İntisabım ezelden…

Geçen hafta yazımda 'kölelik' meselesini ele almış ve Tevrat'ta "medeni kanun hükümleri" içeren ilgili ayetlerin o çağın inanç toplumu nezdindeki zahiri(görünürdeki) yorum ve uygulamalarını köşeme taşımış, günümüz toplumunun yaşam ve çalışma şartlarıyla bir kıyasının yapılmasını amaçlamıştım.

Haberin Devamı

Evvelce bahsettiğim, kölelik şartlarının düzenlenmesine konu olan 3.000 küsur yıllık dini ayetlerin "erkek köle" ile ilgili bölümünün mealini aşağıda alıntılayarak, kendi fakirane tasavvuf penceremden farklı bir tevilini denemek niyetindeyim bugünkü paylaşımımda. Bu şekilde yorumlanınca belki de dini kitaplarda yeralan ve Allah'ın(cc) doğrudan hükümlerini içeren ilk "yola intisab(bağlanma/inisiyasyon)" töreninin tasviri aynı zamanda sözkonusu olan. "Allah en doğrusunu bilir" diyerek, "Bismillah" :


"Bir İbrani köle(çalışan, hizmetli) satın alırsan, altı sene çalışacak ve yedincide karşılıksız olarak özgür kalacaktır. Eğer yalnız gelirse, yalnız çıkacak, eğer eş sahibiyse eşi de onunla çıkacaktır. Eğer efendisi ona bir eş verir ve (eşi de) oğlan veya kız çocuklar doğurursa, kadın ve çocukları efendisine kalacak ve o tekbaşına(bekar) ayrılacaktır. Ve eğer denirse, derse ki köle 'Efendimi, eşimi ve çocuklarımı sevdim, bağımsızlığa koşturmayacağım', efendisi onu Tanrı'nın(hakimlerin) huzuruna getirir ve kapıya yahut mezuza'ya(kapı eşiği, pervaz) getirir ve kulağını tığla(çuvaldız) delecektir. Ve artık âleme(dünyanın sonuna kadar) kölesidir(çalışan, hizmetlisidir)" - (Tevrat/Tora-Şemot-Mişpatim 21.2-6)

Haberin Devamı


* "Bir İbrani köle satın alırsan": Burada "İbrani" kelimesini kavimsel olarak değil de, "İbrahimi/hanif" olarak mana bakımından değerlendirmek gerekmekte. Hanif, İslam öncesi, puta tapmayan, Hz.İbrahim'in dininden olan, Allah'ın birliğine ve tekliğine inanan anlamındadır. Yola, öğrenime kabul edilecek kişi için zahiri de olsa Allah inancı ön şarttır. Çünkü eğitimi bu zemin üzerine olacaktır.. Efendisi yani mürşidi(ustası) onu satın alır, bu onun için bedel ödeyeceğini ifade eder, bu bedel öğrencisinin eğitimiyle ilgilenmek, ihtiyaçlarını karşılamak şeklinde aslında ağır bir bedeldir, ancak mürşid bu yolda vazifeli ve gönüllüdür, "alırsan" lafzası bu gönüllüğü ifade eder. Öte yandan o devirde bir İbrani'nin köle olarak satılması ya onun aşırı fakir olduğunu ya da hırsızlık suçunun bedelini ödemek üzere satıldığını gösterir. Bildiğiniz gibi sufiler de Allah karşısındaki acziyet ve 'benlik iddia etmeme' durumlarını ifade etmesi bakımından kendileri için 'fakir' terimini kullanırlar. Yahut kişi Allah'ın verdiği emanet canı nefsine tabi olarak heba ettiğinden 'hırsız' konumundadır. Bu da kölenin açısından manevi durumudur. Nefsinin kendisine hakim olduğu kişi tasavvufi manada zaten 'köle'dir. Nefsinin köleliğinden kurtulmak için ilk adım 'efendisi' olan nefsini bırakıp onun yerine bir Allah dostuna hizmeti seçmektir. Aslında hizmet eden efendidir ancak köle bunu başta idrak edemez, nefsini terbiye etmesinin başlıca yolu hizmet olduğu için aslında muhtaç olunmayan hizmetleri yapması -kendi iyiliğine- istenir.

