Paylaş
Dünyanın dörtbir yanından akın eden bu ziyaretçilerin geliş sebebi Hazreti Mevlana Celaleddin Rumi'nin 'Şeb-i Arus' kutlamalarıdır. Bu sene 17 aralıkta 741'incisi kutlanacak 'Şeb-i Arus' çerçevesinde Konya'ya gidecek olanlara kısaca da olsa ziyaret edebilecekleri zatlar hakkında bilgi sunmayı isterim. Sufi güzergahı sadece Mevlana müzesinden ibaret değil… Hepsi ayrı feyiz kaynağı olan bu zatların sufilerce 'diri'(Hayy) kabul edildiğini, bu bakımdan edeple ve muhabbet dolu bir gönülle gelen misafirlerini en güzel şekilde ağırladıklarını, hatta manevi hediyelerle gönderdiklerini söylesem bilmem inanır mısınız.. Ziyaretlerimizde talep ve niyazlarımızın ancak Allah katında karşılık bulabileceğini unutmadan, huzurlarında bulunduğumuz Allah dostlarının hatırına arzuhalimizin kabul ve makbul olmasını dileyelim. Gönülden sevenler bedenen orada bulunmasalar da bizimle birlikte olacaklar ve hepiniz için herşeyin en hayırlısını dileyeceğim, dertlerimizin halli hasanı(güzelce hallolması) için ricacı olacağım inş'Allah! Bu vesileyle işte bizi kabul edeceklerini umduğumuz Konya'nın bazı erenleri ;
* Hz. Mevlana : Mevlana Celaleddin Rumi şüphesiz tüm dünyanın kabul ettiği gibi Türk-İslam tarihinin bildiği en büyük sufilerdendir. Hem bilge bir kişi, hem yüce bir aşık, hem de büyük bir şairdir. Sonradan Hüdavendigar, Mevlana, Rumi lakaplarını alacak olan 'Muhammed Celaleddin' 30 eylül 1207’de Türkistan’ın Belh şehrinde doğmuş. Babası Sultan-ül Ulema lakaplı Bahaeddin Veled Hazretleri ailesiyle beraber Moğol istilasından kaçarak Selçuklu hakimiyetindeki Anadolu’ya sığınmış, ve sonunda Konya’ya yerleşmişler. Mevlana’nın hayatı Şems’ten önce ve Şems’ten sonra olarak ikiye ayrılabilir. Sonraki dönemine 'Kemalat dönemi' demek yanlış olmayacaktır. Şems Hazretleri'nin kaybından sonra kendisine etki eden isimlerin başında Hz. Selahaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi'yi analım. İlk eşinden iki oğlu, ikinci eşinden yine iki oğlu ve bir kızı olduğu bilinmektedir. En önemli edebi eserleri Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fih-i Ma Fih, Mecalis-i Seba ve Mektubat’tır. Kendisi hayatını "Hamdım, piştim, yandım!" kelimeleriyle özetlemiştir. Vasiyeti üzerine Hz.Mevlana'nın fani bedeninin ölüm gününü(1273), Mevlasına kavuştuğu "düğün günü" olarak kabul ediyor, her 17 aralıkta 'Şeb-i Arus' adı altında kutluyoruz.. Müze içerisindeki türbede Hazret'in soyuna ait zevatla birlikte Mevlevilikte makam sahibi olmuş bazı zevatın da türbeleri bulunmakta, civarında ise dervişan ve kimi horasan erenlerinin türbeleri yer'almakta..
* Şemsettin Muhammed Tebrizi : Yaygın inanca göre Azeri asıllı olan Şems Hazretleri(d.1183/4?), Ebubekir Selebaf adlı ümmi bir şeyhe müridlik etmiş. Tebriz doğumlu olduğu kabul edilir. Kalenderi dervişlere özgü kıyafetle gezdiği gibi, bazı seyahatlerinde kendini gizlemek için gezici bir tüccar olduğunu söyleyegeldiği de rivayet edilir. Kökeni ve vefatı üzerine çeşitli söylenceler mevcut olup, gerçek kimliği gizemini korumaktadır. Biz onu büyük bir veli ve Mevlana'nın hakikate ulaşmasına vesile olan dostu olarak biliriz. Denir ki Şems, Mevlana’yı ateşleyen kıvılcım olmuş ancak Mevlana o kıvılcımla bir volkan gibi yanmış ve alevleri sonunda Şems'i kavurmuş, yok etmiştir. Mevlana, Şems'in ölümünden sonra aşkını daha da ileri taşımış ve "o ben, ben de o oldum" diyecek kadar içselleştirmiş. Aslında bir anlamda ikisi birbirine hem ayna hem mürşid olmuşlar. Hz.Şems'e atf'edilen en bilinen eseri 'Makalat'tır. Hz.Mevlana'yı ziyaret etmezden evvel, adıyla anılan cami içerisindeki makamında Şems Hazretlerini ziyaret etme adeti vardır..
