Can kulağıyla dinlersen duyarsın

İlk işittiğimiz ses hangisidir, kimindir? Bir ney sesi duyduğumuzda aklımıza ne gelir? İç sesimizi duymak için ne gerekir?

Haberin Devamı

DAHA bu dünyaya gelmeden önce, anne karnında başlarız sesleri dinlemeye. Varlığımız, annemizle bir bütündür. O alemde duyduğumuz seslerse, kalp atışı ve nefestir. Kendi kâinatımızda, anne sesinin dışında sesler de duymaya başlarız zamanla. İşittiğimiz sevgi dolu nidalar ve sakin müzikler bizi rahatlatır.

Can kulağıyla dinlersen duyarsın

Derken anne karnında “ekmek elden, su gölden” yaşadığımız hayata veda vakti gelir. “Göbekten bağlı” olduğumuz alemden mecburen ayrılır, yeni bir aleme doğarız. Bu dünyada ilk duyduğumuz ses ise, nefes alabilmek için çıkardığımız o güçlü feryattır. Neyse ki kucağına başımızı koyduğumuzda, annemizin tanıdık kalp atışı, nefes sesi bizi sakinleştirmeye yeter. Kendimizi ait olduğumuz aleme dönmüş gibi hissederiz. Orası, “ana” vatandır.

MÜKEMMEL SES

Haberin Devamı

İslam kültüründe insanın ruhani yolculuğu, anne karnından ayrılıp bu dünyaya gelişimize benzetilmiştir: Bu alemden önce hepimiz, “elest meclisi”ndeydik. Ruhlarımız orada Yaradan’ın harikulade hitabına şahit oldu (A’raf, 172). O eksiksiz alemde hakiki mutluluğu tecrübe ettik. Bu dünyaya geldiğimizdeyse hep ezeli vatanımızı özledik, her yerde O’nun sesini aradık.

İNLEYEN NAĞMELER

Mevlana’nın Mesnevi’si, Kuran’ın “oku” çağrısından ilham alırcasına, “dinle” diyerek başlar: “Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları [nasıl] anlatıyor / [Diyor ki]: Beni kamışlıktan kestiler keseli, feryadımla erkek-kadın ağlayıp inledi.” Neyin yapıldığı kamış, nasıl doğal ortamından ayrıldığı için inlerse, ruhumuz da ezeldeki yurdundan koparak geldiği bu alemde, derin bir ayrılık acısı çeker.

KENDİNİ DİNLE

Pek çok Müslüman düşünüre göre duygusal sıkıntılarımızın temeli, bu dünyada ruhen yalnızlık çekmek, yani kendini Yaradan’dan ayrı ve uzak sanmaktır: Oysa kainatlara sığmayan Allah, insana “şah damarından daha yakın”dır (Kaf, 16). Yani yerde-gökte aranan derman, aslında kalptedir. Dolayısıyla kalbimizin sesini dinlemek, bizi vuslata, yani özümüze kavuşmaya götürür.

*

Haberin Devamı

Peki ama kalbimizin sesini, nefs/ego/benlik yaygarasından nasıl ayırt edeceğiz? İlk adım, nefsimizi ruhumuzun sesini dinlemeye alıştırmaktır ki, ramazan orucu bunun en bilinen pratiklerindendir. Bir diğeri, yine ramazanda yoğunlaşan iyilik çabasıdır. Sürekli kendimizi dinleyip kendi bencil isteklerimize odaklanmak yerine darda, sıkıntıda olanların sesine kulak vermek önemlidir. Buna “diğerkâm” veya “özgecil” olmak denir. İşte bu şekilde kâinatın tüm seslerini “can kulağı” ile önyargısız dinledikçe yüreğimizin perdeleri açılır. Zamanla kalbimizin sesini daha iyi duymaya başlarız.

RUHUN GIDASI

Musiki de doğrudan ruhu besler. Ahenkle okuyan güzel bir insan sesi; insan nefesine yakın bir ney; kalp atışlarını hatırlatan kudüm veya bendir... Tüm bu sesler ve daha niceleri, bizi “ana” vatanımıza götürür adeta. Herkesin yüreğine işleyen tür veya nağme farklı olabilir. Ama nihayetinde insan, kalbine hitap eden sesler dinledikçe ferahlar.

KALPTEN GELEN

Haberin Devamı

Elbette “kalbinizin sesini dinleyin” demek kolay. Ama iyi dinleyici olmak çaba ve sabır istiyor. Resulullah’ın dinleme konusunda “peygamber sabrı”na sahip olduğu bilinir. Kendisine sataşmak amacıyla uzun uzun konuşanları bile sonuna kadar dinler; “sözlerini bitirdin mi?” sorusuna “evet” cevabı almadan konuşmaya başlamazmış. Ayrıca herhangi bir konuda, ilgili herkesi dinlemeden karar vermezmiş. Şüphesiz böyle bir tavır, ancak iyi niyet ve kararlılıkla mümkün olabilir. Peki ya bizler? Tabiatımızın, başkalarının ve kalbimizin sesini dinlemeye ne kadar istekliyiz?

ÇOK SESLİ RAMAZANLAR

ESKİ ramazanlar kuşkusuz yılın en “çok sesli” ayıydı. Camiler, güzel sesli hafızların Kuran okumasına tanıklık ederdi. Yatsıdan önce salâlar, teravih namazlarındaysa “cami musikisi”nin çeşitli örnekleri seslendirilir, birlikte ilahiler söylenirdi. Enderun usulü teravih, cumhur müezzinliği ve ney sesinin başrolde olduğu dergâhlar, dini musikinin diğer icra sahalarıydı. Sahur vaktindeyse minarelerden “temcid” okunurdu. Elbette sahurdaki davulları ve manileri, iftardan sonraki müzikli sahne gösterilerini unutmayalım. Ayrıca kahvehanelerde de yüksek sesle okunan kitaplara, fıkralar eşlik ederdi. Saz heyetinin çaldığı iftarlarsa, yemekli mekânlara daha yakın zamanlarda yayılmıştır.

Haberin Devamı

ESMA-İ HÜSNA
ES-SEMÎ’
Her sesi duyan, her duayı işiten.

BİR AYET
Dinlemedikleri halde, ‘dinledik’ diyenler gibi olmayın.
(Enfal, 21)

BİR HADİS
İlmin başı güzelce dinlemektir.
(Beyhaki, Şuabü’l-îmân, II, 289)

Yazarın Tüm Yazıları