Paylaş
Evde, işte, okulda, hemen her konuda... Örneğin maçı kazanamayan bir takımın taraftarı oyuncuyu; oyuncu teknik direktörü suçluyor. Teknik ekip içten içe yönetimden, yönetimse “hakemleri hizaya sokamayan” federasyondan şikâyetçi. Gelin görün ki federasyon aslında kulüp yöneticileri arasından seçilir. Ki onlar da yönetici olmadan önce birer taraftardır.
*
Yani hiddetle kızdığımız kişiler ve kurumlar, eninde sonunda bizimle bağlantılı. Oysa iş sert eleştiriye geldiğinde sanki biz “doğruluk” gezegeninden gelmişiz de başkaları ayrı bir dünyanın insanıymış gibi davranıyoruz.
İĞNEYİ KENDİNE
Atalarımız böyle hallerle defalarca karşılaşmış olacaklar ki bize çok güzel bir sözü miras bırakmışlar: “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır.” Ortaokul çocuklarının bile Türkçe dersinde duyduğu bir atasözüdür bu. “Başkalarını sert şekilde eleştirmeden önce kendini bir sorgula” diyen bu atasözü, insanları vicdanlı ve insaflı olmaya davet eder...
*
İncil’de Hz. İsa insanlara şu soruyu sorar: “Kendi gözünde mertek (ağaç parçası) varken kardeşine nasıl, ‘İzin ver, gözündeki çöpü çıkarayım’ dersin? (Matta 7:4)” Başkalarını eleştirirken kendimizdeki eksikleri görmekten, özeleştiriden bizi alıkoyan nefsimizdir. Çevremizdekilere kızmak, kendimizi geliştirmeye çalışmaktan her zaman daha kolaydır zaten. Televizyonlardaki yarışma programlarında görüyoruz: Bir takım yarışmayı kaybettiğinde nasıl da hemen herkes birbirini suçlayıveriyor... Başarısızlıktan kendi payına düşeni almak isteyen pek çıkmıyor.
BEN OLSAM
Başarısızlıkta faturayı başkalarına kesen insan nefsi, başarıları hemen kendi hanesine yazmaya meyillidir. Üstelik egomuz başarı, yüksek mevki ve zenginlik sahibi olunca daha da güçlenir. Hemen her konuda “Öyle yapılmaz, böyle yapılmalı” demeye başlarız. Öyle ki varlıklı bir kişi, kâinatın işleyişini bile beğenmez hale gelebilir.
*
İncil bu hali şöyle tarif etmiş: “Devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin birinin ‘Tanrı egemenliği’ne girmesinden (iman etmesinden) daha kolaydır (Matta, 19:24).” İslam’a göre kudretli bir kişi, firavun örneğinde olduğu gibi “Ben sizin en yüce tanrınızım (Nâziât, 24)” diyecek kadar kibre kapılabilir. Kuran bu konuda “kibirlenenler deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyecektir (A’râf, 40)” diyerek son noktayı koyar. Yani kibir, özeleştiri önündeki en güçlü engeldir.
SERT KUMAŞLAR
“İğneyi kendine...” atasözünü hepimiz biliyoruz. Ama zamanla manasını idrak etmekten uzaklaşıyoruz galiba. Hele de hayatımızda işler iyi gitmediğinde. Hatta öyle bir noktaya geliyoruz ki sorunlara karşı “çelik gibi” olmakla övünürken aslında iğne işlemeyen “kalın derili” birine dönüştüğümüzü gözden kaçırıyoruz.
*
Hiç şüphesiz, yanlışları eleştirip haksızlıkların düzletilmesini talep etmek toplumsal ilerleme için şart. Ne var ki sadece başkalarını eleştirmek, kendi zaaflarımızdan kaçmanın bir yoludur aynı zamanda. “Özeleştiri” kavramı eski dilde “nefis muhasebesi” deyimiyle ifade edilirdi. Öyleyse gelin, hep başkalarına değil biraz da kendi halimize bakalım. Gönül defterimizde “karalama” değil, temiz yazılmış sayfalar istiyorsak alacak verecek muhasebesini dürüst şekilde tutalım.
BİR KADIN SULTAN
TÜRK-İslam tarihi denince aklımıza Hindistan-Pakistan pek gelmez. Ne var ki Müslüman Türkler, bu büyük medeniyet havzasını yöneten, uzun soluklu hanedanlar kurmuş ve bölge tarihinde önemli rol oynamışlardır.
*
Delhi Sultanlığı’nın kurucusu İltutmış Han, hayattayken kendisine veliaht olarak oğlunu değil kızı Raziye (Radıyye) Begüm’ü tayin etmişti. Ancak İltutmış 1236’da öldüğünde saray mensupları, kızı yerine oğlunu tahta geçirdiler. Ancak Raziye Begüm bu oldubittiyi kabul etmedi ve kardeşiyle giriştiği mücadeleden başarıyla çıktı. “Melike (kraliçe)” unvanıyla devletin başına geçti, kendi adına para bastırdı.
*
Tahtta kalmak, hemen her hükümdar için mücadele gerektirmiştir. Ne var ki Raziye Begüm, aynı zamanda kadın olması bahanesiyle çıkan isyanlarla da uğraşmak zorunda kalmıştı. Başta onu destekleyen kimi kumandanlar, Raziye’nin kendine sadık isimleri tercih etmesi nedeniyle nüfuz kaybına uğramış; kadın olmasını öne sürerek onu tahttan indirmişlerdir. Son ana kadar mücadelesinden vazgeçmeyen bu gözü pek “kadın sultan”, günümüzden 782 yıl önce, 14 Ekim 1240 tarihinde vefat etmiştir. Ardında ustalıkla kaleme alınmış şiirler bırakmıştır: “Bizim başımıza her ne gelirse hep bizdendir, biçare gönlün ne suçu var? O öldüyse bizim gamımızdan ölmüştür.”
Paylaş