“Siyah Hareketi”nin “Siyah Musa”sı…

Son iki haftadır konu ettiğim, Batı’nın emperyalist yönetimlerinin Afrika halklarını köleleştirmeye başlamalarının tarihçesi 1400’lerin ortalarına kadar uzanıyor.

Haberin Devamı

Özetle, mevzubahis köleleştirme hareketi 15.yy’ın ikinci yarısında Portekizliler ve İspanyollar’a İngilizler’in de katılmasıyla iyice hareketlenmeye başlamış, 19.yy’la birlikte sonlandırılmaya yüz tutmuş, akabinde kölecilik yerini Afrika’nın sömürgeleştirilmesine bırakmıştır.

 

Milyonlarca siyahın köleleştirilmesi, milyonlarcasının da katledilmesiyle sonuçlanan politikalar 400 yıldır bir şekilde devam ediyordu ki Afrika’nın (sömürgeci ülkelerin bir proje olarak desteklediği Liberya’yı saymazsak) son özgür ülkesi Abyssinnie’de(Etiyopya/Habeş) bir umut doğdu. Doğan bebek Ras(prens) Tafari Makonnen, sene 1892 idi; Süleyman(as) hanedanını devam ettiren Şiba Krallığı’ndan “Sahle Selassie” ve “İmparator 2.Menelik”in danışmanı “Ras Makonnen”in oğulları “Prens Tafari”…

 

Haberin Devamı

O yıllarda, uzaklarda, Ras Tafari’yle aynı dönemi paylaşacak iki önemli isim daha Dünya’ya gelmişti. Kader 1887’de Jamaika’da doğan “siyah uyanış hareketi”nin müstakbel lideri “Marcus Garvey” ile, Rastafari dininin ilk müridi, yine Jamaika doğumlu “Leonard P.Howell”i(d.1898), ileride imparator olacak “Prens Tafari - Haile Selassie” ile şaşırtıcı bir senaryo içinde biraraya getirecekti.

 

Köleleştirilen ve sömürgeleştirilen siyahlara, yöneticiler tarafından yüzyıllardır -onları daha kolay yönetmek için kullanılan- sömürgecilerin dini aşılanıyordu. Bu dini öğreten medeniyetlerin yaptıklarına baksanız sanırdınız ki -sözde- örnek aldıkları kişi “Hz.İsa(as)” -haşa- mazlum değil de zalim olsa gerektir. Yani aslında öğretilen daha ziyade -Hıristiyanlık kılıfı altında- çarpık, firavuni Roma dinidir. Ki vurana öteki yanak uzatıla, zalimi de yalandan bir günah çıkarmakla (haşa Tanrı yerine konan) o yüce Peygamber, Ruhullah hesapsız cennete çıkara.

 

Misyonerler ellerindeki İncil’den “zenci”lere, onların Hz.Nuh oğlu lanetli Ham’ın soyu “Kuş”tan geldiklerini haber veriyor, bu da kara derililerin üstün ırkı temsil eden beyazlar tarafından aşağılanmasını meşrulaştırıyor, ayrıca siyahları kendi soysuzluklarına inandırarak onursuzlaştırmayı amaçlıyordu. Ancak siyahlara öğretilen dinin kitabı “King James İncili” ne kadar çarpıtılmış olsa da mazlumlara müjde olacak kadar umudu bünyesinde barındırmaktaydı.

 

Haberin Devamı

Marcus Garvey çocukluğundan beri okumaya pek düşkündü. Ergenlik çağına geldiğinde bir beyaz olan en iyi arkadaşı, babasının baskısıyla, ırkçı sebeplerle onunla görüşmeyi kesmiş, olay Garvey’i içinde yaşadığı gerçekliğe uyandırmış, kendini çok kötü hissettirmişti. Bu haksızlıktı. Artık Garvey hayatı ve İncil’i farklı değerlendirecekti. Bundan böyle siyahlar onun için “Eski Ahit”te hikaye edilen, firavunun zulmüne uğrayan, Babil sürgününü yaşayan, mesihin gelmesiyle kurtulacak “Ben-i İsrail”in günümüzdeki temsilcileri olarak yorumlanacaktır. Vadedilmiş topraklar “Zion” ise Afrika’dır.

 

Garvey gönderildiği sömürge okulunu yarıda bıraktı. Matbaacılık öğrendi. Nihayet gazeteci oldu ve Orta Amerika’yı gezme fırsatı buldu. Burada şahit olduğu -Panama kanalını inşa etmek üzere halen köle gibi çalıştırılan- siyahların durumu onun harekete geçme arzusunu kuvvetlendirdi. Siyahların, beyaz uygarlığın arkasındaki güç olduğunu görüyordu. Öğrenimine devam etmek için gittiği Londra’da görüşleri iyice olgunlaşmaya başlamıştı. 1912’de Londra’dan dönüşüyle birlikte topluluklar önünde dillendirmeye başladığı siyahlara yönelik “tek Tanrı, tek amaç, tek kader” diye özetleyebileceğimiz görüşleri Jamaika’da pek prim yapmayınca Garvey 1916’da New York’un zenci mahallesi Harlem’e taşındı. Söylevleri sonunda Amerikalı siyahlar arasında karşılık bulacaktı.

