Paylaş
NELERİ UNUTTUK?
İftara gecikme kaygısıyla trafikte acele etmeyi...
Sıkışan trafikte kalıp sadece suyla oruç açmayı...
Kalabalık sofralarda ailece iftar etmeyi...
Misafirlikte “Eline sağlık, ne çok şey yapmışsın” demeyi...
Anneanne-babaanneye gidip ev güllacı yemeyi...
Mutlaka neyli müzikler çalınan restoran iftarlarını...
Pek az kişinin oruç tuttuğu kalabalık şirket iftarlarını...
Otellerin balo salonlarını dolduran bayi-satış ekibi iftarlarını...
Kayıttan çalıyormuş hissi uyandıran canlı fasıl heyetlerini...
Garsonların “Okundu efendim, açabilirsiniz” anonsunu...
Yüksek sesle “Bizim çayları da tazele abicim” demeyi...
Servis yapanlara bakıp “Bunlar ne ara oruç açıyorlar?” diye düşünmeyi...
Tatlıdan son lokmayı aldıktan sonra “Çok hızlı yedik ya!” diye hayıflanmayı...
Stadyumda maç izlerken bir yandan oruç açmayı...
Dev iftar çadırlarında sıra beklemeyi...
Hipermarketlerdeki fesli, yelekli promosyon ekiplerini...
AVM’de yemek bölümünde, iftar öncesinde kuyruğa girmeyi...
“... için iftar vakti” anonsunu duymayı...
İftardan sonra meydanlardaki insan selinin içinde kalmayı...
Gittiğiniz mekânda park yeri bulamayıp habire tur atmayı...
Eyüp Sultan başta olmak üzere türbe ziyaretlerini...
Meydanlarındaki, cami avlularındaki herkese açık iftarları...
Kalabalık teravih namazlarını...
Turistlerin merakla tarihi camilerden çıkan güruhu izlemesini...
Parklardaki, sahillerdeki curcunayı...
Mahalle mahalle dolaşıp ramazan kolisi dağıtmayı...
Randevulaşıp sahurda mükellef kahvaltıya gitmeyi...
NELERİ HATIRLADIK?
“Mahalle” diye bir şeyin varlığını...
Çoluklu-çocuklu, yorucu aile iftarlarının mecburiyet değil mutluluk olduğunu...
Düzenli yardımlaşmanın lüks değil gereklilik olduğunu...
Komşuların aslında ne kadar önemli olduğunu...
Postacının, fırıncının, bekçinin, çöpçünün kıymetini...
Yanı başımızdaki esnafın, berberin, tamircinin varlığını...
Kişisel sınırlara saygının “modası geçmiş” bir şey olmadığını...
Eli başa veya kalbe götürerek selamlaşmayı...
Ayakkabıları kapıda çıkarmanın çok da kötü bir fikir olmadığını...
“İnsanın evi gibisi yok” sözünün gerçek anlamını...
“Doktor amca, doktor teyze, hemşire abla ve eczacı abi”nin hayati değerini...
Ve tabii...
“Her işin başı sağlık” sözünün ne kadar doğru olduğunu...
NELERİ ANLADIK?
Her şeyin bir anda nasıl baştan sona değişebildiğini...
“Otomatik” sandığımız pek çok şeyin nasıl nostaljik hale gelebildiğini...
“Nerede o eski ramazanlar” lafının durup dururken çıkmadığını...
Ama hepsinin ötesinde...
“İnsani” değerleri yaşatmadıkça, insanlığı yaşatmanın ne kadar zor olduğunu...
Paylaş