Paylaş
Mersiye, dilimize Arapça “marsiyya”(ağıt) sözcüğünden geçmiş ve aruz vezniyle yazılan bir şiir türü olarak edebiyatımıza yerleşmiş. Divan edebiyatında, ölen bir kimsenin yiğitliğini, cömertliğini, iyiliğini, yaptıklarını övmek ve ölümünden duyulan acıyı dile getirmek için yazılan şiir türüne “mersiye” adı veriliyor. Mersiyeler genellikle ‘mesnevi’ ve ‘terkib-i bend’ nazım biçimlerinde yazılmıştır.(Vikipedi)
Tekke edebiyatında ise “mersiye” denilince akla hemen “Kerbela Mersiyeleri” gelir. Kerbela Mersiyeleri, Hz.Hüseyin(ra) ve canları pahasına Ehl-i Beyt-i Mustafa’nın, Hz.Peygamber’in(sav) ciğerparesi, canlı kanlı emaneti İmam Hüseyin Efendimiz’in yanında yeralan has muhiplerin şanlı şehadetlerini dile getiren manzumelerdir.
Bu manzumeler birer ağıt olmalarının yanında, Peygamberini ve Ehli Beytini sevenlerin gönüllerindeki muhabbeti artırıcı, onların halleriyle bizi hallendirici ve bu ibretlik elim vakıayı bize anlatarak zalim ve mazlum arasındaki çizgiyi netleştirici, dolayısıyla bilinçlendirici, hatta irşad edici özelliktedir.
Hüseyni aşıklar, Yüce Rabb’imizin 1300 küsur yıldan bu yana Kerbela Șehitlerini bizlere taptaze bir gönül yangısıyla, muhabbetle yad ettirmesini ve onları, sevenlerin yüreğinde yaşatmasını “Allah yolunda katledilenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunun şuurunda değilsiniz”(Bakara 154) ayetinin bir delili olarak kabul eder ve “Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadisince de, -duydukları sevgiden ötürü- nihayetinde onlarla haşredilecekleri umuduyla teselli bulurlar.
Allah’ın sevdikleri, başta Peygamberler, Ehl-i Beyt ve Allah dostları’nın sevgisi öyledir ki; bu sevginin meşgul ettiği gönül, mazlumları sever, zalimleri, zulmu sevmez olur, böylelikle arınır.
Șimdi sözü daha fazla uzatmadan -bilhassa- “Kerbela vakası”nın gerçekleştiği Muharrem ayının ilk 10-12 gününde okunması adet olan mersiyelerden ufak bir seçki paylaşmak isterim; kabul buyurursanız yeniyıl hediyesi, sevileni sevme vesilesi:
Geçti bir yıl, yine bir mah-ı Muharrem geldi / Göze nem, gönle elem, her yana matem geldi / Medet Ya Sahib-el imdat / Medet Ya Evlad-ı Hayder // Aktı masum kanı Kerbela yazısına / Çekildi okla kılıç Peygamber kuzusuna / Hangi vicdan dayanır bu yürek sızısına / Esen seher yelleri sanki matem havası / Yürekleri sızlatır kuzuların yarası // Ümmü Gülsüm oturmuş şehitlerin başına / Ali Ekber girmemişti henüz üç beş yaşına / Zalim oklar, saplanmış anın hilal kaşına / Esen seher yelleri sanki matem havası / Yürekleri sızlatır, kuzuların yarası // Ali Askar kuzusu, uyku girmez gözüne / Uymuş asi insanlar, bir yezidin sözüne / Bunlar nasıl bakacak Muhammed’in yüzüne? / Böyle midir hürmet etmek Hazreti Peygambere? / Hem ciğer pare-i Fatıma, nur-u çeşmi Haydere? / Hangi kanunda vardır katl-i evlad-ı resul? / Hangi mezhepte görülmüştür bu usul? / Hangi vicdan eder bu hali kabul? / Böyle midir hürmet etmek Hazreti Peygambere? / Hem ciğer pare-i Zehra, nur-u çeşm-i Haydere? / Medet ya Mazlum Hüseyin / Susuz kavme yaptığından utanmaz / Yeter Saffet yeter, yara derindir kapanmaz / Hüseyn-i Kerbelaya ağlayan gözler usanmaz / Esen seher yelleri sanki matem havası / Yürekleri sızlatır kuzuların yarası / Medet Ya Evlad-ı Hayder
Bacı ben şehit olunca / Çok dövünüp de ağlama / Sabrınız çok olsun bacı / Emanet kalın Allah’a / Elveda Zeynep elveda Zeynep // Zeynep bu susuz yavrular / Yavrusu ölmüş analar / Sana emanetim bacı / Yakınma çok sızlanma / Elveda Zeynep elveda Zeynep // Acılar anası Zeynep / Hazin baktı kardeşine / Ey peygamberler vârisi / Kalbimin son tesellisi / Kardeş Hüseyin kardeş Hüseyin // Gücüm yok kırıldı belim / Git de diyemiyor dilim / Kardeş gitme bir daha dön / Seni son kez göreyim / Kardeş Hüseyin kardeş Hüseyin // Küçücük kızı Sakine / Koşarak geldi Hüseyin’e / Açtı minik kollarını / Sarıldı ayaklarına / Gitme baba gitme baba // Bütün çocuklarla baba / Söz veriyoruz biz sana / Biz artık su istemeyiz / Su deyip seni üzmeyiz / Gitme baba gitme baba // Hüseyin elvedâ ediyor / Gökte melekeler ağlıyor / Düşman Hüseyin’i bekliyor / Zeynep ölümden dönüyor / Eyvah Hüseyin eyvah Hüseyin // Zülcenâh’a bindi Hüseyin / Susuz yola düştü Hüseyin / Fırat uzaklarda bakar / Akar mahzun mahzun akar / Eyvâh Hüseyin eyvâh Hüseyin // Başına neler mi geldi? / Hüseyin’i kimler mi kesti? / Bunları bana sormayın / Nebî ağlar Zehra ağlar / Eyvâh Hüseyin eyvâh Hüseyin // Çadırlar nasıl yandı? / Başı kaç diyar dolandı? / Bunları bana sormayın / Kalem ağlar kâğıt ağlar / Eyvâh Hüseyin eyvâh Hüseyin (?)