 

Haberin Devamı

Onlarca siyah Amerikalı’nın öldürüldüğü, çıkarılan yangınlarda bebeklerin ateşe atıldığı korkunç 1917 “St.Louis kargaşası” gibi olaylar Garvey’in etrafının kalabalıklaşmasını hızlandırıyordu. 20.yy’ın en etkili isimlerinden olacak, ‘siyahların algısını değiştiren adam’ Marcus Mosiah Garvey, tüm kıtaya yayılacak “Universal Negro İmprovement Association”(uluslararası zenci kalkındırma birliği) örgütlenmesini başlattı, Dünya çapında, Afrika dahil tüm siyahların kimliklerine sahip çıkmalarına vesile olacak “Negro World Newspaper”ı(zenci dünya gazetesi) kurdu, yönetti, başyazarlığını yaptı. “Negro Factories Association”(zenci fabrikalar birliği) ile siyahların ticari gücünün ortaya çıkmasını sağladı…

 

Haberin Devamı

1.Dünya savaşı sonrası Afrika’nın yeniden sömürgeleştirilmesini amaçlayan emperyalist güçlere karşı “Afrika’yı Afrikalılara verin” sloganıyla etrafında milyonlar toplamaya başlayan “Siyah Musa” Garvey artık Amerika’da da ulusal tehlike olarak görülüyordu. Suikastten kurtulması onu iyice efsaneleştirmiş, kendisine yandaşları tarafından adeta kutsiyet atfedilmekteydi. Ancak asıl “Garveyizm” hareketini yeni bir din olmaya taşıyacak kişi Garvey’in ardından Amerika’ya gelip harekete katılan L.Howell olacaktı.

 

Garvey’i bitirmek için atanan F.B.I. yöneticisi J.Edgar Hoover öyle bir kampanya başlattı ki, F.B.I. ilk defa Garvey’i takip etmek üzere siyahi bir Afro-Amerikalı’yı işe aldı. Garvey’i şarlatan olarak gören siyah liderler, onun siyahların başına gelmiş bir felaket olduğunu düşünenler vardı. Tabi ki bu görüşler desteklendi ve kendi içlerinden Garvey’i sırtından bıçaklayacak kimseler bulmak pek de zor olmadı. Garvey’in kurduğu “Black Star Line” gemicilik şirketinin gemilerine sabotajlar düzenlendi, işleri kösteklendi ve sonunda basit hatalardan kaynaklanan bir “evrakta sahtecilik” suçlaması ve karalama kampanyasıyla Garvey hapse tıkıldı. Birkaç sene sonra 1928’de de geldiği Jamaika’ya geri postalandı.

 

Haberin Devamı

Garvey bir daha eski havasını yakalayamadı çünkü bir yandan asıl fenalığı kendi kendine yapmış, etrafındakilerin de pohpohlamasıyla megalomanlığa kapılmış, kendini Afrika’nın başkanı ilan etmek, tüm siyahlar adına Ku Klux Klan liderleriyle anlaşma yapmak, ırkçı beyaz bir politikacının finansal desteğiyle Afro-Amerikalıları Afrika’ya geri taşımaya kalkışmak gibi kuşku uyandıran işlere girişmişti. Kanımca önceleri engellenmeye çalışılan siyah hareketinin daha sonra başta Amerikan, İngiliz gizli servisleri tarafından siyaseten hareketi manipüle etmek için kullanılmış olması kuvvetle muhtemeldir.

 

Nitekim Edgar Hoover önderliğindeki F.B.I.’ın, Garvey’in ayağını kaydırmada edindiği tecrübe ileride Garvey’in izinden gidecek olan Martin Luther Jr, Malcom X gibi siyahi liderler ve Black Panther Party, Nation of İslam gibi örgütler üzerinde de başarıyla(!) uygulanacaktır. Ancak bu kıvılcımla ateşlenen “siyah hareketi” halen beyaz Batı’yı tedirgin etmektedir. Özellikle A.B.D. barındırdığı nüfus bakımından konunun ajitasyonundan en olumsuz etkilenecek ülkelerin başında gelir ve düşmanlarıyla rakipleri de bunu iyi bilirler.

 

Marcus Garvey’in başlattığı harekete bir başka boyut kazandıran gelişme 1930’da Etiyopya’da Ras Tafari Makonnen’in “Haile Selassie / Might of the Trinity”(Teslis’in Kudreti) ünvanını alarak taç giymesi oldu. Garvey’in kehanetinin gerçekleşmesi anlamına gelen ‘Afrika’da siyah bir kralın taç giymesi’, Garveyciler’in gözünde Selassie’yi siyahların beklediği kurtarıcı, ikinci defa Dünya’ya teşrif eden Hz.İsa’nın bedenlenmesi konumuna oturtuyordu.

 

Bundan sonrasında, Jamaika’ya dönen Howell, Garvey’in görüşleri, Afrika geleneğinin bazı değerleri ve İncil’in bazı yorumları çerçevesinde yeni bir akım başlatacaktır. Tüm Dünya’ya bilhassa meşhur reggae müzisyeni “Bob Marley” tarafından tanıtılacak “Rastafari” akımı/dini, Selassie’nin 1974’e kadar süren maceralı imparatorluğu süresince iyice yayılacak, siyah hareketinin önemli kilometre taşlarından biri olacaktır.

 

Haftaya nasipse bu yazı dizisini Rastafari akımını, Rastafarianism’in “Vaftizci Jon”u Garvey’in sonunu, “Selassie”nin iktidarı ve Etiyopya ile beraber Afrika’nın geldiği durumu, çıkarılması gereken derslerle birlikte biraz olsun anlatmaya çalışarak noktalayalım. Hepinizin mübarek Kurban Bayramı’nı kutlar, hayırlara vesile olmaklığını dilerim. Rabbim yolunda yakin ve dahi sabit-i kadem eylesin! Ya Selam! Hu

 

Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ

 

 

Yazarın Tüm Yazıları