Paylaş
15 Nisan 1946 tarihinde Maarif Vekaleti Yayın Müdürlüğü çalışanları, mütevazı bir tören için toplanmışlardı. Devlet bursuyla yurt dışında kütüphanecilik eğitimi almış olan Adnan Ötüken, bir kitap dolabının raflarına Mehmet Emin Yurdakul’un iki kitabını yerleştirerek Milli Kütüphane’nin kurulması çalışmalarını başlatmış oluyordu. 1946’da iki kitapla yola çıkan Milli Kütüphane’deki kitap sayısı, 2014 sonunda 1.629.496’ya ulaştı. Üstelik bir önceki yıla göre %12,8 artışla. Buraya kadar her şey güzel görünüyor... Ancak, TUİK’in geçtiğimiz hafta yayınlanan verilerine göre 2014 yılında 2899 kütüphane kapandı! Bu, bir önceki yola göre %9,8 azalma demek. Yani, bir yıl içinde neredeyse her 10 kütüphaneden biri kapılarını kapattı. Bunu, Avrupa ortalamasının çok altındaki okuma alışkanlığımızın daha da gerilediğinin göstergesi olarak görebiliriz. Öte yandan, Batı’da da kütüphaneler zorunlu bir değişim içinde.
DİJİTAL DOSYALAR, CİLTLERE KARŞI
İnternet, medeniyeti her alanda biçimlendirirken bilgiye erişim çok farklı bir boyut kazandı. Bu nedenle, kütüphanelerin yerini “Bilgiye Erişim Merkezleri”nin alması gündemde. Kütüphane, kitap okumak, araştırmak için gidilen yer. Oysa bugün, bir internet bağlantınız varsa, siz neredeyseniz bilgiyi oraya getirmek mümkün. E-kütüphaneler, mobil kütüphaneler, okuyuculara yepyeni olanaklar sunuyor. Yüzbinlerce sayfalık bilgi, küçücük bir hafıza çubuğuna sığabiliyor. Tabletinizdeki ciltler dolusu bir ansiklopedide istediğiniz kelimeyi aratabiliyor; telefonunuzda bilmediğiniz bir dildeki metinleri kolayca çevirebiliyorsunuz. Yeni kuşaklar için ham bilgiye ulaşmak saniyeler alıyor. Öte yandan ulaşılan bilginin kalitesi, yepyeni bir sorun kaynağı.
BİLGİNİN KAYNAĞI NEREDE?
İnternet, faydalı bilgi kadar yanıltıcı bilgiler, yarı-bilimsel fantezilerle dolu bir dünya. Bu noktada Wikipedia (vb.) çok değerli bir seçenek olarak öne çıkıyor. Ne var ki, bu internet ansiklopedisinin Türkçe versiyonunda büyük eksikler var. Vikipedi’yi (veya benzerlerini) eleştirenlerse alternatif hacimde ve ciddiyette bir çalışma ortaya koyabilmiş değil. Ayrıca, Türkiye’de internetin derinliği de yetersiz. Siteler özgün içerik üretmek yerine birbirinden kopyalayıp durduğu için gençler, arama motorlarında bir iki sayfadan öteye gitmiyorlar bile. İşte tüm bu nedenlerle, acilen Türkçe eserlere yer veren e-kütüphanelerimizin olması gerekiyor. Yani, “geleneksel” kütüphaneler kapanırken, güvenilir “yeni kuşak” kütüphanelere (her konuda binlerce cilt e-kitaba, e-ansiklopedilere, makalelere) ihtiyacımız hızla artıyor.
GERİDEN GELENLERİN ŞANSI
1960’ların gözde kavramlarından birisi “insan kaynağı” idi. 1990’larda “bilgi toplumu” öne çıktı. Günümüzdeyse “dijital insan kaynağı” tartışılıyor. Bilişim okur-yazarlığı yüksek, nitelikli bilgiye hızla ulaşarak hem kendini, hem de toplumu ileriye taşıyan bir insan modelinden söz ediyoruz. İşte bu noktada, gelişmekte olan ülkeler için çok önemli bir fırsat var. Donanımlı eğitimci, eğitim malzemesi ve bina açığını doğru e-eğitim olanaklarıyla kapamak mümkün. Tabii buna mutlaka İngilizce bilgisini eklemek gerek. (Rusya ve Çin gibi devler, ne kadar çabalasa da internetin ana dili adeta İngilizce). Yüksek kapasiteli internet bağlantısı ve İngilizce bir araya geldiğindeyse, dünyanın neresinde olursanız olun, ABD’nin en başarılı okullarındaki öğrencilerle aynı bilgi kaynaklarını kullanmanız bir anda mümkün oluyor. Tüm bunlar, geriden gelen ülkelerdeki öğrenciler ve araştırmacılar için eskiden hayal bile edilemeyecek bir fırsat.
AÇIK BİLGİ
Ne var ki bu tarihsel fırsatı kaçırmamak için hayıflanmak yerine çok hızlı ve güçlü adımlar atmak gerekiyor. Dijital çağda, bilgiye hiper hızda ulaşmak isteyen sabırsız ve üşengeç kuşaklar yetişmesine şaşıramayız. Yurt dışında hızla artan sesli kitap satışları, e-kitap satışlarını kovalarken, gençleri kütüphaneye gitmiyorlar diye suçlayamayız. İşte tam da bu nedenle bilginin / kitapların / yayınların dijitalleşmesini, eğitim sistemiyle bir arada ele almak şart. Her zamanki gibi gözlerimiz siyaset pazarlıklarına, kulaklarımız silah seslerine odaklanmışken bir tarihi fırsatı daha kaçırmak üzereyiz. Bize düşen yazmak; tarihe not düşmek... Bakarsınız, kazara birilerinin aklına gelir de olası koalisyon protokolüne yarım yamalak bir kaç proje fikri sıkıştırıverir.
Paylaş