Paylaş
KESELERDEN SANDIKLARA
Surre, “kıymetli eşyaların konulduğu kese” anlamında bir kelime. Ama zamanla hac döneminde dağıtılmak üzere Mekke ve Medine’ye gönderilen maddi yardımlar anlamını kazanmış. Geçmişi Abbasi halifelerine kadar uzansa da surre alayları Osmanlı medeniyetinde farklı bir ölçeğe ulaşmıştır. Elbette bu görkem, imparatorluğun büyüklüğü ve zenginliğiyle doğrudan ilgiliydi.
ANLAM TAŞIYAN YOLCULUK
Osmanlı surre alaylarının önceki örneklerden bir diğer farkı da kat edilen mesafedir. Eski devirlerde surre Bağdat veya Kahire’den yollanırken, İstanbul’dan Medine’ye ulaşmak aylar süren bir yolculuk gerektiriyordu. Öyle ki güzergâh, günümüz Türkiye’si, Suriye’si, Ürdün’ü ve Suudi Arabistan’ından geçiyordu. Ayrıca Lübnan ve Mısır da bu listeye dahil olabiliyordu.
*
Surre alayının zamanımız imkânlarıyla bile çok zorlu olan İstanbul-Medine-Mekke kara yolculuğu, sadece bir “nakliye” operasyonu değildi elbette... Surre alayı, devletin halkla önemli bir temas vesilesiydi. Kafile, geçtiği her beldede sultanın Müslümanlara ve kutsal mekânlara verdiği değeri görünür kılıyordu. Ayrıca hac döneminde dağıtılan bağışlar, yalnızca Mekke ve Medine halkına değil, dünyanın dört bir köşesinden gelen hacılara ulaşıyordu. Gönderilen paranın bir kısmı da hac yolunun güvenliği için harcanırdı.
EN RENKLİ KAFİLE
Surre alayı, aynı zamanda gündelik hayatı da renklendirirdi. Alayın, İstanbul’dan dualarla, törenlerle yolcu edilip Üsküdar’a geçmesi bir tür şenliğe dönüşürdü. Kafile vardığı tüm beldelerde heyecanla karşılanır; ziyaret, halk ve özellikle çocuklar için yılın en unutulmaz günlerinden biri olurdu. En kıymetli eşyaların taşındığı süslü ve işlemeli “mahmil”, özel olarak ilgi çekerdi.
Kabe’nin her yıl değiştirilen örtüsü de Kahire’den Mekke’ye surre alayıyla götürülürdü. Bir yıl boyunca Mekke’yi ziyaret eden herkes Kabe’nin emekle işlenmiş değerli örtüsünü, yani halifenin/sultanın hediyesini görürdü. Görevini tamamlamış önceki yılın örtüsü de surre alayının dönüşünde İstanbul’a getirilirdi.
KENDİ HALKINA YARDIM
Bugünden baktığımızda surre alayı, bir ülkeden diğerine yapılan “dış yardım” gibi algılanabilir. Oysa o devirlerde, “Haremeyn” adı verilen Mekke ve Medine, “yabancı” bir ülkede değil, Osmanlı hâkimiyeti altında bulunuyordu. Yani aslında İstanbul, yardımı kendi idaresindeki bir beldeye ve çoğunluğu kendi topraklarından giden hacılara yapıyordu. Üstelik İran-Safevi devletiyle kıyasıya rekabet eden Osmanlı için surre alayı, Ortadoğu’daki hâkimiyetinin bir göstergesiydi.
YETER Kİ İSTEYELİM
Ne mutlu ki günümüzde herhangi bir yere para veya hediye göndermek eskisi kadar zor değil. Tek tıkla para transferi yapmak mümkün. Ayrıca kargo şirketleri, gönderinizi en uzak noktalara bile birkaç gün içinde teslim ediyor. Öyleyse imkânı olanların tek yapması gereken, bağışlarını, yardımlarını en fazla ihtiyaç duyanlara en güzel şekilde ulaştırmak. Yollara, çöllere düşmeden, dalgalarla boğuşmadan...
YOL GÜVENLİĞİ
Tüm gücüne rağmen Osmanlı için bu kafilenin yol güvenliğini sağlamak hayli zordu. Çünkü kafile yolda eşkıyaların saldırısına uğrayabiliyordu. Bu nedenle, surre alayı kalabalık bir koruma ekibiyle seyahat ederdi. Hatta kafileye saldırmasınlar diye bedevilere önden para gönderilirdi!
*
Güvenlik sorununu aşmak için kimi zamanlarda İstanbul–Beyrut arasında deniz yolu kullanılırdı. 1908’den sonra demiryolunun hizmete girmesiyle, surre alayının yolculuk süresi ve biçimi belirgin şekilde değişmiş; I. Dünya Savaşı’yla birlikte, yüzyıllar süren bu köklü gelenek son bulmuştur.
Paylaş