Paylaş
‘Jurnal’ adlı site İstanbul’da 16 Mart-5 Nisan arasındaki ölüm sayılarını, aynı tarih aralığının son 5 yıllık seyriyle karşılaştırmış. 2020’de bu sayılar dikkat artmış. Daha sonra Türk Tabipler Birliği bir basın açıklaması yaptı. ‘Sağlık Bakanlığı COVID-19 ölümlerini Dünya Sağlık Örgütü kodlarına göre raporlamıyor. Ölüm sayıları az gösteriliyor’ dedi. Daha sonra 20 Nisan’da Amerikan New York Times (NYT) gazetesi de bir haber yayımladı. ‘İstanbul’daki ölü sayıları Türkiye’nin daha büyük bir korona virüsü felaketini gizlediğine işaret ediyor’ dedi. İddialarını da Amerika’daki bir Türk akademisyenin 4 yıllık verileri içeren araştırmasına dayandırdı. Habere göre İstanbul’da 9 Mart-12 Nisan arasında, son iki yıla kıyasla 2 bin 100 daha fazla ölüm yaşandı. Bu durum da Türkiye’de ölü sayısının ‘açıklandığından fazla olabileceğine’ işaret sayıldı. Daha sonra Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da konuya müdahil oldu. Bu senenin ölüm rakamlarına bakıldığında ve son 2-3 yılın ölüm rakamlarına baktığınızda yüzde 30-35 daha fazla ölüm var...’ dedi.
Konu önceki gün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın da gündemindeydi. Rutin basın bilgilendirmesini yaptı. Sağlık personelinin başarının ve sağlık sisteminin direncinin altını çizdi. Sorulara cevap verdi. Sonra bu konuya girdi. Aslında soru gelmemişti. Bakan da ‘Sorulmadı ama’ diyerek başladı. Belli ki bu iddialardan rahatsız olmuştu. Açık bir şekilde iddialara itirazını ifade etti. ‘Nerede bu hayali ölümler?’ diyerek de tepki gösterdi. Dünya Sağlık Örgütü ile irtibat halinde olduklarını, kullandıkları yöntem için en son geçen hafta onay aldıklarının da altını çizdi. ‘DSÖ'nün kodlamasıyla bütün dünyanın verdiği şekliyle pozitif olan vakaları bildiriyoruz’ diyerek son noktayı koydu.
Türkiye başından beri Dünya Sağlık Örgütü’nün talep ettiği şekilde ‘PCR’ denilen test sonunda pozitif çıkan vakaları ve ölümleri DSÖ’ye bildiriyor. Ancak bir de PCR testinde negatif çıkan ve diğer bulgular yönünden ‘olası vaka’ olarak tedaviye alınanlar var. Bunlar da ayrı bir ‘kod’ ile kaydediliyor. İtirazlar da burada başlıyor. Bunların da açıklanması isteniyor. Dünyada her iki yöntemi uygulayan da var. DSÖ’nün bu konuda bağlayıcı bir kuralı yok. Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Alpay Azap’ın bu konudaki açıklaması şöyle: ‘Bu olası vakalar sonra da bu tabloya eklenebilir, çünkü kayıtları duruyor. Çok öyle on kat, yirmi kat gibi yüksek bir sayı olmasını da beklemiyoruz. Sonuçta testin yakalayamadığı ama bizim klinik olarak düşünüp tedavisine başladığımız grup eklenecek. Bu da hani mevcut sayının en fazla bir katı kadar, yani bir bu kadar daha vardır, o da en fazla...’
Tartışmanın özeti bu…
Sahaya baktığımızda ise hastaneler tıkanmadan, tökezlemeden çalışmaya devam ediyor. En önemli ve hayati ölçülerden biri bu. Sağlık sistemi ayakta, yoğun bakımlarda yığılma yok. Yakın zamanda Malatya’da plazma tedavisi ilk kez uygulandı. Hasta iyileşti ve taburcu oldu. Birçok yerde plazma tedavisi uygulanıyor. Olumlu sonuçlar da alınmaya başladı. Kayseri’de ciddi bir aşı çalışması var. Doktorlarımızın hidroksiklorokin temelli tedavisi uluslararası tıp literatürüne geçmeye aday. Vatandaşlar diğer sağlık sorunları için de hastaneye gitmeye devam ediyorlar. Çeşitli hastalıklardan kaynaklı nakil bekleyen hastalar için de çözümler üretiliyor.
Bir tarafta da birçok ailenin ocağına ateş gibi düşen ölümler var. Hekimlerin ve diğer sağlık personelinin cansiperane gayretlerini görünce bu acıların azalmaya ve nihayet yok olmaya mahkûm olduğuna inancımız da artıyor. Zor ve uzun bir sürecin içindeyiz. Ama karamsar olmanın çözüme bir katkısı yok. Objektif bir şekilde süreci takip etmeye devam edeceğiz…
Paylaş