Paylaş
PARA, mülk, makam, eğitim, bilgi, yetenek, kas kuvveti, boy pos, güzellik, aile, köken, memleket, mahalle, hatta yaş ve cinsiyet... İnsanların kendisi gibi olmayanları aşağı görmek için öyle çok nedeni vardır ki.
*
Elbette Anayasa’ya göre günümüz Türkiye’sinde her birey eşit haklarla doğar. Bu, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin kabul gördüğü tüm ülkelerde de böyledir. Ama gelin görün ki söz konusu eşitlik, gündelik hayatta pek çok durumda kâğıt üstünde kalır. Çünkü şu veya bu nedenle kendisinin üstün olduğuna inanan çoktur. Bu üstünlük algısı da diğerlerine tepeden bakıp onları hor görmemizle sonuçlanır. Kimimiz bunu içinde tutar, kimilerimizse pervasızca dile getirir.
CAHİLİYE İZLERİ
Bir gün, sahabeden Ebû Zer çevresindekilere şu anısını anlatır: “Bir adamla karşılıklı birbirimize sövdük. Ve annesinin zenci olması sebebiyle onu aşağıladım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) bana şöyle buyurdu: “Ebû Zer! Onu annesi sebebiyle mi aşağıladın? Demek ki sen kendisinde hâlâ cahiliye izleri olan bir kimsesin.” İslam öncesi Arap toplumunda, çok katı sosyal sınıf farkları vardı. Soylular, kendileri gibi olmayanları kolayca aşağılarlardı. Hz. Peygamber bunun İslam’da söz konusu olamayacağını pek çok defa vurgulamıştır: “Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap’a; beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır.”
*
Resulullah ayrıca insanlara tepeden bakıp mesafeli durmanın da hoş bir davranış olmadığını dile getirmiştir: “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.” Kuran, “birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın (Hucurât, 13)” derken, Hz. Peygamber insanlara aşağılayan lakaplar takılmasına, küçültücü isimler verilmesine tepki gösterirdi. Aynı şekilde, bir kadından kısa boyluluğunu küçümseyerek bahseden birine, “Öyle [fena] bir söz söyledin ki o söz denize karışsaydı denizin suyu değişirdi (bozulurdu)” demiştir.
DERİNDEKİ KÖKLER
Irkçılık, etnik ayrımcılık, cinsiyet ayrımcılığı çağımızda giderek daha fazla kınanan davranışlar. Hatta “ötekileştirme, nefret suçu” gibi kavramlar yasal karşılık buluyor. Ancak üstünlük taslama ve aşağı görme hastalığının kökleri, egolarımızda (nefislerimizde) sandığımızdan daha derinlerde.
*
Çocukken özgüven aşılamak için söylenen sözler, dozu doğru ayarlanmadığında sanal bir üstünlük duygusuna dönüşebiliyor. Ayrıca farklı grupların özelliklerini alaya alan fıkralar, hikâyeler, deyimler, küçük yaşlardan itibaren değer yargılarımızın içine işliyor. Bize benzemeyene, farklı olana çekinerek bakma güdümüz, yersiz korkuları tetikliyor.
NEFSİNE SÖZ GEÇİRMEDİKÇE
Demek ki ayrımcılık ve hor görme konusunda her birimiz kendimizi, yani nefsimizi eğitmek için gayret etmek durumundayız. Rivayet edilir ki Hz. Ali şöyle dermiş, “İnsanın kötü bir hasletini düzeltmesi, şu Uhud Dağı’nı kazmayla düzlemesinden daha zordur”. Yani bize gereken, sözde değil özde bir çaba. Hem de ramazana özgü “bir aylık” değil, ömürlük bir çaba... Unutmayalım ki kim olursak olalım, hepimiz “aynı vardan var olmuşuz”. Âşık Veysel ile başladık, yine onunla bitirelim: “Topraktandır cümle beden / Nefsini öldür ölmeden / Böyle emretmiş Yaradan / Sen kalemsin ben uç muyum?”
BİR ESER
EN ÇOK MÜSLÜMAN ORADA
ENDONEZYA, Türkiye’de Müslüman ülkeler dendiğinde akla ilk gelen ülkelerden biri değil. Oysa, 231 milyonla dünyada en fazla Müslüman’ın yaşadığı ülke! Kesin olmamakla birlikte Endonezya’nın büyük küçük 800 bin civarında camiye ev sahipliği yaptığı tahmin ediliyor. Bunlardan biri de başkent Cakarta’da bulunan muazzam boyutlardaki İstiklal Camisi.
*
Dış mimarisi modern çizgiler taşıyan cami, iç mekânda dünyanın en büyük kapasiteli ibadethanelerinden biri. Yapı grubu, gerektiğinde 200.000 kişinin namaz kılmasına olanak sağlayacak kadar büyük! Kubbenin 45 metrelik çapı ülkenin 1945 yılındaki bağımsızlığını, 5 kat ise İslam’ın beş temel şartını sembolize ediyor.
BİR AYET
EY müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın! Belki onlar, kendilerinden daha hayırlıdırlar. (Hucurât, 13)
BİR HADİS
MÜSLÜMAN kardeşini küçük görmesi, kişiye kötülük olarak yeter. (Müslim, Birr, 32)
Paylaş