* Sadreddin Konevî : Konya'nın en büyük velî ve alimlerindendir. İsmi Muhammed bin İshâk, künyesi Ebü'l-Meâlî, lakabı Sadreddîn'dir. 1210 târihinde Malatya'da doğmuş, 1274 tarihinde Konya'da vefât etmiş. Sadreddîn-i Konevî'nin babası İshâk Efendi, Anadolu Selçukluları nezdinde îtibarlı, yüksek mevki sahibi biriymiş. Sadreddin küçük yaşta iken, İshak Efendi vefât etmiş. Sadreddîn-i Konevî, genç yaşından itibaren manevi babası Muhyiddîn İbn-i Arabî Hazretleri tarafından eğitilmiş, kendisinin yakın ilgi ve ihtimamıyla yetiştirilmiş, onunla seyahat etmiş. Konevî hazretleri, tasavvuf düşüncesine kazandırdığı boyutlarıyla ve özellikle tasavvufun kendisinden sonraki gelişimine etkileriyle "dönüm noktası" olarak nitelenebilecek bir mutasavvıf-düşünürdür. Hz.Konevi, yakınlıkları sebebiyle Hz.Mevlana'nın cenaze namazını kıldıracakken, o sırada heyecandan bayıldığı için namazı kıldıramamış. Türbesi vasiyeti üzerine açık havadadır..
* Ateşbaz-ı Veli : Büyük bir veli olan Hz.Ateşbaz-ı Veli’nin asıl ismi İzzeddinoğlu Şemseddin Yusuf’tur. Hz.Ateşbaz-ı Veli olarak tanınmış ve gönüllerde yüce bir makam edinmiştir. Hz.Ateşbaz-ı Veli, Hz.Yusuf(as)’un maneviyatına ve güzelliğine sahipmiş. Belh ve Karaman’dan gelip Konya’ya yerleşmiş olan Sultan-ül Arifin Bahaeddin Veled Hazretleri’nin(Hz. Mevlana’nın babasının) kervanındaki kişilerden biriymiş. Dergahta eğitim görmüş, mutfağın başaşçısı olarak hizmet etmiş. Hz.Ateşbaz-ı Veli aşçıların, kalbin ateşiyle yemek pişirenlerin velisidir. Onun hizmeti, Hz Mevlana’nın dergahının mutfağında, tümüyle aşk ile dolu bir halde, Hz. Mevlana’nın yemeklerini hazırlamaktı. Mutfağın sorumlusu ve yöneticisiydi. Bu mutfak, Mevlevi mutfağıdır; kendi içinde bir dünyadır, başlıbaşına bir okul ve eğitim mekanıdır. Mevlevi geleneğine göre, ruhsal yükselişin her adımı, mecazi anlamda mutfağın içinde bulunur. Bu anlayış, özünü Hz. Mevlana’nın “Hamdım, piştim, yandım” deyişinde bulur. Bir gün Mevlana'nın misafirlerine yemek hazırlarken ateşe konacak odun bittiğinde hizmet aksamasın diye ateşin üzerine odun yerine bacağını koyduğu ve o aşk haliyle yanmadan yemeğin pişmesini tamamladığı anlatılır. Tuzcu Baba diye de bilinir..
* Tavus Baba : Bu türbede yatan zat, Tavus Baba ya da Hatamu Dede adıyla anılır ve her gün yüzlerce kişi tarafından feyzli bir makam olarak ziyaret edilir. Hind kökenli olduğu sanılmaktadır. Hakkında türlü menkıbeler anlatılır. Bir şeyh midir, yoksa bir kadın evliya mıdır? Henüz kesin bilinmiyor. Türbe Hz.Mevlana'nın ziyaret etmeyi pek sevdiği Meram bağlarındadır..
Hazır Konya'ya gidilmişken bir vakit ayırıp da Akşehir'e uzananlar, özellikle sevdiğimiz Hoca Nasreddin Hazretleri'ni ve ustası, uluların önde gelenlerinden dost 'Seyid Mahmud Hayrani'yi ziyaret edebilirlerse selam etsinler. Aşk olsun!
not. Enteresandır 'Şeb-i Arus' fakir için de ayrı bir kilometre taşı olmuştur. Hürriyet'te 2009'da ilk yayınlanan yazım bir şeb-i arus yazısıydı. Daha sonra düzenli yazmaya başlamam da bu sefer 2012 şeb-i arus yazısıyla idi. Şimdi de yine bir şeb-i arus haftası ve yukarıdaki 100. yazımla 'dalya' demiş bulunuyorum. Bu süreci paylaştığım siz tüm okurlarıma ve katkısı olan herkese canı gönülden teşekkür ediyorum! Hu
Paylaş