Manamana…

“Ne halk buyruğun tutarsın, ne kul sözün işitirsin / Hiç bilmezsin mâna nedir, ne dilde çağırmak gerek” (Hz.Yunus Emre)

Haberin Devamı

İnsanın “mâna” arayışı varoluşsal bir mesele ve bu yüzdendir ki geçmişten geleceğe varoluşumuza eşlik etmekte. Bir arayış macerası ki bulmakla da neticelenecek gibi görünmüyor. Olmak gerek! Velakin seyri asla bitmeyecek varlık sahibinin sonsuzluğunda…

 

Geçen hafta insanın mâna arayışını konu alan bir TV sohbet programına misafir oldum. Bu arayışı önemseyen yapımcı ve moderatörüyle, meseleyi yaşamında dert edinmiş beş konuk daha, “CNN Türk - Gündem Özel” programında birlikte, dört saat münazara ettik… Herkes kendi kuyusundan, su taşıdık değirmene. O değirmen ki su taşıyanı hiç bitmez ve kimleri kimleri öğütmüş böyle, döne döne…

Programın çerçevesi önüme geldiğinde, ilk sorgulama dillendi içimde; “insanın mâna arayışı”ndan bahsedilebilir miydi gerçekte, yoksa ancak mânasını bulan beşere mi demeliydi “insan”. Meğer insandan maksat; “kâmil insan”… Ki onlar mâna erleridirler!

Haberin Devamı

Derken bir bakmışım, mâna ve insan ilişkisi üzerine bir derin tefekküre dalmışım. Değil ki ilk defa sorgulayışım. Lakin yeni yollar aramayı ve sınırlarıma meydan okumayı oldum olası severim; (meşru olmak kaydıyla) ne malum yenisinin bir öncekinden zevkli olmayacağı? Velhasıl varacağımız; bir “nokta”. Ah o noktanın sonsuzluğu yetmez miydi de cahiller onu çoğaltmış.

Bildikçe artıyor itibarım cahiller arasında, ta ki tek bildiğimin “hiç bir şey bilmediğim” olduğu anlaşıla. Varsa varsa “bilme”den geçen tevazu geçidi varası mânaya, hakikatin sırrına.. “Allah” insanın sırrı, Allah’ın sırrı da “insan” imiş…

 

Mâna veremedin mi her şey bir kuru kılıf kalabalığı; boşluktan boşanmış yavan yağmurun biriktirdiği sığlıktaki damlanın hüznü ile aldanış… Hele insan, unutuşu “nisyan”.. Haydi kapat gözlerini de hatırla mânanı, ki uyan bu uykudan. Ölüm yalan, mânası gerçek yaşam…

 

Bu kayboluşta izleğim “etimoloji”(köken bilimi) oldu bu sefer. Babil’in kibir kulesini inşaya yelteneli beri dilleri karışan insanın, derinlerde biryerlerde duyuşu halen aynı malum seslenişi.. Gelin beraberce izlerini sürelim kayıp birlik dilinin biraz olsun, dile gelmeyene kılıf dikelim şu Dünya’dan, “mâna” üzerinden..

Haberin Devamı

İşte size dilden birkaç delil “insanın mâna arayışı”nın evrenselliğine dair;

Hint kültürünü şekillendiren kadim lisan “Sanskrit dili”nde “manas”, “akıl, kalp” anlamlarını, “mânah” ise “azamet, fikir, düşünce, kavram, meram” anlamlarını işaret etme bakımından dilimizdeki “mâna”(anlam) kelimesiyle aynı öze karşılık geliyorlar. “Mana” aynı zamanda, mesela Polinezya dili gibi başka dillerde de “kişisel olmayan içsel güç, doğaüstü güç, psişik enerji” anlamlarında kullanılıyor. Bu tespit bence Tasavvuf’ta “mâna dili” anlamında kullanılan ve kelime kıyafetlerinden azade olan esas ortak dilimiz, kalbî “kuş dili”nin -ki kuştan kasıt ruh’tur- inceden (farklı) dil kıyafetlerine bürünmeye başladığında dahi özde ses kardeşlikleri sergilediğini göstermesi bakımından önemli..

 

Haberin Devamı

O halde mâna özdür. Öz ruhtur, ruh Allah’tandır. Tümel(külli) mâna tek hakikattir, birdir. Tikel(cüzi) mâna ise bize özeldir ve hakikatten yansıttığımız oranda tek hakikatin farklı vechelerini sergilemekle onu çeşitlendirir. Herşeyin olduğu gibi insanın aslı mânadır. Ona tabî olan insan hakikatini bulup ona uymakla latifleşir ve özgürleşir. Zira kaba düzey ince düzeye, madde ise mânaya tabidir. Öteki türlüsü esarettir, zulmettir. Dedik ya; mânayı bulana “insan” denir, insan mânadır. Ve bundan uzaksak gurbetteyiz, huzurdan uzak, evimizi özleriz. Zaten huzurdan da kasıt Allah’ın huzurunda olmaktır..

 

Yine etimolojiden devamla; “mâna”sından sondaki “a”yı kaybederek çıplak kalan “man(insan)” O’na duyduğu sevgi ve özlemin remizi -seven ve sevilen anlamındaki Allah esması “vedud”u temsilen- “vav” harfini(“u” olarak da okunur) takınarak insanî yolculuğunu başlatmış oluyor ki Sanskrit dilinde ilk insanın adı “Manu”dur(man+vav). İnsan, ta batıya doğru gittikçe bir harf kaybederek “man”(İngilizce “insan”) oluvermiştir. Şimdi nefsi ona “mâni”dir. Bu, nefsin bir arazı olan “mani”ye kapılmasındandır. Mani, “Kişinin sevinç, güven ve her türlü etkinliklerinin normal olmayan bir biçimde arttığı ruh hastalığı”dır(NND). “Money”(İngilizce “para”, okunuşu “mani”) putu (Menat) bunun başlıca sebeplerindendir.

Haberin Devamı

Mani” Sanskrit dilinde de “değerli obje, mücevher” anlamındadır. Halbuki insan parayı ve maddeyi maneviyatı için de kullanabilir. Lakin bunun için iman lazımdır. İşte iman ve mani arasında; insan(man), bir “i” harfinin taraf değiştirmesiyle iki uçtan hangisine doğru yollanacağının hesabındadır. Belki de orta yolu bulmalıdır..

Eğer inandığımız gibi orta yol “İslam” ise, kişi hakikaten “Müslü-man” olmakla selameti yani Allah’a teslimiyetle barışı, huzuru bulmuş “insan” olur. Kalbi Allah’ını hatırlamakla(zikretmekle) “mutmain” olmuştur, yani “memnun”dur. “Mem” ve “nun”, Aramaik dillerde “m” ve “n” harflerinin adıdır; iki harfi yanyana koyduğumuzda yine “man”(insan) olur. “Man” kelimesinde, “mâna”nın sonundan eksilen “a” harfini aslında insan içinde, sanının tam ortasında bulabilir(m-a-n). Ola ki mâna budur, “a”sının üzerine alçakgönüllülük tacını(â) oturtur, Allah’ına yol bulur, mâna olur… Böylece varlıkta yok olur, yoklukta var olur, o vakit ister duman gibi uçar, ister umman olur; Artık “Hu-man”(İngilizcede “insan”, burada Rabbini bilen “kâmil insan” anlamında) olmuştur…

 

Haberin Devamı

“Bulutla gölgelendirmiştik sizi. Rızıklandırdığımız tertemiz şeylerden yiyin diye size kudret helvasıyla(menne) bıldırcın indirmiştik. Onlar, zulmü bize etmediler, kendilerine ettiler” (Bakara 2;57)

Yokluk çöllerinde rehberleri Hz.Musa’ya ve dolayısıyla Allah’a isyan eden yolcu kavimden ibret alalım. Onlar ki her gün kendilerine yağdırılan “menne”(man/mâna!)nin kıymetini bilmediler. Razı olmadılar, dünyalık istediler, istedikçe uzadı yolları, zulmette kaldılar; hakikate direndiler. Halbuki Allah’ta zorluk yok, zorluk bizim nefsimizin direncince teslimiyete… Teslim oldu muydu sahibine insan, mâna eri eyler onu Yaradan. Ve er meydanında belli olur kişinin işi, çünkü mânayı buldun mu bir de onunla amel etmek var, işte budur insanın marifeti! Gayret bizden, takdir Allah’tan…

 

Bir TV programının fakire düşündürdükleri… Biraz hurufata(harflerin ilmi) kaçtıysak da ne gam; bizi mânamızı idrake, hakikatimize, Rabbimize yakınlaştıran şeyleri seviyoruz. Velhasıl tüm bunları bilmekle iş bitmiyor, yeri geliyor bilgiye dönüşmeyen malumat bize yük oluyor, hatta ola ki kibir yapıyor. Velhasılıkelam kendini ne hafife alsın, ne de haddinden fazla önemsesin insan. Yeter ki samimiyetle ilerlemeye gayret etsin dosdoğru yoldan. Mânasını veren de yaşatan da Yaradan, hepimize kendi esmamız bakımından..

Nitekim sonradan televizyon ekranındaki iddialı ciddiyetimi izlediğimden beri, nedense aklımda bir tekerleme susmayan, dudaklarımda bir gülümseme ile mırıldanıp duruyorum çocukluğumda pek sevdiğim “Kermit şov”dan, o meşhur ezgiyi; “mana mana, düddüdürüdü, mana mana, düddürüddü…” Belki de tüm söylediklerimden iyisi, bunu dillendirmeliydi, kırmalıydı kendin olmanın çekingenliğini! Mânasın bulup güzelleştikçe meşrebince neşelenmeli değil mi? Deli olunmadan, melamete alışmadan veli olunmuyor değil mi? Ya Latif, aman!

Can bedenden çıkmadıkça geç sayılmaz, öyleyse yola devam… Bilhassa vesile olan herkese ve dahi hepinize teşekkürlerimle, Cumhuriyet Bayramınızı da en içten dileklerimle kutlarım. Aşk olsun, Huu

 

https://www.youtube.com/watch?v=gsjcb7w1Y-w

https://www.cnnturk.com/tv-cnn-turk/programlar/gundem-ozel/insanoglunun-anlam-arayisi-gundem-ozelde-tartisildi

 

Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ

 

Yazarın Tüm Yazıları