Ekmek için?

Bir anda propaganda ve reklam tarihine geçen(!) “Ekmek için Ekmeleddin” sloganı bana 1768 tarihli bir fermanı hatırlattı.

Haberin Devamı

Ekmek adeta medeniyetin tarihidir; kadim inançların ayrılmaz parçası, savaşların mayasıdır. Evliya Çelebi’den öğrendiğimize göre fırıncıların pîri Hz.Adem’dir: Cebrail yeryüzüne inmiş ve ona buğdaydan un, undan hamur ve hamurdan da ekmek yapmayı öğretmiş. Yani, ekmek mücadelesi insanlıkla birlikte başlamış. “Ekmeğini taştan çıkaran” Anadolu halkı, yerde bulduğu ekmeği kaldırıp sokak hayvanları, kuşlar, karıncalar yesin diye duvar kenarına koyarken öpüp üç kere başına götürmüş; hatta kutsal bildiği ekmek üstüne yemin bile etmiş. Kendisine ekmek veren eli görmeyene “nankör” (nan: Farsça ekmek, nimet) demiş. Rivayete göre Sultan I.İbrahim, kendisini tahttan indirmeye gelenler içinde Şeyhülislam’ın yanı sıra cellatı da görünce akıbetini anlar ve can havliyle “aranızda benim nan ü nimetimi yiyenlerden bana acıyacak olan yok mudur?” diye sorar. Ama infaz edilmekten kurtulamaz. Çünkü nankörlük iktidar savaşının hamurunda vardır.

ETMEK - ÖTMEK

Haberin Devamı

16.Yüzyılda Osmanlı’yı ziyaret eden seyyah Dernschwam’a göre, Türkler her öğünde fırından taze çıkmış beyaz ekmek yermiş. Aslında “etmek yermiş” demek gerekir, çünkü ekmek kelimesinin bugünkü şekliyle kullanımı 17.yüzyıldan sonradır. Öncesinde Türkçe’de ekmeğe “etmek” denirdi. Yani, kelime kökeniyle ekmek, gıdanın ta kendisidir. Kimi dilbilimcilere göre “ötmek” de ekmeğin kökü olabilir. Ekmek bulamayıp aç kalan halkın yüksek sesle “öttüğü” düşünülecek olursa bu bağlantıya şaşmamak gerek! Dolayısıyla ekmeğin kolay temini, fiyatının kontrolü ve standart ağırlığı çok mühimdi. Her dönemde İstanbul’dan Devlet-i Aliyye’nin pek çok köşesine bu konuyla ilgili buyruklar gönderilmiştir.

DEVRİMLERİN HAMURU

Bir memlekette ekmek yoksa huzur da yoktur. Örneğin, 1788 ve 1789 yıllarında iki yıl üst üste hasatın çok kötü olması Fransa’da ekmek fiyatlarını aşırı yükseltmiş, halk ekmek bulmakta ve almakta zorlanmıştı. Kıtlık korkusu, kızgın kitlelerin Fransız Devrimi’ni destekleme nedenlerinden biridir. Her ne kadar Marie-Antoinette “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” demediyse de, ona yakıştırılan bu meşhur cümle zenginler ve fakirler arasındaki uçuruma işaret ediyordu. Ekmek–halk ve devrim teması, edebiyat tarihinin başyapıtlarından Sefiller’de de karşımıza çıkar: Fakir Jean Valjean’ın zorluklarla dolu hikayesi, aç yeğenleri için ekmek çalmasıyla başlar, hapis yıllarının ardından 1832 Haziran ayaklanmasına uzanır.

Haberin Devamı

Ekmek sıkıntısı 1917’deki Bolşevik Devrimi’ni de başlatan nedenlerden olmuştur. Bitmek bilmeyen ekmek kuyruklarını protesto için Petrograd’da toplanan halka askerlerin ateş açması, devrimin kıvılcımını aleve dönüştürmüştü. Ancak sonraki yıllarda bundan çok daha vahim kıtlıklar yaşandı: 1932-33 yıllarında Sovyetler Birliği’nde 5 milyonun üzerinde insan, ekmek bulamayıp açlıktan hayatını kaybetti! Bir buğday ülkesi olan Türkiye’de bile II.Dünya Savaşı seferberliğinin faturası ağır oldu ve 1942-1947 yılları arasında ekmek karneyle satıldı. 1960’larda Türkiye’de yükselişe geçen sol hareketin en önemli sembollerinden biri buğday başakları ve “emekçinin ekmek mücadelesi”ydi. Bu mücadele zamanla kavgaya dönüşecek, sokaklarda kanlı çatışmalar yaşanacaktı. İstanbul’da “halk ekmek” üretimi, 1978’de böyle bir ortamda başlıyordu.

Haberin Devamı

KEFİLSİZ EKMEKÇİ OLMAZ

Ne mutlu ki günümüzde -gerçek anlamıyla- ekmek yokluğu yaşanmıyor. Bu nedenle, kendisinden gelecek vizyonu beklenen bir cumhurbaşkanı adayının “ekmek için” sloganıyla yola çıkması, tam anlamıyla bir ‘tarih uyuşmazlığı’. (Ekmek-Ekmel ses benzetmesine hiç girmiyorum.) 1800’ler Avrupası’nda veya 1940’lar Türkiyesi’nde kitlelere umut olabilecek bir vaat, 2014’te -haliyle- bir şey ifade etmiyor. Elbette bu ülkeye kardeşlik tohumları “ekmek” fikri gayet hoş. Ama Türkiye’nin şu anda tohum ekmek, filizlenen başakları seyretmek, biçmek, öğütmek, undan hamur karmak, pişirmek gibi bir sürece sabredeceğini hiç sanmam. Sofrasında yeni ve doyurucu lezzetler bekleyen milyonlara “ekmek almaz mıydınız?” diyenlere, Osmanlı’nın 1768 tarihli fermanını hatırlatalım: “Ekmekçi esnafının her biri isim ve şöhreti ile nizam defterinde tespit edilir ve hepsi kefalete bağlanır. Kefilsiz ekmekçilik yapılmaz ve... kendileri ile birlikte kefilleri de sorumludur.”

Yazarın Tüm Yazıları