Paylaş
O tohum, yağmurlarla beslendi; yavaş yavaş kök saldı. Zamanla dalları ve yapraklarıyla göğe doğru yükseldi. Hayatta kaldığı her bir yıl için gövdesine bir halka eklendi. İşte o ağaç, kesilinceye kadar, yani tam 1392 yıl boyunca dimdik ayaktaydı.
*
Ben bu ulu ağacın gövdesini, sergilendiği parkta, 90’lı yılların sonunda görmüştüm. Onun ne kadar uzun yaşadığını, hangi olaylara tanıklık ettiğini göstermek için kesitine yazılar konmuştu. Ağacın doğum yılı olan 544’ün hemen yanı başında “570, [Hz.] Muhammed’in doğumu” yazıyordu. Ortadoğu’dan binlerce kilometre ötede, Amerika’da, bir ağacın gövdesine Hz. Peygamber’in doğum tarihinin düşülmesi, beni hayli şaşırtmıştı.
ULU BİR ÇINAR GİBİ
Ağaçlar hemen hemen tüm kültürlerde çok önemli bir manevi simgedir. Bunun en açık göstergesi, “Hayat ağacı”, “varlık ağacı”, “bilgelik ağacı” gibi benzetmelerdir. Ağaçların bilgelik sembolü olarak görülmesi boşuna değildir elbette. Onlar ne yaz sıcağında kavrulduklarında inler ne de soğuktan ayazdan şikâyet ederler. Dalları kırılır, yaprakları dökülür... Kimileri kışın âdeta ölür. Ama her baharda yeniden yeşerir, çiçek açarlar. Böylece umudun habercisidirler.
*
Ağaçlar taşlansalar bile meyve vermeye, gölgelerini sunmaya devam ederler. Faydaları, kesilseler bile son bulmaz: Ustasının elinde masa, sandalye, dolap, beşik, kaşık olurlar. Günün birindeyse sobada, ocakta yanar; yemeği pişirip insanları ısıtırlar. İşte tüm bu özellikleriyle ağaçlar, dünya dertlerine göğüs gerip her durumu olgunlukla karşılamanın, çevreye her anlamda yararlı olmanın sembolüdür. Yani olgun (kâmil) insan, ulu bir ağaç gibidir... Gönüllere düşen sevgi ve merhamet tohumları, kuşaklar boyu meyve veren manevi ağaçlara dönüşür.
YANDI, BİTTİ, KÜL OLDU
Manevi ağaçlar kolay kolay yıkılmaz. Ama yüzlerce yıl yaşayan en ulu ağaçlar bile bir kıvılcımla çıkan yangınlarda kül olup gidebiliyor. Örneğin İslamiyetin doğduğu yıllara dahi tanıklık etmiş o ağacın bulunduğu orman, bir aydan fazla süren 2020 Kaliforniya yangınında büyük ölçüde yok oldu. Malum... Orman yangınları geçtiğimiz yıl Türkiye’de de korkunç boyutlara ulaştı. Maalesef bu yıl yaz mevsimine yine Marmaris Bördübet’teki dev bir yangınla girdik.
BİR AĞAÇTIR ALEM
Orman yangınlarıyla ilgili önemli soru şu: Onların çıkış sebebi bizler mi olacağız, yoksa gökten düşen bir yıldırım mı? Artan sıcaklar sadece bir doğa olayı mı, yoksa ölçüsüz üretimin ve plansız yapılaşmanın sonucu mu? Ağaçları yaşatanlardan mı olacağız, yoksa katledenlerden mi? Eğer, yeterli çabayı göstermez, gereken önlemleri layıkıyla almazsak ağaçlarla birlikte kendi geleceğimizi de yakmış oluyoruz. Sorumluluğumuz büyük. Sunullah Gaybî (ö.1676) ne güzel söylemiş: “Bir ağaçtır âlem, meyvesi olmuş âdem / Meyvedir maksûd olan sanma ki ağaç ola.” Eğer yananın sadece çam ağaçları, köknarlar, çınarlar değil, insanlığın “hayat ağacı” olduğunu idrak edemezsek vay halimize.
GÜZEL SÖZ, AĞACA BENZER
“Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? [Güzel söz], kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. (İbrahim, 24-25)”.
*
Kuran’da ağaçlar çok farklı şekillerde anılır. Örneğin şeytan, Hz. Adem’in aklını karıştırmak için ona şöyle seslenir: “Ey Âdem! Sana ebedîlik (sonsuzluk) ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim mi? (Ta-Ha, 120)”. Hz. Musa, ilahi hitabı bir ağaç vasıtasıyla işitir. Hz. Yunus’u bir ağacın dalları ve yaprakları tedavi eder. Hz. Meryem, Hz. İsa’yı doğuracağı zaman sırtını bir ağaca dayar. Müslümanlar, Hz. Peygamber’e bağlılık yeminlerini bir ağacın altında verirler. Cennet, “Tuba” gibi birbirinden güzel ağaçların bulunduğu bir yer olarak tarif edilir.
*
Zeytin, hurma, kiraz (sidre, sedir), muz ağaçları, ayrıca incir ve nar Kuran’da özel olarak anılır. Ayrıca ağaçtan elde edilen yağların aydınlanma aracı olduğu hatırlatılır. İlaveten ormanların ayrılmaz misafiri arılar, kuşlar ve çeşitli mahlukat çeşitli ayetlerde zikredilir.
*
Ne mutlu ki bizler, “Kıyamet kopacak bile olsa” sürekli olarak ağaç diktiğimiz ve onları özenle koruduğumuz sürece yeryüzünde “cennet misali” yaşama imkânına sahibiz. Ama bunu yapmazsak dünyayı kendi ellerimizle cehenneme çevirmemiz de mümkün. Gelin biz “şeytana uymayalım”, ağaçlara bencilce yaklaşmayalım... Onları yaşatarak yeryüzünde de cenneti yaşatalım.
Paylaş