Paylaş
İddialara göre ABD merkezli bir küresel yayın kuruluşu, çektirdiği Atatürk dizisini “diaspora” lobisinin baskısıyla dijital platformunda yayınlamaktan vazgeçmiş. Bildiğiniz üzere, bu karar Türkiye’de hemen her kesimin tepkisini çekti. Öyle ki neredeyse hiçbir konuda uzlaşamayan zıt kutuplar, aynı noktada buluşup benzer tepkiler verdiler. Pek çok kişi bu kararı protesto etmek için aboneliklerini iptal etti.
BENZERSİZ BİR SEVGİ
Geçmişe sahip çıkmak, hayatını milletine adamış isimlere vefa göstermek, bir ülke için ne kadar kıymetlidir. Bu anlamda, Türkiye’de Atatürk’e gösterilen minnettarlığın ve sevginin benzerini modern tarihte bulmak zordur. Onun fotoğrafları, kamusal alan bir yana, holding binalarından küçücük dükkânlara kadar hemen her yerde karşımıza çıkar. Hatta kimi evlerde aile büyüklerinin resimlerinin yanında çerçeveli bir Atatürk fotoğrafı yer alır. Üstelik bu, zorunlu değil gönüllü bir tercihtir. Bu sevginin en görünür olduğu mecralardan biri de tabii ki sosyal medya... 23 Nisan’dan 29 Ekim’e her bayramda ve her 10 Kasım’da “post”lar, “hikâyeler”, mesajlar Atatürk görselleriyle doluyor.
KİTLESEL SAHİPLENME
Peki ama Atatürk’e gösterilen bu “görsel vefa”, onun temel ilkelerine de sadakat anlamına geliyor mu? Atatürk’e yönelik haksız ithamlara tepkide birleştiğimiz gibi onun miras bıraktığı değerler etrafında birleşebiliyor muyuz acaba? Cevabı çok basit: Tabii ki hayır! Aklınıza hemen “yeminli Atatürk düşmanları” gelmesin. Bu uç ve dar kesimden bahsetmiyorum. Tam tersine... Son olayda olduğu gibi Atatürk’ün manevi kişiliğine sahip çıkan kalabalık kitlelerden -adeta hepimizden- söz ediyorum.
EŞİTLİK SAĞLANDI MI
Örneğin Atatürk’ün ilkokul çağında öğrendiğimiz “halkçılık” ilkesi... Yani, toplumda hiçbir zümreye üstünlük, herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmaması. Bu ilkenin hakkıyla özümsendiğini söylemek mümkün mü? Örneğin toplumun bir kısmı, kendini “sokaktaki adam”dan üstün görüp “cahillerle eşit oyu olmasını” kabullenemiyor. Atatürk, “Köylü, milletin efendisidir” dese de köylülere, kırsal kesimden gelenlere onun gibi bakmayanlar çok. Bunun tam karşısındaysa yüksek eğitimli, seçkin sınıfları neredeyse vatan haini ilan edecek kadar tepkili bir tavır var. Öyle ki entelektüel olmak adeta “potansiyel şüpheli” gibi görülmek demek. Ayrıca öte tarafta keskin etnik köken ayrımları; “hemşericilik” ve hemen her dönemde “iktidara yakın olanların kollandığı” tartışmaları...
BÖLÜNMEZ BİR BÜTÜN MÜ
Mesela Atatürk’ün “devletçilik” ilkesi... Kimileri için gerekliliği çoktan sona ermiş bir ilke, kimileri için ülkenin vazgeçilmez temeli, sigortası. Bir yanda devletin müdahalesinden yakınanlar, diğer yanda devletin desteğini, denetimini yetersiz bulanlar.
*
“Milliyetçilik” de Atatürk’ün üzerinde en fazla durduğu konulardan birisidir. Ama gelin görün ki bazıları için artık “modası geçmiş” sayılan milliyetçilik, sadece birkaç siyasi partinin ideolojisi gibi algılanıyor. Kimileri Atatürk’ün anti-emperyalist ve “Gazi” yönünü benimseyip barışçı ve uzlaşmacı yanını es geçerken, kimileri de bağımsızlık savaşı olmamışçasına Atatürk’ün sadece Batı’yla iyi ilişkilerini öne çıkarıyor. Ve tabii bir de “laiklik” ilkesi var: Kimileri için inanç özgürlüğünün teminatı, kimileri içinse dindarlar üzerindeki baskı aracı. Bu konuda da ortak bir anlayışa varıldığını söylemek güç.
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
Haydi tüm bunlar kavramsal meseleler diyelim... Peki ya her fırsatta Atatürk resimleri paylaşan gençlerin durumu? Bazı kamuoyu araştırmaları, gençlerin gelecek umutlarını önemli oranda yurtdışına bağladığını gösteriyor. Yani gençler, yurtdışına (esasen varlıklı Batı ülkelerine) gitmek istiyor. Peki ama başkent İstanbul’u abluka altına alıp toplarını meclis binasına çevirmiş düşman gemilerini gören Mustafa Kemal ne demişti: “Geldikleri gibi giderler!” Nerede Atatürk ve arkadaşlarının bağımsızlık ve kurtuluş inancı, mücadele ruhu, nerede bir an önce “kaçıp kurtulmayı” düşünen umutsuz gençler...
BİZE DÜŞEN
Hiç şüphesiz Atatürk’ü dayanaksız ithamlarla gözden düşürmeye çalışanların esas derdi, Türkiye’nin bağımsızlık savaşı kazanımları ve tabii Atatürk’ün kurucu önderi olduğu Türkiye Cumhuriyeti olsa gerek. Zaten böyle olmasaydı, vefatı üzerinden 85 yıl geçmiş, böylesine önemli bir tarihi kişiliğin belgesel dizisi engellenmeye çalışılmazdı.
*
Bu sebeple, Türkiye’de de faaliyet gösteren çokuluslu bir şirkete “Çektirdiğin diziyi niye yayınlamadın?” diye sormak en doğal tüketici hakkıdır. Öte yandan kendimize sormamız gereken daha önemli bir soru var: “Neden bugüne kadar Türkiye’de nitelikli bir Atatürk dizisi çekilmedi?” Bu soruyu sormak da en doğal, en demokratik vatandaşlık hakkımızdır. Şunu unutmayalım ki Atatürk’ü tarihi değerine yakışır ve gerçekçi bir şekilde tüm dünyaya anlatmak, bir Amerikan medya şirketinin değil, herkesten önce Türk halkının vazifesidir.
*
Bize düşen, günlük fikir ayrılıklarına Atatürk’ü çekişme malzemesi yapmamak, onu tarihi gerçekliği içinde hakkıyla anlayıp layıkıyla özümsemek. Ve tabii doğru anladığımız gibi tüm dünyaya da doğru anlatmak. Ne duruyoruz?
Paylaş