Aman doktor canım doktor

Fedakâr doktorlarımız bu ramazanda başımızın ‘daha da’ tacı. Doktor, hekim veya tabip bizim için aynı değerli mesleği ifade eder. Oysa bu kelimelerden birisinin özel bir anlamı daha var...

Haberin Devamı

HZ. Peygamber bir gün sahabeden sevdiği birinin evine ziyarete gider. Gittiğinde onu hasta halde yatar görünce hemen “Haris bin Kelede’yi çağırın” der, “O iyi bir hekimdir, sizi tedavi etsin.” Sadece bu olay bile İslam’ın “şifa bulmak” için maddi tedaviye, yani tıbba verdiği önemi anlatmaya yeter. Resulullah ayrıca “Kim bilgisi olmadığı halde hekimlik yapmaya kalkışırsa, sebep olacağı zararı öder” hadisiyle bunun bilgi ve sorumluluk gerektiren bir görev olduğunu vurgulamıştır. Bu anlayışın sonraki kuşaklarca da benimsendiğini görüyoruz. Üstelik İslam medeniyetinde tabiplik sadece Müslümanlara özel bir meslek olarak sınırlanmamış, her dinden ve etnik kökenden hekimler (Yahudi, Süryani, Rum, Hintli vb), ayrıca kadın hekimler, saray dahil tüm kademelerde görev almışlardır. Bu taassuptan uzak tutum, Hipokrat ve Galen’in klasik tıp kitaplarının Arapçaya tercüme edilip yayılmasını mümkün kıldı. “İlmi Çin’de bile olsa” arayıp öğrenmekten geri durmayan Müslüman hekimler, mevcut teşhis ve tedavi yöntemlerine yenilerini ekleyerek tıp biliminin gelişimine önemli katkı sağladılar.

TABİPLERİN PİRİ

Lokman Hekim, İslam âleminde tabiplerin piri olarak kabul edilmiştir. Adının İbranice (veya Süryanice) olduğu düşünülen Lokman’ın Hz. Peygamber’den ne kadar önce ve nerede yaşadığı tam olarak bilinmez. Onun tüm bitkilerin özü hakkında engin bilgisiyle en zor hastalıkları tedavi ettiği anlatılır. Ancak Lokman’ın “hekimliği” yalnızca doktorluğa değil, Kuran’da ifade edildiği şekliyle kendisine “hikmet verilen biri” olmasına dayanır. Çok geniş bir kavram olan “hikmet” kısaca, “bilgiyle, bilgece yargılarla ve kalbindeki nurla insanları aydınlatma” olarak tanımlanabilir. Lokman da hikmetli sözleriyle insanlara yol göstermiş bir velîdir. O, doğa bilgisiyle hastalıklara deva olurken hikmetli sözleriyle insanların diğer dertlerine derman oluyordu. Nitekim “hekim” ve “hikmet” sözcükleri aynı kökten türemiştir: “bilgiyle doğru hükmü vermek.”

KÜÇÜK ÂLEM İNSAN

İslam dünyasının ilk sistematik tıp kitaplarından birini yazan Alî b. Rabben et-Taberî (ö.861’den sonra), bu eserine ‘Firdevsü’l-Hikme’ (Bilgelik/Tabiplik Bahçesi) adını vermiştir. Ona göre hekim, “tıp ilminde küçük âlem olan insan doğasıyla, felsefede ise büyük âlem olan kainatla” meşgul olan kişidir. Gerçekten de İslam medeniyetinin önde gelen tabipleri aynı zamanda felsefeyle, ilahiyatla ve diğer bilimlerle ilgilenen çok yönlü isimlerdi. Bunlar içinde akla ilk gelen elbette İbn Sina’dır (ö.1037). Onun beş ciltlik ‘El-Kanun fi’t-Tıbb’ isimli eseri hem yüzyıllarca temel eğitim kitabı olmuş, hem de antik bilgilere eklediği yeni teşhis ve tedavi yöntemleriyle Batı’da gelişen modern tıbbın önünü açmıştır. Filozof hekimlere örnek başkaca pek çok isim vardır: “Arapların Galen’i” olarak takdim edilen Ebû Bekr er-Râzî (ö. 925), Bîrûnî (ö.1061?), İbn Hindu (ö.1032), şeker hastalığının karaciğere bağlı olduğunu ilk tespit edenlerden Abdüllatîf el-Bağdâdî (ö.1231), küçük kan dolaşımını keşfeden İbnü’n-Nefis (ö.1288)... Bu özet listeye Anadolu’dan İsmail Hakkı Erzurumi’yi de (ö.1780) eklemeliyiz. O, ‘Marifetnâme’ isimli meşhur eserinde astronomiden anatomiye, felsefeden tasavvufa kadar pek çok konuyu aynı anlayış içinde değerlendirmiş, ayrıca oruca büyük önem vermiştir: “Bedenin sağlığı az yemekte, ruhun sağlığı az uyumaktadır. Aşırı yemek hırsıdır ki cihan sarayını cana zindan etmiş; üstün ve bilge aklı, cahil nefsin esiri kılmıştır... Geldi ramazan ayı/Ol saim (oruçlu) ve az uyu/Savm (oruç) ile ten ü canı/Dolsun mey-i ruhani.”

ÇİFT KANATLI HEKİMLER

Tüm bu bilgiler bize eski devirlerde bilgelikle tabipliğin, bedensel tedaviyle kişisel yol göstericiliğin bir bütün olarak ele alındığını anlatıyor. Hekimler bilge kişilikleriyle aynı zamanda günümüzün eğitmenleri, psikologları ve pedagoglarıydı. 19. yüzyılda modern tıp tekniklerinin yerleşmesi ve uzmanlıkların birbirinden ayrılmasıyla “filozof-tabip” kültürü anlam değiştirse bile insan hayatı konusunda erdem sahibi, hikmetli seçimler yapmak önemini koruyor. Örneğin son salgın boyunca Türkiye’de sağlık çalışanları bu anlamda çok başarılı bir sınav vermeye devam ediyor. Hiç kuşkusuz fedakârlık, şefkat ve sabır; teknik değil kişisel değerlere dayalı insani bir tercih. Sözün özü, sağlık ve insanlık, bilim ve erdem birlikte olduğunda kanatlanıp uçabilen bir kuş gibi. Yüzyıllardır olduğu gibi bu ramazanda da gelecekte de...

Yazarın Tüm Yazıları