Paylaş
İstanbul halkı sıkıntı içinde. Üstelik bu öyle “taksiye binebilen zenginlerin” meselesi değil sadece. İstanbul gibi bol yokuşlu, dev bir metropolde taksisiz, “arabasız” hayat çok zor. Örneğin, hastaneden taburcu olan yaşlı birinin evine gidebilmesi için taksiye ihtiyacı var. Keza elinde yükü olanların; toplu taşımaya uzak kalanların; işe, toplantıya, uçağa yetişeceklerin... Kısacası hemen herkesin... Ama ortada sizi “kabul edecek” bir taksi yok.
TURİSTLER İÇİN
Bugün İstanbullular taksilerin sadece turistleri taşımasından haklı olarak yakınıyorlar. Ama işin ilginci İstanbul’da 1920’lerden itibaren yaygınlaşmaya başlayan ilk “taksicilerin” en önemli varlık nedeni de turistlerdi. Cumhuriyet’in ilanıyla başkent olma ayrıcalığını kaybeden İstanbul’un bir turizm şehrine dönüştürülmesi ancak ziyaretçilere gerekli olanakların sunulmasıyla mümkündü. Dolayısıyla şehiriçi ulaşım araçları, turistler için önemli bir ihtiyaçtı. Bu doğrultuda sürücülerin eğitilmesi yanında fahiş fiyatlandırmanın önüne geçilmesi gerekiyordu. Belediye (Şehremaneti), 1924’ten itibaren bu amaçla bazı kurallar getirmeye başladı. Taksimetre de bunlardan biriydi.
Bir zamanlar İstanbul’da turistler ve taksiler.
TAKSİCİLERİN İSYANI
Ne var ki taksimetre zorunluluğu “taksicilerin” hiç hoşuna gitmedi. Çünkü zorunlu kılınan taksimetrelerin ithal edilmesi gerekiyordu. Bu maliyet de haliyle taksicilere yükleniyordu. Emin Alp Malkoç’un dönemin gazetelerinden aktardığına göre, taksicilerin kurduğu “Otomobilciler Cemiyeti” bu Fransa’dan ithal taksimetre cihazlarına isyan etmişti: “[Belediye] Zavallı bizlerin ciğerlerimizi sökerek cebimizden alacağı paraları Fransız’a veriyor. İmdadımıza yetişin... Bu para bizim zayıf omuzlarımıza yükleniyor.” Belediye Başkanı Emin Bey’e göreyse taksimetre uygulaması eğer belirledikleri biçimde uygulanmazsa belediye “şoförlerin halkı soymakta devam etmelerine müsamaha etmiş” olacaktı. Karşılıklı itirazlar uzunca süre devam etti. Nihayetinde bazı esneklikler sağlandı ve 1925 sonlarına doğru İstanbul’da taksimetre uygulaması zorunlu hale geldi.
LÜKS ARAÇ İSTİSNASI
Günümüzdeki mobil uygulama aracılığıyla çağrılan lüks araçlar, benzer şekilde 1920’li yıllarda da bir mesele olmuştur. 1926 yılında, caddeden müşteri almayan, sadece çağrıldıklarında garajlarından çıkan “lüks otomobiller”, taksimetre zorunluluğundan muaf tutulmuşlardır. Ancak taksicilerin o günlerdeki asıl derdi bu “lüks otomobiller” değil tarifelerdi. Yani belediye ile taksiciler arasındaki ücret tartışması, taksimetrelerin törenle takıldığı daha ilk günlerde bile vardı.
*
Ne var ki bir sorunun geçmişte de olması, meseleyi normalleştirmiyor; acil çözüm ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de taraflar çeşitli feragatlerle orta yolu bulup bu sorunu çözmek durumundalar. Ulaşımın -toplu veya özel- sadece bir “işkolu” veya “ticaret sahası” değil karşılanması gereken temel bir ihtiyaç olduğunu herkesin aklında tutması gerekiyor.
ESKİDEN DE ARABA BULUNMAZDI
ASLINDA “arabasızlık” meselesi İstanbul için hiç de yeni sayılmaz. Evvel zaman içinde, arabaları gerçek “beygir gücüyle” atlar veya öküzler çekerken... İstanbul’da değil kiralık, “hususi” araba bulmak bile mümkün değildi. Çünkü yolcu taşıması için kapalı araba kullanma hakkı esasen saray efradına ve nadiren de yüksek zevata aitti. Sadece valide sultan, padişah kızları gibi mühim kadınlar arabayla yolculuk ederdi. Padişahlar bile ancak hastalık gibi olağandışı sebeplerle arabaya binmiş, Cuma selamlığına veya askeri seferlere at sırtında gitmişlerdir. Ancak kısıtlamalar, 18. yüzyıla doğru gevşer; Lale Devri’nde Batı tarzı arabalar görülmeye başlanır.
*
Öte yandan mesele sadece “seçkin” olup olmakla ilgili değildi. İstanbul sokaklarının darlığı ve dik meyilli yapısı da yolcular için araba kullanımının kısıtlanmasında önemli bir etkendi. Hal böyle olunca Londra, Paris gibi şehirlerde 17. yüzyıldan itibaren kullanılan “kiralık arabalar”, Osmanlı’nın başkentinde ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlaşmıştır.
*
Araba kısıtının kalkması, beraberinde Recaizade Mahmut Ekrem’in meşhur romanında olduğu gibi “araba sevdası”nı ve “araba piyasası”nı da getirmiştir. Şehrin caddeleri, Batı tarzında lüks arabalar ve arabacılarla dolar. II. Abdülhamid devrinde “sürücülü, kiralık araba” kullanımı artar. Hatta büyükşehirlerde sabit ücretler belirlenir. Ayrıca dileyenler arabaları saatlik kiralarlar. Bunu, “müteharrik-i bizzat arabalar” yani otomobillerin ortaya çıkması izler. Önceleri sadece sarayın ve kalburüstünün sahip olduğu otomobiller zamanla yaygınlaşır. Ve tabii zamanla araçlar sürücülü olarak kiralanmaya başlanır. Bu da mesafeler arası ücretlendirme sorununu ortaya çıkarır. Buna bir çare olarak modern anlamda ilk “taksimetre”, 1891’de bir Alman tarafından geliştirilir. Zaten “taksi” kelimesi de bu cihazla doğrudan bağlantılıdır.
Paylaş