Paylaş
Yazarım ya, benlikten geçmeli, sen olmalı, o olmalıyım, sonra yine kendime dönmeliyim ki gerçek hikayelerin gerçek kahramanları gezinebilsin satırlarda. Yine ben, ama sanki sen, sanki komşun, sanki dostun yanında, lakin düşmanı da var karşısında. Hepsinden haberdar yazar, bedelini ödeyebileceklerini alışveriş sepetine atar, ki sonra geri sana satar… Karşıt kutuplar arasındaki gerilimdir elektrik, doğru kullanılırsa fayda sağlar. Kendi elektriğini üretebilen, kendi kitabını okur, kendi kitabını yazar, aydınlık bakar, ışık saçar…
Pazarcı dedi ki; “e tabi yerli üretim var ama, gübresiydi mazotuydu, onlar dolarla, zam yaptık mecburen patlıcana soğana”.. Haklısın amca, sen rızkını kazan da, faydalı evlatlar yetiştir millete vatana. Onlar da kimyager olsun, madenci olsun, ekonomist olsun, hakkaniyetli yönetici olsun, istiklalimizin koruyucusu erlerimizden olsun ki zamanla muhtaç kalmayalım başkalarına!
Eski gazeteci ekledi; “Bir zamanlar ‘tarım ülkesi’ olmak gerilikti, patates tarlalarında fabrika bitmeliydi. Nasılsa küresellik var; biz sanayi ülkesi olduk muydu, sebzeyi ekmeği köylü ülkeler yetiştirir kapıya bırakır, bizim yaptığımızı yapmaya muktedir olmayan cahil hizmetçi zümresi de pişirir önümüze getiriverirdi. Kazın ayağı öyle değilmiş, şimdi ‘kendine yeterlilik’ yeniden değerlendi”.. Haklıydı!
Tarımı, sanayisi, hizmet sektörü, sanatçısı, düşünürü, bilim adamıyla bütünlüklü olunmazsa, hayatın fason olur, bir de bakmışız birileri tüm ihtiyaçlarımızın tekeli oluvermiştir sonunda. Bir uyanıktan duymuştum; “Herkese ihtiyaç bütününün bir parçasını ürettir, hiçbiri birbirini bilmesin, birbirine erişemesin, sen birleştir, ardından hepsine yüksek karla üleştir”.. Nasıl fikir ama? E biraz şeytanca!
Rant ekonomisi olmasa ardında, işbölümü yapmak akıllıca aslında. Güvendik, denedik. İyi niyetimizin kurbanı olmuşuzsa, olsun, kötü niyetlerin kurbanları olacakların akibeti daha fena.. Ders şu mu acaba; temel ihtiyaçlarını giderecek durumda olmalı kişi ele muhtaç kalmak istemiyorsa. Ki o ellerin zalim parmakları da var! Lakin düzenin ilmikleri sıkı dokunmuş, kolay kazançtan vazgeçmemek için uğraşır haris, zaten pençesini sırtına geçirmiş, rahat vermez senin de elin güçlenene kadar.. Ama sen Allah’tan başkasından korkma! Var hürriyetine kuvvet bulmak için Hakk yolda yürü sabırla, şeytana uyup da asla ondan sapma. Nitekim dostun Hakk’sa, sen gidemezsen de ihtiyaçların gelir ayağına!
“Kağıt ithal, kitap da pahallanacak, hele siz gazeteciler daha da fukaralaşacak” diyor okur teyze. Haklı! Allah fikrimizi, kalbimizi fakirleştirmesin de, bulacağız inşaallah bir çözüm. Onca peçete, onca israf, hele şu tüketim hovardalığından tez dönelim. Kağıt da üretelim, dijital çağın nimetlerinden de daha çok nasiplenelim. Yetkililer ön açsın, eğitimin kalitesi artsın. Hemfikirim!
“Zaman lazım arkadaşlar, inşaallah toplumun tüm kesimlerini temsil edecek yeni bir entelijans, yeni bir burjuvazi oluşmakta. Vatanını, milletini seven hakkaniyetli insanlar el ele tutuşsa, herkes biraz taşın altına elini koysa, zamanın ruhuyla birlikte öncelikler iyi anlaşılsa, az daha sabırla istediklerimiz olacaktır yakında. İhtiyacımız olan yapıcı eleştiridir bu zamanda, şikayetleri dile getirelim fakat çözümüyle birarada” diyor mütefekkir. O da haklı! Başka çaresi yok, konsolide olunacak bizi biz yapan değerlerimiz etrafında, biz inananlarız, giden gitsin selametle, gelen gelsin saadetle yanımıza…
“Elbet liyakat çok mühim, öyleyse layık olanların önünü açıp ellerini güçlendirelim” diyor bir yönetici abi. Haklı da, şüphe ettim bir ara, acaba kastettiği kendisi mi? Bilgili olmak iyi de kendini dev aynasında görenlerin etrafa verdiği zarar da belli. Sanırım liyakat denilen kavram da halk nezdinde dürüstlük, güvenilirlik, diğergamlık gibi insani değerleri de içine alacak şekilde yeniden tarif edilmeli.
“Biz asker bir toplumuz, lakin şimdi general çok fakat yeterli er yok” demede emekli subay. Haklı değil mi? “Biat kültürü”nü yerden yere vuranlar şunu bilmeli, fena olan biatin şeytani tarafa kayması, Hakk’a olan biat ve sadakat hakça yaşamın farzı. Bir düzende düzen olması ise ast üst ilişkilerinin doğru tarif edilip, sevgi saygı çerçevesinde uygulanması, herkesin hakettiği yerde bulunup menziline yolunun açık olması. Hesap verebilirlik işin olmazsa olmazı, kişisel gelişim tüm sistemin seviyesinin yükselmesinin en temel aracı. Önce kendinden başlamalı! Bu şekilde, bir kişi bin kişi kuvvetinde, bin kişi milyonlar gücünde. Tıkır tıkır çalışan bir sistemde, birbirinin açığını kapar kardeşler, her zafere hissebend olup, beraberce sevinirler…
Onlar da haklıydı, fakir de, sen de, muhtemelen burada yer veremediğim onca fikir sahibi de, herkes kendince. Nasreddin Hoca gibi, hani meselenin iki tarafına da “haklısın” deyince karışmış biri hemen söze, “o nasıl iş öyle, iki karşıt görüşün ikisi de haklı, olur mu böyle!” Sakince cevaplamış ya Hoca da “sen de haklısın” diye.. Bu miskin yazarın parçalarını toplaması için de yok başka çare. Her fikirde, her kişide hakkı tanıyıp, yerleştirmeli yerli yerine. Şerli olan hayırlı olana biat edecek şekilde. Hakk dostlarının izinde. Sanırım Allah’ın rızası bu yönde…
Rabbim hepimize hak ile batılı, hayır ile şerri ayırdedebilecek, iki şer arasında kalırsak aralarından en hayırlısını farkedebilecek bilinç ve hakkı, hakkımızda en hayırlısını seçebilecek irade ihsan etsin, gönlümüzü de seçilenden razı etsin, yolumuzu asan, bizi yolunda sabit-i kadem eylesin! Nihayet her zorluğun ardından bir kolaylık geldikte, ilelebet cemalini seyretmeyi nasip etsin birlikte! Hu
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş