Paylaş
ARAŞTIRMALAR BAŞLIYOR
Antakya/Hatay başta olmak üzere yaşadığımız topraklar, tarih boyunca çok sayıda yıkıcı depreme sahne oldu. Ama bunlar içinde 1894 Depremi’nin farklı bir yeri vardır. Bilim, 1860’lı yıllardan itibaren deprem dalgalarını yeni bir anlayışla yorumlamaya başlamıştı. Dolayısıyla modern bilimler gelişirken yaşanan 1894 depremi, Osmanlı için bir milat oldu. Sultan II. Abdülhamid, afetin etkilerinin bilimsel bakış açısıyla incelenmesini istedi. Bu amaçla İstanbul’a davet edilen Atina Rasathanesi müdürü, bulgularını ayrıntılı bir rapor halinde padişaha sundu. Ardından İtalya’dan deprem ölçümü aletleri, yani sismograflar getirtildi. Ayrıca uzman yetiştirme çalışmaları başlatıldı.
*
Aynı tarihlerde, “Osmanlı Devleti Zelzele Servisi” kurulurken, depremle ilgili bireysel çabalara da rastlamak mümkündür. Örneğin Resul Mesti Efendi isimli bir eğitmen “Siper-i Zelzele” yani “Depremden Korunma” başlıklı bir eğitim kitapçığı hazırlıyordu. Yazar, elindeki kısıtlı bilgiler dahilinde, okuyuculara depremden korunmaya yönelik bazı bina yapım teknikleri öneriyordu. Tüm bunlar, Türkiye’de deprem biliminin gelişimi ve önlem çabalarının başlangıcıydı.
NE KADAR İLERLEDİK
1894 Depremi ile başlayan çalışmalar üzerinden neredeyse 130 yıl geçti. Bu sürede hem deprem biliminde ve bina yapım tekniklerinde hem de afet yönetiminde çok önemli ilerlemeler kaydedildi. Ancak yaşanan bunca acıya rağmen Türkiye’de bilim insanlarının uyarılarına, çırpınışlarına layıkıyla kulak verdiğimiz söylenemez.
*
Hadi olanakların kısıtlı olduğu 1930 Hakkâri, 1939 Erzincan, 1943 Ladik-Samsun, 1944 Gerede-Bolu depremlerini geçtik diyelim... Peki ama 1966 Varto-Muş, 1970 Gediz-Kütahya, 1976 Muradiye-Van, 1999 Gölcük-Kocaeli ve Düzce ve 2023 Kahramanmaraş depremlerine ne diyeceğiz? Üstelik can kaybı yaşanan afetler, bunlarla sınırlı değil...
TARİH BİLMEK NEYE YARAR
Şurası çok açık: Deprem veya başka bir konu... Geçmişten feyz almadıkça, tarihle ilgilenmek ancak bir hobidir. Ders alıp ilerlemedikten sonra tarih bilmenin ne kıymeti var ki? Denir ya “Tarih, yalnızca ders almayanlar için tekerrürden ibarettir” diye... Dünya görüşümüz ne olursa olsun, hepimiz tarihi tecrübeler ve bilimin doğruları etrafında toplanmak zorundayız. Bunu yapmadığımız müddetçe... Geleceğin yeni facialara sahne olacağı belli değil mi?
DEPREM AYRIM YAPMAZ
ÇARŞI, fırın, hastane... Cami, kilise, havra... Deprem, ayrım yapmaz. Karşısına çıkan dayanıksız binaları yıkar, geçer. Son depremde tanık olduğumuz bu durum, geçmişte de aynen geçerliydi.
*
Örneğin Çeşmizade’nin ifadesiyle, 1766 İstanbul Depremi’nde “nice ebniye-i aliye (büyük binalar) berbad ü harab” olmuştur ki bunlar arasında Fatih Camisi başta olmak üzere dini yapılar vardır. Bunun yanında deprem, İstanbul’un Rum ve Yahudi nüfusunu da doğrudan etkilemiştir. Örneğin arşiv belgelerinden öğrendiğimize göre “hassa mimarlarından Mehmed Emin ve Ahmed Halifeler ile” diğer ilgililer, depremde Balat’taki bir Yahudihane’nin (Yahudilerin bir arada oturdukları, birçok odası ve bölümü bulunan bina) gördüğü hasarı yerinde tespit etmişler ve “tamir olunması babında” görüş bildirmişlerdir.
1766 Depremi'nde zarar gören "Yahudihane’nin tamir olunması" hakkındaki belge.
*
Benzer şekilde, 1894 Depremi’nde ülke genelinde depremzedeler için toplanan yardımlardan yararlananlar arasında “Hacı Piri Mahallesi’nde sakine (oturan) zenciyye Ayşe Hanım” da vardır, “Cami-i Şerif Mahallesi’nden Hıristo İvangel Dimitri” veya “Kuzguncuk’tan Daniyel” de. Keza “Eğrikapı’da Molla Aşki Mahallesi Çinili Çeşme Yokuşu’nda sakine Menzota ve Bikes kadınlar” ile aynı mahallede oturan “dul Hüsne Hanım” da.
ANTAKYA’DA DEPREMDEN KURTULMASAYDI EDİRNE OLMAYACAKTI
ANTAKYA’da 13 Aralık 115’te yaşanan 7.5 büyüklüğündeki deprem, tarihteki en yıkıcı afetlerden biridir. Öyle ki tahminlere göre, 250 bin kişinin ölümüne neden olmuştur. Bu büyük deprem sırasında tesadüfen Roma imparatoru Trajan ve veliahtı da Antakya’da bulunuyordu. İmparatorluğun en önemli iki ismi, bu depremi yaralarla atlattılar.
*
İşin garip yanı eğer o gün veliaht depremden sağ kurtulmasaydı, muhtemelen bugün Türkiye’de “Edirne” diye bir şehir olmayacaktı! Çünkü sonradan Roma imparatoru olacak o veliaht, Edirne şehrini kurduran Hadrian’dır. “Hadrian’ın şehri” anlamına gelen Hadrianopolis ismi, zamanla Edirne’ye dönüşecektir.
*
Deprem afetine şahsen tanık olan imparator Trajan, başlattığı projeler ile Antakya’nın yeniden ayağa kalkmasına, halefi Hadrian ise Edirne şehrinin kurulmasına öncülük etmiş. Umarız son depremden kurtulan, kurtarılan çocuklarımız da yakın gelecekte çok daha sağlam binaların, daha güvenli şehirlerin mimarları olurlar...
Paylaş