Hitler mi, Weimar mı?

Anayasa ve sistem tartışmalarıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın Hitler dönemi hakkındaki yorumları, yakın Avrupa tarihinin en kritik konularından birini yeniden gündeme getirdi.

Haberin Devamı

İster parlamento hükümeti, ister başkanlık sistemi… Birinin diğerinden daha işlevsel veya daha üstün olduğunu kanıtlamak hayli güçtür, çünkü iddialar çoğunlukla geçmişteki ya da farklı coğrafyadaki uygulamalara dayandırılır. Halbuki başka bir ülke veya dönemde işleyen bir sistemin her durumda en iyi seçenek olduğunun garantisi yoktur. Örneğin Türkiye’de hemen herkes ‘özgürlükçü bir anayasa’ beklentisi içinde. Oysa yakın tarihin en özgürlükçü anayasalarından biri Almanya’nın 1919 Weimar Anayasası idi. (Weimar, meclisin o tarihte toplandığı ve yeni rejimin ilan edildiği yerin adıdır.)

 

 

 ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRI NERESİ?

 

Haberin Devamı

Weimar Anayasası’nı hazırlayanların temel felsefesi, toplumdaki tüm seslerin aldıkları oy oranında mecliste temsil edilmesiydi. Böylece geçmiş dönemin otoriter karar alma eğilimleri ve güçlü grupların genele tahakkümü önlenecekti. Diğer bir deyişle Weimar cumhuriyet rejimi, ‘küçükleri’ koruyan, demokratik, liberal bir anlayışa sahipti. Ne var ki ‘çoğulculuk ve çokluk’ arasındaki denge sağlanamayınca Almanya kısa ömürlü, zayıf koalisyon hükümetleri kapanına kısıldı. Siyasi istikrarsızlığa ekonomiyi çökerten 1929 Büyük Buhranı eklenince seçmenler, radikal Nazi’lere ve Komünist Parti’ye yöneldi. (Ayrıntılı bilgi için “Hitler ve Çipras’ın Ortak Noktası” başlıklı, 22.11.2015 tarihli yazıma bakabilirsiniz.) 1933’te iktidara gelen Hitler ve Naziler, kısa sürede liberal sisteme son vererek totaliter bir rejim kurdular.



İNATLAŞMA, EKMEK VE ÖZGÜRLÜK ARASINDA

 

Bu çelişik durumun nedenleri tarihçiler ve hukukçular arasında hâlâ tartışılan bir konudur. Bazıları, siyasette partiler ve kişiler arası rekabetin, inatlaşmanın yıkıcı sonuçlarına dikkat çeker. Parlamento ve başkan arasındaki dengesiz ilişkiler bu sorunları ağırlaştırmıştır. Kimilerine göre Weimar dönemi ‘demokratların olmadığı bir demokrasi’ idi. Kimileriyse tam tersine, bu sonuca aşırı toleranslı, idealist demokratların yol açtığını öne sürer. Weimar rejiminin ‘hayatta kalamayacak kadar liberal’ olduğunu savunanlar da vardır. Tüm bunlar bir ölçüde geçerli olmakla birlikte temel sorun doğrudan anayasa değil, onun Hitler iktidarındaki ‘uygulanmama’ biçimiydi! Sistem, parlamento hükümeti de olsa Hitler totaliterdi, başkanlık sistemi olsa da. Onu iktidara taşıyan ve eylemlerini mümkün kılan, anayasal boşlukların ötesinde, bozuk ekonomi, işsizlik ve uluslararası koşullardı.

 

 

Haberin Devamı

KRİZLERE KARŞI ÖNLEM

 

Hitler-Nazi örneğinin gösterdiği üzere özgürlükçü hukuk, yeterli insan kaynağı ve toplumsal destek yoksa, hangi hükümet modelini seçerseniz seçin başarısız olabiliyor. Bu noktada başkanlıkla yönetilen ABD’nin ağır İç Savaş deneyimini de hatırlayalım. Öte yandan, ortada kapsamlı bir anayasa olmasa bile (bkz. Büyük Britanya) sağlam ve işleyen bir sisteminiz olabilir.

 

Weimar döneminden ders çıkaracak olursak… İlk temel kriter, icraata engel olacak kadar ‘aşırı (!)’ demokrat seçim yasalarını dengelemektir. Diğeri ise, sistemin totaliterliğe kaymasını zorlaştıracak önlemlerdir. Yetki tanımı yaparken, bu yetkinin günün birinde en azılı rejim karşıtının dahi eline geçebileceğini varsaymanız gerekiyor.

 

Haberin Devamı

Özetle anayasa metni, ‘tamirat endişesi’ ile yazılıp, toplumsal koşullar ve ortak ideallerle desteklenmezse, ister parlamento hükümeti, ister başkanlık sistemi, tek başına yeterli olmuyor. Ama toplumsal idealiniz ve vizyonunuz sağlamsa, hepsi hizmetinizde: İster parlamento hükümeti, ister başkanlık sistemi.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları