Bu algıyı belki tribündeki taraftarlarla, televizyon başındaki insanlar yaşayabilirdi. Eğer saha içinde, yani futbolcularda böyle bir düşünce algılanmaya başlanırsa, iş zorlaşır. Muhtemelen bu düşünce hakim oldu Fenerbahçe’de... Hızlı, tempolu sayılabilecek bir başlangıç yaptı, golü buldu, oyunun mutlak hakimiydi. Karabük, beklenen performansı oyunun başında ortaya koyamadı. Ama ilerleyen dakikalarda Fenerbahçe’nin düşen temposu, otomatikman Karabük’ün hücum anlayışını bir vites yükseltti.
Tribün ve psikoloji
BİR diğer konu, Fenerbahçeli futbolcuların psikolojisi... Geçen yılın şampiyonu, Süper Kupa’yı kazanmış, kendi evinde ilk maçına çıkıyor... İki kale arkası cezalı olmasına rağmen tribünlerin yarısı boş bir stat... Bu başlangıç itibariyle son derece olumsuz bir görüntü... Muhtemelen bundan da etkilenmiş olabilir futbolcular... Evet Fenerbahçe iyi pas yapan, mücadele eden bir takım. Ama bunu devam ettiremedi. Ettiremeyince de, sıkıntı yaşamaya başladı. Golü yedikten sonra sahada kontrolsüz ve sert hareketlerle ön plana çıkmaya başladılar.
Sinir katsayıları
FENERBAHÇE ilk 45 dakikayı beklenenin gerisinde tamamladı. Evet tecrübesi, kalitesi maçı kazanmak için yeterli. Her şeye sahip... Ama saha içinde sıkıntılar başlayınca, oyunun her dakikası zora girebilir. İlk yarının özeti buydu... Birinci devredeki oyun, ikinci 45 dakikada kırmızı kart çıkabileceği ve her türlü sonucun normal karşılanması gerektiği mesajını verdi. İlk 45 dakika bitiminde her iki takımın da sinir kat sayısı arttı.
Rakibin ikramları
MAÇ ikinci devrede de dengeli geçti... Fenerbahçe attığı iki golün muhasebesini yaparsa ikisinin de rakibin ikramı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sow’un attığı ilk gol, Erkan’ın o pozisyonda hazır olmamasından... Üçüncü gol ise, kaleci Aykut’un heyecanından dolayı yediği bir goldü... Sonuç olarak gollü bir maç oynandı. Bu gollerin yapılışından ziyade, yaptırılışı önem kazandı. Mesela Fenerbahçe’de görevini yapanlar çoklukta...
Kader anı
1-Olumsuz zemin şartlarında nasıl bir mücadele izledik?
Yazık... Futbolculara yazık, futbola yazık, marka değerine yazık, kurallara yazık, sakatlığa yazık, her şeye yazık... UEFA, UEFA’ya dahil olan maçlardan evvel bir heyet gönderir ve sahaların hem içi hem dışını kontrol ettirir. ‘Burada maç yapılabilir’ raporu verilir. Bunları çok yakından takip etmek lazım. Futbolun güzelliği çirkinliği bir yana sağlık her şeyden önemli... Tüm kötü şartlara ve havaya rağmen mücadele ve iyi niyet olması güzeldi. Koşullar son derece zordu, hem pas için hem şut için her şey için zordu.
2-Demba Ba’nın alternatifi gibi gözüken Cenk’i nasıl buldunuz?
Görev düştü dün Cenk’e... Demba Ba’nın gelişinden sonra ikinci planda alternatif isim olarak Beşiktaş’ın kadrosunda... Fırsat geldiği anda futbolcu, bu fırsatı şansa çevirebilir. Cenk ilk maçında kendisine gelen fırsatı iyi kullandı. Neticede golünü attı. Belki oyunun içerisinde çok fazla gözükmedi ama sonuç üzerinde etkili oldu.
Özellikle Belluschi’yi ilk 11’de görmeyince, Bursaspor’la ilgili ilk çağrışımım, “Nasıl etkili pas yapacak ve gol yollarını zorlayacak” sorusu oldu. Öncelikle sakat olduğunu düşündüm. Ama aşağı yukarı, maçın büyük bölümünde oynadı. İki takımın da sezona iyi başlamadığını herkes biliyor.
İLK YARI ETKİSİZDİ
Burada önemli olan G.Saray’ın lige nasıl başlayacağıydı. G.Saray’ın işini Bursaspor orta sahası kolaylaştırdı. Çünkü Bursaspor’un iki orta sahası, gerçekten çok genç iki futbolcudan ve kalitesi vasatı aşamayan Traore ile yapılmıştı. Bu da ilk yarıda fazla bir etkinlik ortaya koymadı.
Galatasaray’ın ise mutlak surette gol yollarında Burak’ın yanında çoğalması gerektiği bir kez daha açıkça gözüktü. Tek ve en önemli gol silahları Burak... Tabii ki büyük takımlar daha değişik alternatiflere sahip olmalı. G.Saray Telles’e, onun yanında Koray Günter’e hatta şu anda pozisyonunu bilemediğimiz Gökhan Zan’a yer açıp, Türk oyuncu alternatifini artırmalı.