Eylen yolcum eylen bir su vereyim / Susuz çöller aşmadın mı yaralı / Hüseyin cemali vardır yüzünde / Beni mahrum etme Dost ellerinden / Şah yollarından // Ben de ayrı düştüm sevdiklerimden / Ok yedim zamane yezitlerinden / Dileğim var Kerbela’nın çölünden / Beni mahrum etme Dost ellerinden / Şah yollarından // Sensin Zeynel canım Kâbe dediğim / Sana gelen oklar sinemi deldi / Bak ben de susuzum o günden beri / Beni Mahrum etme Dost ellerinden / Şah yollarından (?)
Yine tamam oldu senenin başı / Aktıkça akıyor gözümün yaşı / Mümin olanlara veriyor cüşu / Münkir yezit kıymetini bilmedi // İnşallah yezid'in nesli kırılır / Mümin olan hak cemine derilir / Bir orucun bin bir hacca yazılır / Oruç tutan ebed mahrum olmadı // Peygamber’in vasisini kodular / Adına da mervan adın dediler / Oniki İmamı bir bir yediler / Mazlumların ahı yerde kalmadı // Hasan'la Hüseyin Ali’nin oğlu / Yezid'in elinden ciğeri dağlı / Mümin olan Şah'a ikrarla bağlı / İkrarı bend olan yoldan dönmedi // Ne dilersen Hak'tan dile dileği / Muhammed Ali’nin yanar çerağı / Pir Sultan'ın Mevla ile durağı / Pir’e ikrar veren geri dönmedi
Neden bürümüştür âlemi matem / Acaba öldü mü dedemiz Âdem / Yasa boğulmuştur melekler arşta / Yakın şehit düştü Nebiyi Hatem // Vurdular mızrağa yine Kuran'ı / Koptu Kerbela'da Nuh’un tufanı / Mateme bürünmüş bütün kâinat / Sanki öldürdüler şimdi Furkan’ı // Neden zulmette kaldı şu ümmet / Acaba koptu mu bugün kıyamet / Yakinen yıkıldı Nuh’un gemisi / Odur ki el açmış semaya Ahmet // Acaba Zehra’nın evi mi yandı / Hamza’nın Uhud’da kalbi oklandı / Neden şiven sardı bütün âlemi / Acaba Haydar mı kana boyandı // Ufuklar karardı siyah giydi arş / Acaba Yahya’nın başı mı bu baş / Vurulmuş zincire yetim çocuklar / Gökte melek yerde kan ağlıyor taş // Kâbe siyah giydi yasa boğuldu / Sarsıldı kâinat zelzele oldu / Boyandı al kana Fırat nehiri / Nebi'nin gülleri açmadan soldu // Söndü bir an hidayet meşalesi / Yıkıldı Nebi'nin güven kalesi / Mızrağa vurdular güneşi ayı / Yükseldi Zehra’nın arşa nalesi // Hüseyin’dir topraklar üstünde yatan / Hüseyin’dir dünyayı başımdan atan / Hedefi uğruna Allah yolunda / Hüseyin’dir canana canını satan // Odur ki kâinat kan ağlıyor kan / Uyuma ey Müslüman uykudan uyan / Al kana boyandı Zehra’nın oğlu / Mahcurda kalmasın amandır Kuran // Dinlesen duyarsın kılıç sesini / Yetim çocukların aşk nalesini / Zulme uğrayan Ali Aba'dır / Zeynep’ten al İsa iman dersini (İsa Şabahat Mehdevi)
Derdin ile derdimend olanlara selam olsun! Ya Rabb, aşıklarının, senin rızan için cefa çeken kullarının, şehitlerimizin, özellikle de fakirane, acizane fakat halisane bir şekilde anmaya çalıştığımız Mazlum Șah Hazreti Hüseyin’in(ra), Kevser Sakisi ‘Kerbela Șehitleri’nin ve dahi onlar için iki damla olsun gözyaşı dökenlerin yüzü suyu hürmetine bizi kazadan beladan muhafaza et, lütfun ve kereminle bizleri de Ehli Beyt katarına dahil eyle! Hu
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Not: Bu sene Musevi kardeşlerimizin yılbaşı bayramı “Roş haȘana” da ‘hicri yeni yıl’ ile beraber geldi(bir gün ara ile, pazar gecesi kutlanacak). Tebrik eder, hayırlara vesile olmaklığını dilerim..
* Arzu edenler 11 Kasım 2013 tarihli "Kerbela yol ayrımı" yazımı Hürriyet arşivinden bulup okuyabilirler.
Paylaş