Kibirle değil minnetle

26 Ağustos’tan başlayarak eylül ayının ilk yarısı, geçmişin sıkça anıldığı bir dönem. “Zafer haftası” ve izleyen günler, pek çok şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıldönümü aynı zamanda.

Haberin Devamı

Vatan ve bağımsızlık için canını ortaya koyanları, malını vakfedenleri, şehitleri ve gazileri minnetle anmak bu ülkedeki herkes için bir vefa borcu olsa gerek.

KADİRŞİNAS OLMAK

İslamiyet’te kadirşinaslık çok güzel bir haslet kabul edilir. Örneğin Hz. Peygamber, küçük bir yardımını gördüğü kişilere bile, bu iyiliklerini hiçbir zaman unutmadığını söz ve davranışlarıyla göstermiştir. Ayrıca şehitleri daima hayırla yâd ettiği, onların geride kalan aile efradına yardımcı olunmasına özen gösterdiği iyi bilinir.

Kibirle değil minnetle

*

Şehitleri, gazileri minnet duygularıyla hatırlamak ne kadar makbul bir davranışsa atalarının başarılarıyla böbürlenip kibre kapılmak da o kadar yanlış bulunur. Hz. Peygamber bu konuda şu hatırlatmayı yapmış: “Allah sizden cahiliye gururunu, büyüklenmeyi ve babalarınız ile övünmeyi kaldırmıştır”. Yani İslam’a göre bizden öncekilere müteşekkir olmakla onların başarılarıyla böbürlenmek arasında ince bir çizgi var. Nitekim, Kuran şöyle der: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez (Lokman, 18).”

Haberin Devamı

HEPİNİZ ÂDEM’DENSİNİZ

Irkçılık İslam’da açıkça kınanan, ayet ve hadislerle menedilmiş bir tavırdır: “Hepiniz Âdem’densiniz. Âdem ise topraktandır.” Hiçbir ten renginin veya ırkın, bir diğeri üzerinde üstünlüğü yoktur.

*

Atalarla böbürlenmenin bir diğer olumsuz yanı da geçmişe saplanıp kalmaktır. Ne de olsa kibir, insanı kendisi hakkında aldatır. Örneğin yanlış bir inancı, sırf “atalarımızdan böyle gördük” diyerek körü körüne savunmak Kuran’da sıkça eleştirilmiştir. Bununla birlikte, kişinin atalarına ölçülü şekilde sahip çıkmasında bir yanlışlık yoktur. Hatta eski kuşakların emanetlerine saygı ve kadirşinaslık göstermek özellikle tavsiye edilmiştir. Örneğin Hz. Peygamber’in ifadesiyle, “İyiliklerin en güzeli, evladın baba dostlarını ziyaret etmesidir.

Haberin Devamı

Kibirle değil minnetle

BÜYÜK KURTULUŞ

Yurdundan çıkarılmış, çocuklarından uzaklaştırılmış olmak (Bakara, 249)” Kuran’da bahsedilen bir felakettir. Keza Hz. Peygamber’in doğup büyüdüğü Mekke’den hicret etmek zorunda kaldığında Kabe’ye doğru bakarak şöyle dediği rivayet edilir: “Allah’ın yarattığı şeyler içinde en çok sevdiğim yer sensin. Eğer buranın halkı beni zorla çıkarmasaydı ben kendiliğimden çıkmazdım.” Yani İslam’a göre insanın doğup büyüdüğü yurdundaki varlığını korumak istemesi, vatanında inandığı gibi yaşaması en doğal hakkıdır.

*

Ne var ki “Kurtuluş Savaşı” sadece memleketi işgal ordularından kurtarmaktan ibaret değil. Cehaletten, ayrımcılıktan, fakirlikten, kötü yaşam koşullarından, geri kalmışlıktan kurtulmadıkça gerçek bir hürriyetten söz etmek mümkün mü? Gelin bizler, geçmişe sahip çıkıp oradan aldığımız feyzle yüzümüzü daima geleceğe çevirenlerden olalım. Hem atalarımızı hem de torunlarımızı onurlandırmanın en güzel yolu, bilimden sanata, ticaretten spora kadar her alanda başarılar, zaferler elde etmektir. Bunu yapmadığımız sürece anma törenlerimiz, “övünüp durmaktan” öteye geçmez.

Haberin Devamı

BU TOPRAKLARIN ‘TURCHİA’ OLUŞU

ANALARIMIZIN-atalarımızın Kurtuluş Savaşı’ndaki fedakârlıklarını yâd ederken daha önceki mücadeleleri de unutmamak lazım. Örneğin Anadolu, günümüzden 921 yıl önce de yine bir eylül ayında, düşmanların istila girişiminden kurtulmuştu.

Kibirle değil minnetle

*

Takvimler 1101 yılını gösterirken asker sayısı yüzbinlere ulaşan dev Haçlı Ordusu, üç koldan Anadolu’nun içlerine doğru ilerliyordu. Nihai hedef Kudüs’tü... Ama aynı zamanda Anadolu’yu ele geçirip burada krallıklar, prenslikler kurmak istiyorlardı. Ne var ki Sultan I. Kılıcarslan önceki Haçlı seferinde alınan yenilgiden gerekli dersleri çıkarmış, zekice bir strateji izlemişti. Onun liderliğindeki Türkler, Haçlı Ordusu’nun tüm kollarını birden fazla muharebede yenmeyi başardılar. Eylül ayı başında, Selçuklu Ordusu’nun zaferi kesinleşmiş, düşman tehlikesi ortadan kalkmıştı...

*

Haberin Devamı

Türkler bu zaferle birlikte, Anadolu’nun artık ne Haçlı seferlerine ne de Batı’dan gelecek bir istilaya geçit vermeyeceğini güçlü bir şekilde göstermiştir. 1147’deki ve 1190’daki girişimleri de başarısız olunca, Haçlılar için Anadolu’nun artık bir “Türk yurdu” olduğunu kabullenme zamanı gelmişti. Nitekim bu yüzyıldan itibaren Batılılar Anadolu’yu, “Turchia (Türkiye)” olarak adlandırdılar.

 

Yazarın Tüm Yazıları