Paylaş
Tatildeydim. Kitabımı okumak için sessiz, sakin bir yer arıyordum. Akşam üstü güneşinin tatlı tatlı okşadığı çardak pek cazip göründü. Tahta çardağın altındaki kilim desenli yer minderlerinin tekine oturur oturmaz, yerde, tam önümde beyaz, irice bir düğme ilişti gözüme. Çocukluğuma uzanıverdim. Evdeki düğme kutusu geldi aklıma, yoksa dikiş kutusu mu demeli? Ama benim için daha ziyade düğme kutusuydu, içindeki düğmelerin renkli çeşitliliği hoşuma giderdi. Adeta bir hazine sandığı muamelesi yapardım ona. Çocukluk günlerim geride kalmışsa da artık, düğmelerle ilişkim bitmemiş anlaşılan; Kendimi üzerine çeşit çeşit düğmeler dikili bir siyah hırka giymiş gördüm o an hayalimde. Beyaz düğme kalbimin üzerine denk gelecek şekilde dikilmiş, parlıyor.. Gülümsedim! Bu görüntü bir şeyler anlatıyordu sanırım fakire, ama sırrı açık değildi o esnada, nadasa bıraktım. Düğmeyi de yerli yerine, vereceğini vermişti ve zaten bana ait değildi, kitabıma daldım…
Ta ki akşam çökmüş ve harflerin kara hayaletleri uçmaz olmuşlardı artık kitabın üzerinde. Gökte belirmeye başlayan yıldızları seyretmek için harika bir vakit.. Bu düşüncemde yalnız değilmişim! Hoşsohbet üç ahbabın daha katılmasıyla 'insan ilişkileri' üzerine yoğun bir muhabbete doğru yuvarlanmaya başladık yavaş yavaş. Çardağın üzeri açık tarafında hem yıldızları seyrediyor, hem konuşuyorduk. Herkesin kendine göre dertleri vardı ilişkilerinde. Türlü açılardan yaklaşıldı konuya. Şikayetler dile geldi. Eş, dost seçiminin inceliklerinden dem vuruldu. Fakir de az tecrübe sahibi sayılmam bu hususta, yaşadıklarım bazı kapılar açmıştır havsalamda, ruhumda, lakin nasıl anlatacaktım meramımı oradaki herkesin anlayacağı biçimde?.. İşte o noktada düğmeler çözüldü zihnimdeki ve fikrim sorulduğunda, düğmeler üzerinden bir alegori kuruvermiştim bile;
"Hepimiz özgür olmak isteriz, ama değiliz. Bazen öyle olduğumuzu zannederiz. Birisi çıkıp da düğmelerimizden birine basana kadar. Açayım..
Üzerimiz düğme dolu! Kimi yüzeyde, kolayca ulaşılır vaziyette, kimi daha derinde, gizli. Bazen kendimize dahi gizli. Kızma düğmemize basılınca kızıyoruz, üzülme düğmemize basılınca üzülüyoruz, kıskanma düğmemize basılınca kıskanıyoruz… Düğmesine basılınca şarkı söyleyen oyuncak bebek gibi. Düğmelerimiz üzerinde kontrol sahibi dahi olamadan özgür sayılır mıyız? Şartlanmalar üzerinden yaşıyoruz hayatı! Nefsimizin hoşuna giden düğmelere basanları seviyor, hoşuna gitmeyenlere basanları antipatik buluyoruz. Esas mesele de şu ki; Düğmemize basana yöneltiyoruz tepkimizi genelde, 'Ne basıyorsun kardeşim?'. Halbuki şunu sormak gerekmez mi; 'O düğmenin orada işi ne?'. Sormuyor çoğumuz. Hatta düğmelerimizi bizi biz yapan şeyler olarak o kadar benimsiyoruz ki apolet muamelesi yapıyoruz onlara, parlatıyoruz, övünüyoruz. Bir düşünün, böyle özgürlük olur mu? Kumandamız dolaşıyor elden ele..
Akıllı kişi, kendi evrimini ilerletmek isteyen kişi ise her düğmesine basıldığında ve dolayısıyla o düğmenin hala orada olduğunu fark'edince, bunu bir fırsat olarak görür. Düğmesi üzerinde çalışma fırsatı. Ve düğmeye basana da bunu bize gösterdiği için saygı.. Yüzeydeki düğmeler üzerinde ıslahat çalışması yapmak nispeten daha kolay, evrim yolunda güzel bir adım. Önce zararlılar arasından en halledilebilir olan. Ve devam.. Sonra geriye kalıyor derinde gömülü olanlar, kök salmışlar. Herkes ulaşamaz onlara. Ancak iç dünyamıza nüfuz etmiş olanlar, yakınlar. Onun içindir ki yakınlarımız bizde hiç beklenmeyen tepkiler uyandırma kapasitesine sahiptirler. Derin çözülmelere vesile olurlar, kimi zaman sarsıcı. Tepki duymayın onlara, bu bir fırsat. Bir bakın, ne işi var o düğmenin orada ve nasıl özgürleşilir bu şartlanmadan.. Çünkü basılmasa düğmelerimize, bu orada değiller demek değil, 'özgürüz' hiç değil. Sadece kör noktamızın gölgesi altında yaşamaktayızdır. Basılmasa düğmelerimize, evliya zannedebiliriz kendimizi az daha. Ama nerede? Kızarız hayalimizi bozanlara…
Evrim bizim doğamız. Eşlikler, dostluklar buna hizmet ettiğince kıymetleniyorlar. En derin düğmelerimize dokunanlar, ilkin tepki duysak da, hayatımıza anlam katanlar, iz bırakanlar.. Onlara çekiliriz gizemli bir şekilde. Evrimin doğası.. Sorun, nefs bu doğal süreci manipüle etmeye kalkışınca çetrefilleşiyor.. Düğmeler, nefsin kancaları üzerimizde ve onlardan kurtulmamız işine gelmiyor. Farkındalık sürecin başı olduğundan da onları farkettirenleri uzaklaştırmamızı telkin ediyor bize, vesvese veriyor, defans teknikleri geliştiriyor.. Bir de şu var ki; düğmemize basan bunu doğallıkla, samimiyetle ve sevgiyle yapmayınca ve onun da nefsi karışıyorsa işin içine, durum suistimale açık oluyor. Kişilik çekişmesine düşülürse karşılıklı, düğmesine basmak karşımızdakinin artık iyi niyetli bir halden çıkıp tacize varabiliyor. Tabi bu da son derece sağlıksız. Çünkü o düğme keşf'edildikten sonra kişinin üzerinde çalışması için bir süreye ihtiyacı var. Sürekli uyarılınca yara nasıl iyileşmiyorsa, her düğme de sürekli kurcalanmakla kaybedilemez. Bu sürece -en azından- saygı gösteremeyen partnerlerle iş zorlaşıyor. Zamanla yakınlık hissi, muhabbet zedelenebiliyor. Bazen kopuşlar yaşanıyor. Ve bu sefer de 'sorunsuz' addettiğimiz bize kolay gelen, düğmelerimize basmayan partnerlere eğilim gösteriyoruz biraz dinlenmek arzusuyla. Ama bu da evrimci doğamıza aykırı. Bir süre sonra ilişki yavan, sıkıcı… 'Doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor.'.. Ne etmeli?
Sanırım belli bir gerilimi kabul edeceksin ilişkide. Tolere edilebilir oranda. Yapıcı olması şartıyla. Toleransın ne kadar genişse ilişkinin derinliği artacak. Güçlü bir eşi taşıyabileceksin o zaman, seveceksin. Sevdikçe sevileceksin. Dertleri dert etmeyeceksin. Derman bileceksin. Bir insanı sevebilmenin Yaradan'ı sevmenin öncülü olduğunu fark'edeceksin. Belki gün gelecek düğmelerine basanı değil bastırtanı göreceksin. Şükr'edeceksin.. Bırakacaksın kendini ellerine ve özgürleşeceksin…". İnş'Allah!
Üzerimde bir hırka görürsen, renkli renkli türlü düğme dikili, deme bu deli, anla halimi! Bir beyaz düğme gönlüm üzerinde, hayatımın şalteri. İster indirir, ister kaldırır sahibi. Korkma asla ondan, çünkü aşk sahibi… Hu!
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Not. Kurban bayramınızı kutlar, bu vesileyle üzerinizdeki düğmelerden en azından birini kurban verebilmenizi dilerim. Niyet edin, evriminiz için, kendinize ve çevrenize daha hayırlı biri olabilmeniz için, Allah rızası için!..
Paylaş