Berbat bir miras

GEÇTİĞİMİZ hafta Hürriyet’te okuduğum bir haber beni 90 yıl öncesine götürdü...

Haberin Devamı

24 Mart 1933’te, Alman Parlamentosu kabul ettiği yasayla, yürütmenin başı Adolf Hitler’e çok önemli yetkiler tanıdı. Bunu izleyen süreçte tek parti düzenine geçilecek; böylece sadece Almanya’yı değil tüm dünyayı etkileyen, yıkıcı Nazi Dönemi tam anlamıyla başlayacaktır.

Berbat bir miras

TOPLUM DIŞINA İTİLENLER

“Yetki Yasası”nın kabulünden sonra Almanya’da Yahudiler gündelik hayatın her alanında “safkan” Almanlardan ayrıştırılmaya başlandı. Önce kamu görevlisi olmaları ve birtakım meslekleri yapmaları yasaklandı. 14 Temmuz’da ise vatandaşlık hakları ellerinden alındı. Bu sistematik nefretin ardında, Almanya’nın I. Dünya Savaşı’ndaki başarısızlığı ve 1929 Büyük Buhran ardından ülkenin içine düştüğü derin ekonomik ve siyasi kriz vardı. Nazi üyeleri, tüm bu yaşananların aslında bir Yahudi komplosu olduğunu savunuyor, bu ırkçı propagandayı tüm topluma dayatıyorlardı.

Haberin Devamı

Berbat bir miras

‘İSTENMEYENLERİN’ SIĞINAĞI

Almanya’da bunlar olurken aynı yıl Türkiye’de, Üniversite Reformu Kararnamesiyle, modern bir üniversitenin, yani İstanbul Üniversitesi’nin kurulması öngörülüyordu. Bu doğrultuda Türkiye, Almanya’da vatandaşlıktan çıkarılan Yahudi profesörlerin bir kısmını, aileleriyle birlikte Türkiye’ye davet etti. Bir kısmı da Ankara’da görevlendirildi. Bazıları bölüm kurucusu, bazıları kürsü başkanı olan bu nitelikli isimler, Türkiye’deki akademik eğitimin ve tıp hizmetlerinin gelişiminde roller üstlenmiş, bilimsel ilerlemeye katkı sağlamışlardır.

HAYRANLIK VE GÜVENLİK

Ne var ki Nazi politikalarının Türkiye’ye etkisi sadece bu akademisyenlere kucak açmaktan ibaret değildi. Tam tersine, 1933-1934 Türkiye’sinde Nazi ideolojisine hayranlık duyup kadrolarıyla doğrudan ilişki kuranlar da vardı. Diğer yandan kimi kamu görevlileri, Türkiye’nin hassas sınır bölgelerini “casusluktan koruma” amacıyla azınlıkları “sıkı kontrol” altında tutma taraftarıydı. Örneğin Trakya Umumi Müfettişi, 11 Haziran 1934 tarihinde şöyle diyordu: “Yahudilerin kasaba ve şehir hudutları haricine çıkıp köylerde dolaşmalarına, köylü [bizzat ve] münasip şekillerde mâni olmalıdır... köylüye derhal bu telkin yaptırılmalı ve mütemadiyen devam etmelidir... Vilayet, kaza, nahiye ve köylerde Musevilerin yeniden mağaza, dükkân açmalarına bizzat köylünün ve halkın tedbirleriyle müsaade edilmemeleri...”

Haberin Devamı

Berbat bir miras

OLAYLAR PATLAK VERİYOR

Bu işte, sızıltısız muvaffakiyet haberleri” beklediğini dile getiren umumi müfettişin beklentileriyle ilgisi var mıdır bilinmez... Ama bildiğimiz şu: Bu raporun üstünden bir ay bile geçmeden Çanakkale’de “Türkçe konuşmayan” Yahudilere yönelik boykot, protestoyu aşıp fiziki saldırılara vardı. Derken yağma ve saldırı olayları bir anda Kırklareli, Edirne, Tekirdağ gibi illerle Gelibolu, Uzunköprü, Lüleburgaz gibi ilçelere sıçradı. Türkiye’deki Nazi sempatizanları, -doğrudan etkileri olsun, olmasın- “derin” bir saha operasyonu vasıtasıyla Almanya’ya bir Nazi selamı çakmışlardı!

*

Başbakan İnönü, 5 Temmuz’da Meclis’te “Antisemitizm Türkiye metaı ve zihniyeti değildir. Vakit vakit hariçten bizim memleketimize girer... Böyle cereyanlara katiyen müsaade etmeyeceğiz... Mesuller mahkemeye teslim edilmiştir” dese de sonuç değişmedi: “Mahalli tertipler yüzünden” artık huzur içinde kalamayacaklarını anlayan Yahudi vatandaşlar, çareyi Trakya’yı ve Çanakkale’yi terk edip İstanbul’a göç etmekte buldular.

Haberin Devamı

Berbat bir miras

1934 Trakya Olayları, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde doğrudan Yahudilere yönelik en önemli yıldırma hareketi sayılabilir. Elbette, 1942 Varlık Vergisi’yle 6-7 Eylül (1955) Olayları da Türkiye Yahudilerinin hayatını doğrudan etkilemiştir. Tüm bunlar, yakın geçmişin “hatırlanmak istenmeyen” acı hatıralarıdır.

Berbat bir miras

HANGİSİNİ SAHİPLENMELİ

DEDİĞİM gibi... Bunları anlatmamın sebebi, geçen hafta Hürriyet’te okuduğum bir haber: İstanbul’da okullar arası bir futbol maçında rakipleri olan Musevi öğrencileri “sinir etmek, aşağılamak” için gol sevinci yerine “Nazi selamı” çakan sorumsuz “kolejli” gençler. Hem de aldıkları “evrensel-çağdaş” eğitime, verdikleri selamın korkunç çağrışımlarını bilmelerine rağmen! Hitler’in “Yetki Yasası” üstünden 90 yıl geçmişken...

*

Haberin Devamı

Hiç şüphesiz “faşizm”, “nefret söylemi” bir ırk-kültür özelliği değil, ideolojik bir tavırdır. Nefret ve kibir, insan doğasının bir köşesinde her an fışkırmaya hazır bir volkan gibidir. Bu tür söylemler, kimi koşullarda yükselir, kimi zaman geriler veya biçim değiştirir. Örneğin Almanya’da 1930’lardaki Yahudi düşmanlığının günümüzde Türklere ve Müslümanlara yönelik yabancı düşmanlığına dönüştüğünü akıldan çıkarmamak gerek.

*

Hal böyleyken mesele sizin hangi tavrı, hangi tarihi mirası sahipleneceğinizdir. Elbette, milyonlarca kişinin hayatına mal olan korkunç Nazi mirasını sahiplenecek değiliz. Doğrusu, ayrımcılığın her koşulda, her türlüsüne karşı durmaktır. Doğrusu, hatalardan ders alıp Osmanlı’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin defalarca yaptığı gibi baskıdan, nefretten kaçanlara kol kanat germek; diğer yandan da kendi içinde ayrışmadan, elbirliğiyle ilerlemeye çalışmaktır.

Yazarın Tüm Yazıları