Her şey meydanda değil mi?

Sultanahmet Meydanı’ndaki patlama, dünyanın hemen her yerinden duyuldu.

Haberin Devamı

Acaba bu saldırı, tarihi meydandaki acı hatıralardan biri olarak mı kalacak, yoksa yanlış giden şeyleri düzeltmek adına ders aldığımız acı bir tecrübe mi olacak?

 

GÜZELLİKLER MEYDANI

 

Sultanahmet Meydanı olarak bildiğimiz Hipodrom, İstanbul’a Roma’nın mirasıdır. Hipodrom imparatorluğun görkemini, zaferlerini yansıtırken şehrin eğlence ve buluşma merkeziydi. Zarif sütunlu duvarlar, değerli heykeller ve havuzlarla süslü bu yapının tribünleri 40.000 kişiyi alacak büyüklükteydi. At arabası yarışlarının yanı sıra, tören alayları ve eğlenceler eksik olmazdı. Hipodrom’daki gösterilerde dansözlük yapan Theodora, Justinianus’un kalbini fethederek imparatoriçe olmuş; sahneden saray locasına terfi etmişti.

Haberin Devamı

Hristiyanlığı ‘kurtarmak’ için gelen Latinler, yani Avrupalılar, 1204’te mekanı yağmalayıp, pek çok heykeli erittiler. Yani Osmanlılar şehri fethettiğinde zaten büyük ölçüde harap haldeydi. O zamanlardan geriye yarışların yapıldığı meydanda, dikilitaş ve iki büyük sütun kaldı. 

Osmanlı döneminde “Atmeydanı” adını alan mekan, kaybettiği ihtişama rağmen bayram kutlamalarına, şenliklere; sultan kızlarının düğünlerine, şehzadelerin sünnet törenlerine ev sahipliği yapmıştır. At talimlerinin yanı sıra, cirit oyunları burada düzenlenirdi.  Evliya Çelebi’ye göre “İstanbul içre temaşagâh olan” bir meydandı. Osmanlı medeniyetinin en nadide örneklerinden olan Sultan Ahmed Camii ve külliyesinin yapılması ise, meydana apayrı bir ihtişam kattı.
 


KANLI MEYDAN

 

Mekan, sadece güzelliklerin değil kanlı olayların da merkezindeydi. İmparator Justinianus’a karşı ayaklananlar hipodromda toplandığında tarihin en büyük kıyımlarından biri burada yaşanmıştır. Kılıçtan geçirilenlerin 30.000 kişi kadar olduğu tahmin ediliyor. Yani bir stadyum dolusu insan!

Osmanlı’nın kudretli vezir-i azamı Pargalı İbrahim Paşa, büyük ölçüde kibrinin kurbanı olarak boğdurulsa da, meydana inşa edilen sarayı günümüze kadar ulaşmıştır. Tarihe “Vaka-ı Vakvakiye / Çınar Vak’ası” olarak geçen 1656 tarihli ayaklanmada idam edilenler, Sultanahmet Meydanı’ndaki çınar ağaçlarının dallarına asılmıştı! 1826’da yeniçeriliğin kaldırılması sırasında meydanda büyük çatışmalar olmuş, cesetler buraya yığılmıştır.

 

Haberin Devamı

SEMBOLLER VE GERÇEKLER

 

1863’te Paris ve Londra’daki benzerleri esas alınarak açılan “Sergi-i Umumi-i Osmani” modernleşmenin meydandaki ilk önemli yansımasıydı. Alman İmparatoru II.Wilhelm’in sembolik hediyesi olan, 1901 tarihli Alman Çeşmesi ise meydandaki belirgin bir yenilikti. II.Abdülhamid, bu tür karşılıklı jestlerle sıcak çatışmalardan uzak kalmaya ve böylece imparatorluğu ayakta tutmaya çalışıyordu. Çünkü diplomatik ve simgesel gücünün, askeri ve ekonomik gücünden fazla olduğunun bilincindeydi. Rus tehlikesinden kurtulup yeniden ‘büyük güç’ olmayı hayal eden Enver Paşa’nın Sultanahmet’i ise tam tersine, kendi zoruyla katıldığı savaşı kutsayan, üzerinde Fetih Sûresi’nin yazılı olduğu bir tak ile süslenmişti. Ama I.Dünya Savaşı’ndan elde edilen sonuç fetih değil, İstanbul’un 700 yıl kadar sonra yeniden Batılı kuvvetlerce işgaliydi!

Haberin Devamı

Meydan, 1919’da İzmir’in işgaline karşı düzenlenen, Halide Edip’in de katıldığı meşhur “Sultanahmet Mitingi”ne sahne oldu. Cumhuriyet döneminde ise meydanın etrafındaki bölgeyi ‘arkeoloji parkı’na çevirme girişimi, II.Dünya Savaşı’nın patlamasıyla kesintiye uğradı. İnönü yönetimi, -ne gariptir ki, II.Abdülhamid’e benzer bir şekilde- diplomatik manevralar ve zaman kazanma taktikleriyle ülkeyi savaşın dışında tuttu.

 

HANGİ BARIŞ?

 

Geçtiğimiz hafta Sultanahmet Meydanı’nda yaşanan üzücü terör eylemi, Ortadoğu’daki savaşın ne denli yakınımızda, hatta içimizde olduğunu gösteriyor. Aslında bu durum, 1983’ten beri silahlı çatışmalara, terör eylemlerine tanık olan pek çoğumuz için şaşırtıcı olmaktan uzak. En tehlikeli olan da bu değil mi zaten? Gözümüzün önündeki ölümlere şaşırmamak; yanı başımızdaki patlamaları kanıksar hale gelmek… Sonuçta bu meydan, yüzyıllardır aslında aynı meydan. Onu güzelliklerin merkezi haline getirmek de insanlara mahsus; kan ve gözyaşı anıtı haline getirmek de. Ne yazık ki patlama noktasına duyarlılıkla bırakılan karanfiller acı gerçeği örtmeye yetmiyor. ‘Yurtta barış, dünyada barış’ idealine hâlâ çok uzak olduğumuz meydanda değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları