Yed-i Beyza

Çeşm-i Firavn-ı hasedkara yine göstereyim / Göreler tâ ne imiş muciz-i Musa-yı sühan //

Haberin Devamı

Biricik said-i endişeyi teşmir edeyim / Eyleyem yine hüveyda yed-i beyzayı sühan (Sırrî)

“Beyaz El” mucizesinden hem Tevrat’ta hem Kuran’da bahsedilir. Yaradan, Hz.Musa’ya çölde yanan (ama ateşinin kendisini tüketmediği) bir çalılık içinden seslenmiş ve onu peygamberlikle vazifelendirmiş ya. Bu ilk karşılaşma sanırım en çok da Hz.Musa’nın yılana(ejder) dönüşen ve sonra aslına geri dönen asası ile birlikte anımsanmakta. Fakiri ise bir süredir orada, yanan çalılığın gizli cazibesi ve Rabb’imizin hitabeti yanında, dönüşen asa/yılan mucizesinin hemen sonrasında gerçekleştiği bildirilen bir diğer ayet meraklandırmaktaydı; “(Ya Musa) elini, (koynunun) yan tarafına koy(sok). Başka bir âyet(mucize) olmak üzere, kusursuz(lekesiz) ve beyaz(nurlu) olarak çıkar”(Taha 20;22).. İşte parlıyor “Yed-i Beyza”(beyaz el), şüphesiz bir mucize Hak’tan yana, gelgelelim bundan payıma düşen hikmet acep ne ola?

Haberin Devamı

İç alemimde bu konuyla yoğun bir şekilde meşgul olduğum aylardı. Ayrıca önemli kararlar vermem gerekmişti o sıra. Pek çok şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünerek, kuralına uygun kalmaya çalışarak. Bazıları epey zorladı. Allah bilir ya, doğrudan ayrılmadığım kanısındaydım. İçim rahat olmalıydı, lakin tam da değil.. Derken elimin ayasında sivilce gibi, ufak, ucu beyaz bişeyler çıkmaya başladı. Giderek artıyorlardı. Doktor bunun şüphelendiğim gibi alerji, mantar vb türü birşey olmadığını, stresten kaynaklandığını söyledi. Verdiği kortizonlu ilaç işe yaramıyordu. Bu siğilimsiler bir süre sonra sönüyor, yerini çiçek gibi açılan beyaz deri döküntüsüne bırakıyordu. Sıkılıyordum… Anlayamıyorum!

Belki de gerekli çileyi doldurduğumda, yahut acziyetle ettiğim dualar karşılık bulduğunda, her nasılsa birgün şimşek çaktı kafamda; “Ya Musa, atan Musa Aleyhisselam’ın sürecine Firavun ülkesindeki evveliyatıyla birlikte baksana!”… Tabi ya, hatırlasana o el öncesinde nasıl anılmıştı kitapta! “Musa, ahalisinin habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından, diğeri ona düşman taraftan iki adamı birbiriyle döğüşür buldu. Kendi tarafından olanı, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk vurup (kazara) ölümüne sebep oldu. (Bunun üzerine) ‘Bu şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşman’ dedi”(Kasas 28;15)…

Haberin Devamı

Hazreti Musa’nın Kıpti’yi öldürmesi çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Ekseriyetle rağbet edilen yorum, bunun günah sayılamayacağı, dolayısıyla peygamberliğin “ismet”(masumluk) niteliğiyle ters düşen bir durum oluşmadığıdır. O vakit de “İsrailoğulları”nın tabi olduğu şeriat, Hz.Musa’nın zulüm gören kardeşine yardım etmesini ve zulüm eden Kıpti’ye engel olmasını gerektiriyordu. Anlaşılan müdahalesi öldürme maksatlı değildi. Șeytan onu zor duruma düşürecek bir tuzak kurmuştu. Nitekim Hz.Musa’nın aşağı tabakadan bir Yahudi’yi korumayı -muhtemelen firavunun atadığı bir subay olan- Kıpti’nin yanında olmaya tercih edişi, onun aslında -vaktinde şüphelenildiği gibi- Yahudi asıllı olduğunu aşikar etmiş ve firavun, öldürülmek üzere yakalanmasını emretmişti.. Rabb’inin gözetiminde gerçekleştiği anlaşılan bu olay, Hz.Musa’nın -çöle kaçarak- peygamberliğiyle sonuçlanacak süreci başlatmasına vesile olması bakımından, aslında pek hayırlıdır.

