Paylaş
Bunun sebebi ‘dil’dir. Çünkü dil ‘gönül’ anlamındadır. Gönül de ruhun merkezi… Gönlü temiz olanın sözü ‘Hakk söz’, o sözün çıktığı ağız mübarek bir ağızdır. Bu gibi ağızdan çıkan söz menzil tanımaz, zaman ona galebe çalamaz, hedefine varır. Ve toprağa ekilen tohum gibidir. Tohum hayattır. Düştüğü toprak işlenirse, tohum sulanır, bakım görürse filizlenir, yaşam çiçek verir. Gönül bahçesi bayındır olur. Meyvesi hayırlı sözdür, hayırlı ameldir, cennet azığı olur, sarı altından kıymetlidir…
Elbet ‘Hakk söz ehli’nin nasihati büyük nimettir lakin karnı aç olanın öncelikle karnını doyurmak lazımdır.. Nitekim ‘Müminlerin Emiri Hazreti Ali’nin(ra) yoluna çıkan hiçbir muhtacı mahzun etmediği bilinirdi, elinde avucunda ne varsa verirmiş gerekirse.. Rivayet edilir ki: Bir gün evinden çıkmış mescide doğru giderken yoksulun biri önünü kesti; “Ya Ali, karnım aç, yemek yiyecek param yok, lütfen bana bir ekmek parası!” Hz.Ali’nin üzerinde verebilecek hiçbir şeyi yoktu o sırada, üzülerek durumu ifade etti ancak yoksul ısrarcı idi; “Ya Ali, sen muhtaç kimseyi eli boş döndürmezsin asla huzurundan, Allah rızası için üzme beni” “Peki” dedi müminlerin emiri, yerden bir çakıl taşı aldı eline, “Bismillah” deyip bir dua okudu ve taş altına dönüşmüştü, ihtiyaçlarını gidermesi için adama verdi.
Gözlerindeki hayrete tamah parıltısı karışan yoksul adam şükürle yetinmeyi bilemedi, kerametin nuru gönlüne inmemişti(gönüle inmeyen hamdır henüz ve kaybı da kolay); “Ya Ali, ne olur bana bu duayı öğret” dedi. Hz.Ali duayı tekrarlar tekrarlamaz adam hevesle koştu evine gitti, bahçesinden bir avuç dolusu taşı avuçladığı gibi öğrendiği o kısa duayı okudu ama değişen birşey yoktu. Defalarca denemenin sonunda elleri hala taşla doluydu ki adam bir terslik olduğunu düşündü, gerisin geriye döndükte Hz.Ali’yi buldu ve kusuru kendinden bilmek yerine “Ya Ali, bana öğrettiğin dua ya noksan ya da aynı değil senin okuduğunla” diye çıkıştı bir de. Gocunmadan cevapladı Müminlerin Emiri, yumuşaktı sözleri; “Dua aynı dua da, okuyan ağız aynı ağız değil ki!”…
Aktardığım menkıbenin doğru olup olmadığını bilemem ama gönlüm manasını tasdik ediyor. Önemli olan da bu değil mi kuzum? Aklıma Hz.Peygamber’in(sav) şu hadisi geliyor; “Ulema fetva verse de sen yine gönlüne danış”. Öte yandan gönüle değebilen sözlerin insanları değiştirdiğini gördüm. Belki de en müthiş keramet.. Sözde maksadı elementleri altına çevirmek olan ‘simya’cılığın özü de bu değil midir zaten; taşlaşmış kalpleri altına dönüştürmek. Ki altın en iyi iletkendir. Yaradan’la kayıpsız iletişmek… Haktır Evliyaullah’a keramet!
Șimdi aktaracağım menkıbeyi ise bizzat şahit olanlardan dinleyenden işittim; Muhammed el Ensari el Erzincani Hazretleri’nin(ks) zamanı, İstanbul Kasımpaşa, henüz ‘Cumhuriyet’in ilk yılları olsa gerek.. Hazret masraflarını çıkarmak için okunmuş gazeteleri toplar, kese kağıdı yapıp satarmış. Zor zamanlar.. Çoğu vakit maddi darlık içerisinde, kendi aç kalmak pahasına dergaha hizmet için çırpınır o yaşta Șeyh Baba, yeter ki dervişana, fukaraya lokma pişsin. Hazretin bir muhibi de varmış ki epeyce zengin fakat nefsin cimrilik hastalığından muzdarip olduğundan 5 kuruş yardım yapmadığı gibi, türlü müşkülünün halli için Muhammed Efendi’yi sıklıkla meşgul edermiş. Bir gün bu muhibin bir durumu olmuş ve bir meseleyi çözmek için yüklü bir miktar paraya ihtiyaç duyduğunu anlatıyormuş Șeyhine, o sırada orada çorba içecek paraları dahi var mı yok mu ihvanın, umuru değil. “Evladım” demiş Muhammed Baba, “git bana bir çuval toprak getir” Getirmiş bizimkisi az sonra.
Bir dua okumuş Muhammed Efendi ve “al” demiş “çuvalı, gör işini bununla”. Adam çuvalı açmış da ne görsün, dolu çil çil altınlar, sevincinden ne yapacağını şaşırmış, neyse çuvalı almış doğru eve. Evine gelip çuvalı tekrardan açınca o da ne, çuval toprak dolu!? Haydaa.. Adam tekrar dönmüş Efendi’nin huzuruna, anlatmış durumu. Tekrar bir dua ve çuvalın içi yine altın dolu, hem de bu oluş şeksiz şüphesiz, şahitlerin huzurunda. Bizimki eve gidince yine aç çuvalı sen, Hayy Allah, kara toprak içi yeniden ve tabi gerisin geri hemen. Muhammed Efendi gülümsemiş; “Evladım daha ne yapayım, senin için toprağı altına dönüştürüyoruz, gel gör ki senin elinde altın dahi toprak olmakta”…
Ah erenler, bunca imkan tanınmışken kendilerine, asla kullanmazlar nefislerine!
Nefsin kötü huylarına tabi olmakla altın nispetindeki hakikatimizi bir avuç toprağa değişmek hiç akıl karı değil. Nefsiyle özdeşlemiş insan toprakla özdeşleşmiştir zira. Ondan gelmiş ona gidecek. Rabbinin nefesinden olan ruhuyla özdeşleşenin ise toprağı altın etmesine şaşmamak gerek ki tabidir madde manaya. Nice gönüller vasıl olmuş O’na. Altın kalpli Hakk dostları, Ganiyy Allah’ın hazinesinden altın saçıyorlar etrafa da kıymetbilir olmak gerek, masivaya tamah kılıp murdar etmemek.. “Mürşid-i Kâmilin sözün atılmış ok bilmek gerek / Evliya nutkun dinleyen karnını tok bilmek gerek” (Hz.Niyazi Mısri). İnsanlar aç güzelliklere. Açı doyurmak gerek. Hakk sözlere kalbinde yer bulan, izlesin ok yönünü, inşaallah kurtuluşa erecek… Aşk olsun, Hu!
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş