Paylaş
MISIR’ın görkemli piramitleri, aslında “tanrı-kralların” yani firavunların mezarlarıdır. Mezarı bile bu boyutlarda olan birinin öz algısını düşünsenize... Kuran’daki ifadesiyle, kendisinden “Ben sizin en yüce tanrınızım (Nâzi’ât, 24)” diye bahseden firavun, varlığının üstünde bir Yaradan olması ihtimalini bile kabullenemiyordu. Firavunlar tarihe karışmış olsa da sokakta, işte, çevremizde “Küçük dağları ben yarattım” edasıyla dolaşanlara rastlamak pekâlâ mümkün.
İÇİMİZDEKİ FİRAVUNLAR
Klasik dönem âlimlerine göre aslında hepimizin nefsinde, bir “mini firavun” gizlidir. Nefsimizdeki firavun, kendisine tapınma beklemese bile taleplerine eksiksiz karşılık ve tam itaat bekler. Yani “ol” dediğimizde isteklerimiz “olsun” isteriz, ki bu esasında ilahi kudret sahibi olma hevesidir. Eskiler buna “enaniyet” derlerdi. Biz bugün benlik sevdası, bencillik (egoizm), ben merkezci (egosantrik) gibi kelimeler kullanıyoruz.
HEP BANA, HEP BANA
Elbette, ihtiyaçlarının giderilmesini beklemek insani bir haktır. Mesele bu doğal ve sağlıklı talebin boyutlarında düğümlenir. “Rabbena, hep bana” diyenler, başkalarıyla dost görünseler de aslında hep kendi çıkarları, kendi dertleri ve istekleriyle ilgilidirler. Başkalarının sorunları onları hemen sıkıverir. “Nerede aç, oradan kaç; nerede aş, oraya yanaş” gibi atasözleri, bu gibi bencil eğilimleri hicveder.
SENİN DERDİN, BENİM DERDİM
İslam, benliğin ihtiyaçlarını giderirken başkalarını da düşünmeyi esas alır: “Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Âl-i İmrân, 92)” Bencilliğin ilacı, özgecil olmak, yani eski tabirle “îsâr” veya “diğerkâm” olmaktır. Yani, sadece kendi isteklerimize değil, yakınlarımızın ve ihtiyaç sahiplerinin sesine de kulak vermektir.
İHTİYAÇ SAHİBİ KİMDİR?
Gündelik konuşmada ihtiyaç sahibi dendiğinde aklımıza ilk olarak fakirler gelir. Oysa insanların sadece maddi ihtiyaçları yoktur ki. Yaşlı bir insana vakit ayırıp sohbet etmek... Bir yetime-öksüze ilgi göstermek... Anlamakta zorluk çeken bir öğrenciyi ders çalıştırmak... Hekime gitmekten çekinen birini yüreklendirip yanında yer almak... Veya en basitinden, insanlara hal hatır sorup gönlünü ferahlatmak; bazen de heyecanlarını paylaşmak... Tüm bunlar da ihtiyaç sahiplerine destek olmak değil midir?
*
Gelin ramazan vesilesiyle kendi maddi manevi dertlerimizden başımızı kaldırıp, biraz da başkalarının ihtiyaçlarıyla ilgilenelim. Elbette çoğumuz buna, “Benim derdim bana yeter”, “Peki ya benim derdimle kim ilgilenecek?” diyebiliriz. Ki bu da gayet anlaşılır bir yakınmadır. Peki ama kimse kimsenin derdini umursamazsa, sahiden “Benim derdimle kim ilgilenecek?”. “Benlik güden kişilerden kaçtım” diyen Ahmet Yesevî ne güzel söylemiş: “Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen / Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol sen.” Biz, bu yolda “özveriyle” kendi üstümüze düşeni yapalım da “Balık bilmezse, Halik (Yaradan) bilir”.
BİR ESER
BEYAZLAR İÇİNDEKİ ÇİÇEKLER
BİRLEŞİK Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’deki Şeyh Zayid Büyük (Ulu) Camisi, Arap yarımadasındaki en göz alıcı dini yapılardan biridir. Çevre düzenlemesiyle birlikte yapımı yaklaşık 15 yıl süren mekânın ana rengi, saflığın ve temizliğin simgesi kabul edilen beyazdır. Kuzey Afrika’dan Türkiye’ye, İran’dan Hindistan’a kadar çok farklı mimari geleneklerden esintiler taşır. Caminin göze en çok çarpan özelliğiyse, avludaki ve duvarlardaki çiçek süslemeleridir.
*
İlhamını Orta Asya - Anadolu çini geleneğinden alan çiçek süslemeleri, mermerle değerli taşların birleşiminden oluşan sıradışı bir estetik oluştururlar. Bu desenlerin bir başka özelliği de ölçektir. Klasik tarzdaki camilerde daha ziyade küçük parçaların birleşiminden oluşan büyük süsleme panoları varken, Şeyh Zayid camisinde insan boyunu aşan boyutlarda yer ve duvar süslemeleri görülür. Basra Körfezi’nin hemen yanı başındaki ibadethane, bölgedeki en önemli ziyaret noktalarından biridir.
BİR AYET
BİZ size sırf Allah rızası için yediriyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. (İnsan, 9)
BİR HADİS
SİZDEN biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz. (Tirmizî, Sıfatü”l-kıyâme, 59)
Paylaş