Dolayısıyla donanmanın güçlendirilmesi hayati bir öneme sahipti. Bu amaçla donanmaya İngiliz danışmanlar getirilmiş ve iki dretnot tipi savaş gemisi satın alınmıştı (Bu dretnotların hikayesini “Rio de Janeiro nasıl Sultan Osman oldu?” başlıklı makalede bulabilirsiniz.) Ama ne var ki İngilizler, biraz da Yunanlıların baskısıyla tüm parası ödenmiş olan bu gemileri Osmanlı’ya teslim etmediler. İşte bu olay Osmanlıların İngilizler ve Fransızlarla müttefik olma ihtimalini tamamen suya gömdü. Bir başka sonuçsuz çaba da doğrudan Ruslarla saldırmazlık antlaşması yapma girişimiydi.

Haberin Devamı

YALNIZLIK ENDİŞESİNİN MALİYETİ

İstanbul’da pek çok kişi, tarafsızlık halinde bile savaşın Osmanlı’ya sıçrayabileceğini; ama Balkan Savaşı’ndan perişan bir şekilde çıkan Osmanlı’nın ne askeri, ne de ekonomik olarak tek başına bir savaşı kaldırmayacağını düşünüyordu. İşin ilginci Alman komutanları da Osmanlı’yla müttefik olma fikrine sıcak bakmıyorlar, savaşa girerse kısa bir süre sonra yenileceğini varsayıyorlardı. Ancak Kaiser, Osmanlı’nın savaşa girip bir de cihat ilan etmesinin İngilizleri ve Rusları Asya’da sıkıştıracağı düşüncesiyle ittifakı onayladı. Özetle, Osmanlı savaşta yalnız kalmak yerine kendi isteğiyle Almanya, Avusturya-Macaristan ve bir yıl önceki düşmanı Bulgaristan ile aynı cephede savaştı. Asıl düşmanıysa, en büyük korkusu olan Rusya’ydı. Yavuz ve Midilli adı verilen Alman zırhlılarıyla Karadeniz donanmasına yapılan baskının ardında böyle bir amaç vardı.

Haberin Devamı

YARGILAMADAN ÖNCE

Pek çok tarih kitabı, Osmanlı’nın savaşa girmesini Enver Paşa ve bir kaç çılgın İttihatçının Almanya’ya duydukları hayranlıkla giriştikleri akıl dışı bir macera olarak açıklar. Üstelik, Balkanlarda kaybedilen toprakları geri almak gibi boş bir hayalin peşindedirler! Oysa yapılan arşiv çalışmaları ve titiz değerlendirmeler meselenin böyle basit olmadığını gösteriyor. Evet, Enver Paşa ve yöneticiler pek çok konuda vahim kararlar almış olabilirler. Ama I.Dünya Savaşı zaten tüm Avrupa’da alınan birbirinden vahim kararların toplamı değil miydi? İstanbul’u ve Doğu Anadolu’yu koruma amacı, savaşta yalnız kalıp dağılma korkusu Osmanlı’yı savaşa sürükleyen nedenlerin özüydü. Ama gelin görün ki, Türkiye’deki, Rusya’daki ve hatta Almanya’daki rejim değişiklikleri, I.Dünya Savaşı’nın serin kanlı değerlendirmesini hayli geciktirdi. Oysa Ortadoğu, Balkanlar ve Doğu Avrupa’nın yarınlarını öngörebilmek için geçmişi çok dikkatle okumak zorundayız.

Haberin Devamı

Meraklısına: Mustafa Aksakal, “Harb-i Umumi Eşiğinde, Osmanlı Devleti Son Savaşına Nasıl Girdi?”, 2010 ve Sean McMeekin, “The Russian Origins of the First World War”, 2011.

Yazarın Tüm Yazıları