Haberin Devamı

“Ve onlara göre ben, günahkarım…”(Șuara 26;14) demesinden anlıyoruz ki Hz.Musa da iftiraya uğradığını bilmekteydi. Yine de “Rabbim, ben nefsime zulmettim, artık beni mağfiret et" diye tevbe istiğfar etmede, hidayet dilemekteydi(Kassas 28;16-22). Yoksa mutmain değil miydi?.. Hz.Musa Tasavvuf öğretisinde “şeriat mertebesi”nin temsili olmanın yanında “akıl”ı da temsil eder. Șeriat, keskin bir kılıç gibi doğru ve yanlışı ikiye böler, ayırır. Aynen akıl da böyle değil midir? Dünya düzeninin yürütülmesi bunu gerektirir. Gelgelelim şeriaten doğru olmak her zaman kişinin vicdanının rahat olması demek olmayabiliyor. Bunun sebebi ola ki hep ikilikte olan aklın verdiği bir nevi huzursuzluktur. Șüphe aklın tabiatındadır. Sağlıklı oluş ise zannımca akl-ı selim ve kalb-i selim olmakta, yani aklın kalp(gönül) ile irtibatlanarak birliği bulmasındadır. Gönül, birliği algılama organımızdır. Huzur-u ilahi! Bunun hasretiyle çöllere düşmüştü belki de Hazreti Musa ‘seyr-i süluk’unun o aşamasında…

Haberin Devamı

Sonra “akil adam” Yitro’nun(İslami kaynaklarda Șuayb Peygamber olabileceği rivayet edilir) hizmetinde geçen yıllar… Ve vakti geldiğinde, onca badireden sonra nihayet huzurda.. Rabb’inin “nalınlarını çıkar!” emrince dünyevi ağırlıkları bırakmış, bir başka aleme dalacak. Bir ejder kadar amansız nefsini kuyruğundan yakalatmış Allah(cc). “Elini koynuna sok” buyuruyor… Orada artık bölünmüşlük kalmıyor, vicdan da huzuru buluyor. Amelleri(eylemi) temsil eden el, gönülle birleşti(dahil oldu, süluk etti…) şimdi. “Yed-i Beyza”, kusursuz, lekesiz el, pırıl pırıl, nur saçıyor…

Böylece, izini takip ettiğim bu kıssadan anladım ki fakir; eylemlerimi gönülden yapmadıkça, ne kadar kuralına uygun da olsalar, ne kadar aklıma da yatsalar kafi değil, yine kusurluyum. Yapamam, yapmamalıyım, hasta oluyorum. Derdimin dermanı gönülde. Ancak onunla bütünleşen ameller vesile olacaktır Hakk’ın nurunun zuhuruna, huzura… “Şule-i aşkız ki tecellada nihanız / Gûya ki şua-yı yed-i beyzada nihanız” -Hersekli Arif Hikmet

Haberin Devamı

“Ve elini (göğsünden) çekip çıkardığı zaman bakanlar, onun(elinin) beyaz olduğunu (gördüler)”(Araf 7;108) Allah Ya Șafi, sağ elin sahibi! Muhakkak ki bize doğru yolu gösterir, yardım eder, bizi temiz kılmak istersin. Çekelim kanatlarımızı kendimize… Hu

Yazarın Tüm Yazıları