G.SARAY kazanır, kazanmaya da devam edebilir. Fakat illaki bir takım pozisyonlarda değişik futbolcu alternatifi yaratmalı. Bu görüntüyle örneği G.Saray’ın bloğunun ön tarafı Bruma, Burak, Telles ve Sneijder’den oluşabilir. Dolayısıyla üç yabancıyı önde kullandığı zaman G.Saray diğer iki yabancısı için, Muslera’nın dışında, bir pozisyona ihtiyacı olur. Bunu da Melo veya Chedjou kimle kullanırsa kullanır. Ondan sonra Türk alternatifleri Olcan, Umut, Koray ve hatta dönrse Sabri gibi isimler olabilir. Zamanla bu görüntüyü daha olumluya çevireceği muhakkak.
MELO'NUN KATKISI YOK
Bunlardan yararlanabilmesi için G.Saray’ın topun temposunu mutlaka yükseltmesi lazım. Melo’nun dün takıma ciddi bir katkısı asla olmadı. Formsuz bir Melo, sahada çok fazla hissedilmiyor. G.Saray kazanmak için mücadele etti mi, etti...
EN İYİSİ MUSLERA
Bugün o kadar harika mücadele ettiniz, herşeyinizi ortaya koydunuz ki bu final iki şampiyon ortaya çıkardı. Onun için bu kupayı ortadan ikiye bölelim yarısını Almanya, yarısını Arjantin’e verelim. Şampiyon penaltılarla belli olmasın’ dese, buna kim itiraz edebilirdi. Gerçekten böyle bir final seyrettik. 112 dakika gol yok ama futbol için gerekli ne ararsan var. Heyecan var, pozisyon var, mücadele var. Futbolun içinde olması gereken herşey var. Bu her iki takım için de böyle. Oyun içerisinde kupa 4 kez Arjantin, 3 kez de Almanya müzesine gitti; kapıdan döndü. Her iki takımın gayet tabi hataları da vardı. Böylesine bir final izledik.
FUTBOLU İKİNCİ KEZ SEVDİRDİ
ÇOK güzel başlayan kupa nefis bir finalle noktalandı. Dünya Kupaları başladığı tarihten bugüne böylesine eşit güçlerin yürekten bir mücadelesine tanıklık etmedi. Şu hoca şunu yapsa, bu teknik adam bunu yapsa demek çok fazla bir şey ifade etmez. Hocalar ve görev yapan tüm futbolcular gerçek şampiyonlar gibi mücadele ettiler.
Futbol gerçekten harika bir oyun ve her dönemde böyle maçlar olsun. Bu Dünya Kupası ve finali futbolu ikinci kez dünyaya sevdirdi. Hatta Amerika’ya bile... Bir maç düşünün ve bir soru sorun bu maçta kim kötü idi? Kim herşeyini ortaya koymadı? Buna bir cevap verebilir misiniz? Messi dahil tüm futbolcular kendi koşu mesafelerini aştı, kazanma isteklerini aştı ve biz finalde Almanya’nın kazandığını ve iki şampiyonu izleme fırsatı bulduk.
DÖKÜLEN GÖZYAŞLARI
BİTİRİRKEN şunu söyleyeyim. Bu kupadan akılda kalacak, hayat boyu unutulmayacak iki tane maç çıktı. Bir yarı finaldeki Brezilya-Almanya maçı bir de final... Maçta her iki takım adına girilen net pozisyonlar vardı, kaçan goller, verilemeyen final pasları vardı... Bunlar bir finalin getirdiği baskının ne olduğunu çok açık şekilde gösterdi. Ve bu finallerin sonunda değişmeyen bir görüntü vardır. Sahada mücadele edenlerin bu oyunun sonunda döktükleri gözyaşı... Ama aynı duygularla dökülmeyen yaşlar, Almanya sevinçten, Arjantin ise üzüntüden ağlıyor....
Dev finalle ilgili genel düşünceniz nedir?
KUPA başladığından beri takım olarak tartışmasız en iyi görüntüyü veren ekip Almanya. Orta sahası ile rakiplerine büyük üstünlük sağlıyor. Rahat gol atıyor, zor yiyor ve hak ederek finale kadar geldi.
Çarşamba günü 45 dakikada işini bitirdi. Arjantin ise perşembe günü 120 dakika büyük bir efor sarf ederek, psikolojik ve fiziksel olarak daha fazla yıpranarak finale geldi.
Arjantin de zor gol yiyen bir ekip, ancak takım defans anlayışı Almanya’nın bir hayli gerisinde. Pazar günü kim şampiyon olursa olsun bu kupada ilk hatırlanacak olay yine de Brezilya-Almanya maçı olacaktır. Dolayasıyla neresinden bakarsak bakalım bu finalin favorisi Almanya.
Peki Arjantin için görüşünüz?
‘ARJANTİN takım savunmasında Almanya’nın gerisinde’ dedik. Hücumda da gerisinde, hava toplarında da keza öyle. Peki kazanma şansı yok mu? Finale gelen her takımın kazanma şansı vardır.
Ancak Arjantin öncelikle Philipp Lahm’ın çıkışlarına bir çare bulmak zorunda.