Paylaş
Yetiştiği tüm coğrafyalarda inanç tarihinin sembollerinden olan üzüm, Kuran’da en fazla anılan meyvelerdendir: “O, gökten su indirendir. Her bitkiyi o [suyla] bitirdik. Ondan biten yeşilden de birbirine benzeyen - benzemeyen yığın yığın taneler [ile] ... üzüm bağları... çıkardık. (En’am, 99)”. Kuran, insanları bu bağlarda yetişen üzümü inceleyip üzerinde düşünmeye çağırır: “Olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır (En’am, 99).”
*
Kuran’da pek çok defa geçen üzüm, İslam kültüründe olgunlaşmanın simgesi olarak kullanılmıştır. Buna göre ham insan koruğa benzer; davranışlarıyla, sözleriyle çevresine ekşi bir tat verir. Koruğun zamanla olgunlaşıp tatlı üzüme dönüşmesi gibi insanlar da ancak sabırla olgunlaşırlar. Olgun insanların sohbeti de tavsiyeleri de tatlı olur. Koruk, güneşte yeterince pişmediği için koyu ve mat renklidir. Üzümse güneş ışığıyla renklenmiş, parlamış, adeta saydam bir hal kazanmıştır. İnsan da bilgiyle olgunlaştıkça şeffaflaşır, içi dışı bir olur.
*
Üstelik üzüm sadece bir meyve olarak kalmaz: “Üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır (Nahl, 67).” Üzümden şıra ve pekmez gibi ürünler yapılır ki bunlar yüzyıllar boyunca tatlı yiyeceklerin temel malzemesi olmuştur. Hatta asma yaprağı ve koruk bile bir gıdadır. “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas” atasözü de bu doğrultuda, sabrın insanı olgunlaştırmasını anlatır.
*
Üzüm, İslam kültüründe, çokluk içinde birliğin de anlatımıdır: Allah, milletleri tek bir salkımdaki üzüm taneleri gibi yaratmıştır. Aynı salkımdaki üzümler bile birbirinin aynı olmayabilir. Ama hepsinin kaynağı birdir: “Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır (Ra’d, 4).”
*
Olgunlaşmak, “kâmil” bir insan olmak, bir bağı gözetmek gibi emek istiyor. Bağınızdaki yaban otlarını temizlemeden, onu yaban hayvanlarından korumadan meyvesini yiyemiyorsunuz. Sabrın ve çabanın ödülüyse rengarenk, çeşit çeşit üzümler. Her birinin rengi, tadı, kokusu farklı. Ama hepsinin kökü toprak; hepsinin gıdası aynı gökten yağan yağmur ve tek bir güneş. Ruhumuz da toprak gibi değil mi? “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.”
HERKES ÜZÜM YEMEK İSTİYOR DA...
“Bir adam, dört kişiye bir dirhem verdi. Onlardan [Farslı] biri, bunu verip ‘engur’ alalım dedi. Bir diğeri Arap’tı, ‘Hayır’ dedi: Ben ‘engur’ istemem, ‘ineb’ isterim. İçlerinden biri de Türk’tü: Para benim, ben ‘ineb’ istemem, ‘üzüm’ isterim dedi. Dördüncüsü Rum’du, dedi ki: Tartışmayı bırakın, “stafîli” alacağız! / Adların sırrından gafil oldukları için kavgaya tutuştular... “Türk’ün, Rum’un ve Arap’ın kavgasıyla çözülmez “üzüm” ile “ineb” sorunu...”
*
“Üzümü ayrı adlarla tanıyan dört kişinin kavgası”, Mevlana’nın Mesnevi’de yer verdiği bir hikâyedir. Bu hikâyeye göre gayesi üzüm yemek olan, ama aynı dili konuşmadığı için birbirini yanlış anlayan farklı milletlerden insanlar, yok yere kavgaya tutuşurlar.
*
İnsan bu hikâyeyi okurken, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’nun günümüzdeki halini düşünmeden edemiyor. “Üzümün” yerini “enerji” kelimesi alsa da hikâyenin özü değişmiyor. Kiminin derdi üzüm yemek, kiminin derdiyse ne yazık ki bağcıyı dövmek...
*
Ancak bu olumsuz tabloya rağmen enseyi karartmamak gerek. Mevlâna, bu tür anlamsız kavgaların “tüm kuşların dilini bilen Süleyman gibi” bilge olmakla çözülebileceğini söyler: [Üzüm kavgasına tutuşanların yanında] “yüz dilden anlayan sır sahibi bir aziz orada olsaydı, onları barıştırırdı. [Ve derdi ki] “Art niyetsiz kalbinizi teslim edince... Bir dirheminiz dört dirhem olur. Dört düşman müttefik olup birleşir.”
*
Mesnevi’de kavgaları bitiren bilgeliğin bir örneği de elbette Hz. Peygamber’dir. İslam, yani “selam/barış” dininin peygamberi Resulullah’ın düşman kabileleri barıştırması, Mesnevi’de şöyle tarif edilir: “O düşmanlar, bahçelerdeki üzüm taneleri gibi kardeş oldular.”
*
Keşke insanlık, tek bir daldan çıkmış üzüm taneleri gibi olduğunu hep hatırlayabilse. Bağı devirmek kolay, ondan tekrar ürün almaksa zor. Gelin bizler daima arabuluculuğu, anlaşmayı ve barışı gözeten yaklaşımı örnek alalım. Bakarsınız biz böyle yaptıkça başkaları da bizim rengimizi alır.
Paylaş