Birdenbire parlayanlar

Ramazanın ilk günlerinde, oruç tutanlar arasında, çabucak sinirlenip bir anda parlayanlar olur. Tabii ki akla ilk gelen neden, açlıktır...

Haberin Devamı

Televizyonlardaki yarışma programlarında görüyoruz: Açlık en güçlü görünen insanlara bile neler yaptırıyor. Tahammül seviyeleri iyice düşerken patlamaya hazır bomba gibi oluyorlar. Milyonların her gün ekran karşısında tanık olduğu bu sahneler, hepimiz için bir “ibret vesilesi”.

KAN ŞEKERİ Mİ?

Peki ama kimimiz açlığa ve güçlüklere daha dayanıklıyken, bazılarımız neden daha çabuk sinirlenir? Hiç kuşkusuz bu sorunun, her kişiye özel fizyolojik açıklamaları var: Kan şekeri seviyesi, protein ihtiyacı, mide sağlığı vs. İyisi mi o konuyu uzmanlarına, yani hekimlere bırakalım. Biz, “kan şekeri” yerine, açlıkla gelen “can sıkıntısını” anlamaya çalışalım...

Birdenbire parlayanlar

AÇLIĞA ASIL SİNİRLENEN

Haberin Devamı

Kuran’da, insanı oluşturan üç temel unsur öne çıkar: Beden, ruh ve nefis (nefs). Beden, sudan, topraktan meydana gelip anne karnında şekillenen bir varlıktır (Nahl, 4; Kehf, 37; Furkan 54). Ruh, Allah’ın “üflediği” bir emanet, insanın hakiki özüdür (Hicr, 29; Secde 9). Bu değerli ve sırlı emanet (İsra, 85), dünya hayatı boyunca bedende ikamet edecek, ömrü nihayete erdiğindeyse asli vatanına geri dönecektir.

*

Nefis, hem bu dünyaya ait tüm isteklerimizin hem de yaşam arzularımızın kaynağıdır (Kâf, 16). Nefis ve beden, “son nefese kadar” ayrılmaz bir ikili olsalar da tümüyle aynı değildirler. Örneğin doymak bedenin ihtiyacı, açgözlülük ise nefsin kötü bir vasfıdır. Beden gerektiğinde açlığa dayanır. Nefis ise kendi istedikleri, istediği zamanda ve istediği şekilde yapılmadığında hiddetlenir, sinirini çevresindekilerden çıkarmaya çalışır. Yani ramazan orucunun ilk günlerinde zorlanan bedenimizden ziyade nefsimizdir.

AKIL SAHİPLERİ İÇİN...

Kuran’da daima insanlardan sık sık akıllarına başvurmaları istenir (Bakara, 269). Akıl, ruhun saf talepleriyle, nefsin bitmeyen istekleri arasında bir irade terazisidir. Oruç, “aklını kullananlar için”, aç insanların halini düşünüp sahip olunan nimetlerin değerini hatırlamak için var... Geçici bir yoksunlukta dahi muhtaç halimizi görüp kibirden uzak durmak için var.

*

Haberin Devamı

Unutmayalım ki ibadetlerin bir gayesi, “kötülüğü emreden” nefsi arındırıp (Şems, 9-10), onu ruhuyla barışık “mutmain” bir nefse dönüştürmektir (Fecr, 27). Bu doğrultuda hem çevresiyle hem kendisiyle barışık bir insan olmaktır. Elbette bunu başkalarının takdiri için değil, sadece Allah’ın rızasını kazanmak için gönüllü olarak yapmak gerekir. Oruç da insanların gönüllü iradeleriyle nefislerini eğitme aracıdır.

*

İşte tüm bunlar, açlıktan veya başka bir nedenden sinirlendiğimizde aklımıza getirmemiz gerekenler. Kan beynimize sıçramadan, parlayıp başkalarının gönlünü kırmadan önce, nefsimize şunu hatırlatmamız gerekiyor: Açlık, susuzluk sadece bir araç. Oruç, aç kalmak değildir... Oruç, aç kaldığımızda bile irademizi iyilik ve hoşgörüyle besleyebilmektir. İster işyerinde olalım, ister sokakta, trafikte veya evde... Dileyelim ki sabrımız, parlayan nefsimize daima galip gelsin.

Haberin Devamı

BİR ESER
KUBBETÜ’S-SAHRE

KUDÜS’te bulunan Kubbetü’s-Sahre (Kubbetü’s-Sahra) İslam medeniyetinin en bilinen yapılarındandır. Kubbenin İslami mimaride kullanıldığı ilk eserlerden biridir. Kubbe, zamanla tüm Müslüman coğrafyasında camilerin en yaygın biçimlerinden biri olmuştur.

Birdenbire parlayanlar

*

Kubbetü’s-Sahre içerisinde, pek çok önemli manevi olaya tanıklık ettiğine inanılan “Hacerü’l-muallak” taşı da bulunur. Kimi İslam alimleri, Hz. Peygamber’in İsra / Miraç yolculuğunda bu taşa ayak bastığını ifade etseler de bu konudaki hadisler genellikle zayıf kabul edilmiştir.

*

Kubbetü’s-Sahre, çoğu zaman “Mescid-i Aksa” ile karıştırılır ancak ikisi farklı mekânlardır. Yapı, erken dönem Emevi sanatının özelliklerini taşır. Gerek mimari süsleme gerek hat sanatı açısından o dönemden günümüze ulaşan müstesna bir eserdir. Osmanlılar, bakımına büyük değer vermişler, günümüze ulaşmasında önemli bir rol oynamışlardır.

Haberin Devamı

BİR AYET

ONLAR, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar. (Şûrâ, 37)

BİR HADİS

Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır. (İbn Mâce, Sıyâm, 21)

Yazarın Tüm Yazıları