Haberin Devamı


* "Altı sene çalışacak ve yedincide karşılıksız olarak özgür kalacaktır": Burada yaradılışın altı evresine gönderme yapılmaktadır. İnsan ancak altıncı evrede ortaya çıkar. Yedinci gün bayramdır. Efendisi kölenin nefsin altı basamağından geçerek, yedinci basamak olan "nefsi kamile/safiye"ye ulaşmasına rehberlik edecektir. Bu evreler ayrıca cennetin yedi katıyla da ilişkilidir. Bu hayattaki gayreti tamam gelirse köle yedinci evrede/basamakta nefsini kemale ulaştırmış ve tüm bedellerden özgürleşmiş olur. "Karşılıksız"lık kelimesiyle "tevhid"(birlik) sembolize edilmektedir..


* "Eğer yalnız gelirse, yalnız çıkacak, eğer eş sahibiyse eşi de onunla çıkacaktır": Kişi aslında hiçbir zaman yalnız değildir, daha doğrusu gönlündekiyledir. Ve Allah nerede olursak olalım bizimledir. Gönlünde yalnızca kendisi olan kişi nefsini put edinmiştir. Yola giren kişi bunu sadece kendi nefsinin heva ve hevesi için yapmışsa, gönlünde Efendisi ile birlikte olmadıkça yalnız gidecek, vakti boşa geçecek ve hizmeti maksadına ermeyecek, sonunda yoldan yalnız ayrılacak, ne Erenlerin himmetine ne de beka alemine geçişte şefaate nail olamayacaktır. Rehberi ne kadar vazifesini yapsa da talibin kendi halis niyet ve buna yakışan gayreti olmalıdır. Gönül Allah'ı zikretmekle temizlenir ve uyanmaya başlar, sekinete ulaşır. Gerçek aşk temiz bir gönülle tadılasıdır. Kişi kendine Allah zikrini ve O'nun rızasını kazanmayı eş edinir, yolu, efendisi ve Hakk'ın cemaline duyduğu muhabbet manevi eşi olursa bu hal ebediyyete kadar kendisine eşlik eder.

Haberin Devamı

* "Eğer efendisi ona bir eş verir ve (eşi de) oğlan veya kız çocuklar doğurursa, kadın ve çocukları efendisine kalacak ve o tekbaşına(bekar) ayrılacaktır": Aslında efendisi onun Yaradan aşkını ve öğretisini eş edinmesi için vesile olmaktadır. Her ne kadar, bir kesitte kölenin samimiyetle gayret etmesi ve rızkını haketmesi görüntüsü varsa da aslında yaradılış maksadına uygun biçimde hakikatini gönlünde eş olarak bulması ona Yaradan'ın bir lütfudur. Burada efendisinin ona eş vermesi bu lütfun nüzulunu(yukarıdan aşağıya inme), velayet yolunu simgeler. Kişi manevi yoldaki lütuf ve kerametleri kendinden bilirse ayağı kayar. Bu yolu ve yolun hakikatini eş edindiğinde efendisinin himmetiyle bu birliktelikten manevi evlatlar yani öğrenciler hasıl olmaya başlayabilir, kendi manevi doğumu da sözkonusudur. Ancak bu eşi ve evlatları kendinin sanmamalıdır, buradaki benlik duygusu da geçilecek zorlu bir sınavdır. Bir başka açıdan efendisinin ona bir eş vermesinde, artık kendi hevası için değil, yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmesi sınıfında bir eş edinmesi gerekliliği ve kendine verilene rıza göstermesi de işaret edilir. Ayrıca köle kendine verilen görevleri yaptıkça bu amellerden sevaplar doğar, bu sevaplar efendisi hanesine yazılmaktadır, ta ki kendi benliğini aradan çıkarana kadar; tabi gönlünde gerçekten efendisiyle olduğunda kişinin gönlündekiyle haşredileceğini de unutmadan..

Haberin Devamı


* "Ve eğer denirse, derse ki köle 'Efendimi, eşimi ve çocuklarımı sevdim, bağımsızlığa koşturmayacağım": Artık köle efendisinin temsiliyetinde Rabbini, yolunu/dinini/kitabını, kendisine lutfedilen hasletleri, manevi evlatları Allah rızasınca gönülden sevmekte ve nefsine tabi olmaktaki sözde bağımsızlıktan(Allah'a bağlanmamışlıktan) tamamen vazgeçme durumundadır ve bunu tahkikan beyan eder. Ayette tekrarlanan "denirse, derse" tekrarı bu beyanının hem kendisindeki manevi tecelliden kaynaklandığını hem de nefsinin ikrarını ve bunun mürşidinde karşılık bulduğunu gösterir.


