Paylaş
GÜNDELİK dilde kullandığımız en yanlış ifadelerden biri “çalışan kadın” olsa gerek. Sanki “ev kadınları” gün boyu iş yapmayıp yan gelip yatıyormuş gibi! Henüz elektrikli ev aletlerinin olmadığı zamanlarda ev işleri çok daha zahmetliydi. Hele de ramazan aylarında... Peki ama modernleşme öncesinde kadınların tek işi ev ve çocuklar mıydı? Yani İslam şehirlerinde hiç “çalışan kadın” yok muydu?
ÇALIŞMA HAYATI
Hz. Muhammed’in peygamberliğini ilk kabul eden kişi olan Hz. Hatice, Mekke’nin en varlıklı iş kadınlarından biriydi. Kadınlardan ticari işlerinin uygunluğunu bizzat Resulullah’a danışan olduğu gibi, deri tabaklama işinde çalışıp Medine’de pazar denetimi yapan da olmuştur. Yani kadının çalışmasında dini bir engel yoktu. Ayrıca evli bile olsalar kadın-erkek arasında mal ayrımı esastı. Osmanlı belgeleri, kadınların “iş hayatında” varsayılandan çok daha aktif olduğunu gösteriyor. Örneğin 17. yüzyılda Kayseri’deki resmi mal ve emlak satışlarının yüzde 40’ında taraflardan en az biri kadındı! Üstelik sadece satıcı değil, aynı zamanda alıcıydılar.
MAL SAHİBİ, MÜLK SAHİBİ
Kadınların en etkin olduğu faaliyetlerin başında vakıflar gelir. Örneğin Bursa’da 15. yüzyıldaki vakıf kurucularının yüzde 51’i kadındı. Bu oran, Mısır’da 18. yüzyılda yüzde 25, 19. yüzyılda Halep’te ise yüzde 44’tür. Elbette vakıf kurabilmek için her şeyden önce para ve mülk (dükkân, arazi) sahibi olmak gerekliydi. Kadınlar para ticareti yapmışlar, çoğunlukla borç veren taraf olmuşlar, bazen de alacaklarının tahsili için mahkemelere başvurmuşlardır. Değirmen, fırın, hamam, mumhane, çiftlik işletenlerin yanı sıra kocasından kalan işi devam ettirenler de olmuştur. Bu gibi örnekler çoktur. Ayrıca kadınlar yüzyıllar boyunca pamuk, dokuma, halı, dantel ve ipek üretiminde çalışmıştır. 19. yüzyılda Müslüman Osmanlı kadınlarına artık atölyelerde ve fabrikalarda rastlıyoruz. Yine de bu bilgileri kendi ölçeğinde değerlendirmek gerek.
SAVAŞTA VE BARIŞTA
İslam’ın ilk döneminde kendi isteğiyle savaşa katılan kadınlar vardı. Hz. Fatıma’nın da Uhud Savaşı’na katıldığı ve Resulullah’ın yarasına pansuman yaptığı bilinir. Ancak düzenli ordularla birlikte kadınlar resimden çıkar. Öte yandan kadınlar Osmanlı’da gizli polis teşkilatında görev yapmıştır. Çağlar boyunca “kadın-doğum uzmanlığı” yani ebelik bir kadın mesleğiydi. Osmanlı’da kadınlar ilaç yapımının yanı sıra çocuk ve cilt hastalıkları gibi tedavileri de üstlenmiştir. Ayrıca “hekim kadınlar, tabibeler” Topkapı Sarayı’nın Harem Hastanesi’nde veya saray dışında görev yapardı. Anadolu’da İslami döneme ait en eski hastanelerden birinin, 1205’te sultanın kız kardeşi Gevher Nesibe Sultan tarafından yaptırıldığını ekleyelim.
HEM OKUDUM HEMİ DE YAZDIM
Kadınların okuma-yazma öğrenmesi ve öğretmesi bizzat Hz. Peygamber tarafından desteklenmişti. Hatta eğitimleri için Medine’de “Suffetü’n-Nisa” adıyla bir bölüm ayrıldığı söylenir. Emevî-Abbasî devirlerinde durum böyle sürmese bile kadınlar dinin en temel kaynaklarından olan hadis ilminde uzmanlaşmışlardır. Öyle ki 15. yüzyılın meşhur âlimi Suyutî’nin 195 hocasından 41’i kadındı. Ayrıca İslam dünyasında Mihrî Hatun (ö.1512) gibi çok sayıda şair, âlim ve mutasavvıf kadın yetişti. Bunlardan özellikle birisi, yaşayışı ve sözleriyle “ilahi aşk” kavramına doğrudan etki etmiştir...
KORKUYLA DEĞİL AŞKLA
8. yüzyılda Basra’da yaşayan kadın sufi Râbia el-Adeviyye, hür doğmasına rağmen kimsesiz kalıp köle olarak satıldı. Sonunda özgür kalsa bile dünya nimetlerine hep mesafeli durdu, günlerini çoğunlukla tefekkürle (evren, yaratılış ve varoluş hakkında düşünme) ve oruçla geçirdi. Kendisini ziyaret eden kadınlara ve erkeklere dinin gösterişten uzak bir şekilde, samimiyetle yaşanmasını öğütledi: “Kötülüklerinizi gizlediğiniz gibi iyiliklerinizi de gizleyin.” Ayrıca korku yerine daima ilahi sevgiye ve rızaya ağırlık verdi. “Ne cehennem korkusu ne de cennet arzusuyla ibadette bulunurum. Ben Allah’a korkudan değil aşk ve şevkimden dolayı ibadet ederim” sözü, Yunus Emre’nin “Bana seni gerek seni” dizelerinin habercisi gibidir. Bir gün evde otururken “Dışarı çık da ilahi sanatı seyret!” diyen birine, “Sen de içeri gir de sendeki sanatkârı temaşa et!” cevabıyla insanın hakikati sadece dış dünyada değil, asıl kendinde araması gerektiğini anlatmıştır.
Ramazan sözlüğü
“Arınmak, saflaşmak, kurtulmak” anlamından hareketle, bütün davranış ve sözlerde samimiyetle ve yalnızca Allah’ın rızasını gözetmek. İHLAS
Bir ayet
KENDİLERİ ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (Rûm, 30/21)
Bir hadis
SİZİN en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. (Tirmizî, Menâkıb, 63)
Paylaş