* "Efendisi onu Tanrı'nın(hakimlerin) huzuruna getirir ve kapıya yahut 'mezuza'ya(kapı eşiği, pervaz) getirir ve kulağını tığla(çuvaldız) delecektir": Nihayet köle 'fenafişşeyh' mertebesi eşiğine gelmiş, yani nefsini mürşidinin nefsinde eritmeyi başarmaktadır. Böylece efendisi/mürşidi/şeyhi onu Tanrı'nın(Elohim; Tevrat'ta geçtiği şekliyle Tanrı'nın yargı ifade eden, çoğul takı alan ismidir, Tanrı'nın yargı niteliğini ifşa eden hakimler[Sanhedrin] meclisi olarak da tercüme edilebilir) huzuruna getirmiştir. Burası "Erenler Meclisi"dir. Köle artık "İlim Şehri"nin kapısına tüm varlığıyla bende olmak üzeredir. Kapı velayeti temsil etmektedir ve bundan sonra kölenin manevi süluku(yolculuğu) 'fenafirresul'(nefsini resulunun manevi şahsiyetinde eritmek) ve 'fenafillah'(nefsini Rabbinin varlığında yoketmek) derecelerinden geçerek "Beka" makamlarına doğru devam edecektir. Ayette mevzubahis "mezuza"(pervaz, kapı eşiği) ise Hz.Musa'ya tabi devrin müminlerinin, imanlarının akidesi olarak kapılarını Allah için kestikleri kurbanın kanıyla işaretlemelerine de gönderme yapar. Nitekim yola derviş olacak kişinin "intisab"(bağlanma) töreni yapılacağı zaman talibin dergaha kendini temsilen bir kurban getirmesi sufi geleneğinde vardır. Zaten "derviş" de Farsça "kapı eşiği" demektir. O şehrin, o kapısının eşiği; kapı eşiği gibi, üzerine basılsa dahi şikayet etmeden hizmette olmanın temsili.. Pervazda kulağın delinmesi de sufi geleneğinde -bildiğim kadarıyla mesela "Bektaşi" yolunda kısa zaman öncesine kadar- "dervişlik töreni"nin bir parçası olarak yapılagelmekteydi. Dervişin nişanını temsilen tığlanma başka yolların geleneğinde de vardır. Burada kulağın delinmesi ayrıca iki hafta evvelki "kulağıma küpe" yazımda bahsettiğim gibi kulağı delik olmayı yani duyularının açılmasını, agah olmayı da işaret etmekte.. Akabinde kulağa takılan küpe, adeta bir nikah yüzüğü gibi, dervişe artık ebediyyen Allah'a kul/köle olacağını hatırlatır.

Haberin Devamı


* "Ve artık âleme(dünyanın sonuna kadar) kölesidir(çalışan, hizmetlisidir)": Bundan sonrası manevi anlamda gerçek köleliktir, hem nefsani bakımdan özgürlüktür de. Çünkü sevginin gerçek doğası sevilenine hizmet etmektir. Bu şekliyle hizmette zahmet olmaz, rahmet vardır. Sufi yolunda mürşide sevgi vefasız düşünülemez, köle zamanla efendi olsa bile yerini pirinin, efendisinin ayaklarının dibi olarak görür, çünkü Efendi'den kastedilenin onun hakikati olduğunu anlamış, putları kırmaktadır. Kurtuluşu tevazu ve kullukta bulmuş, varoluşu varoluşa hizmette yaşayacaktır. İntisabı ta ezelden olanlar için, bu elbet ebediyyette de böyle olacaktır. Ne saadet… Ya Rabb, bize de nasip et!


Amin! Konuyla ilgili ilim sahiplerince varsa hatalarının şerh edileceği, noksanlarının tamamlanacağına ve samimiyetle gerçeğin peşinde koşanların gönüllerine de danışarak okuyacaklarına güvenerek cüret ettik bu tevile. "On Emir"in birincisi ile ilişkili üç haftalık kölelik/küpe serisi de tamamlandı böylece. Kusurumuz olmuşsa affola! Huu…



> faydalanılan kaynaklar : Tora ve Aftara - Şemot / Gözlem

 

Yazarın Tüm Yazıları