Paylaş
"Bişnev"! Hz. Mevlana Celaleddin Rumi'nin "Mesnevi"sinin kendi eliyle kaleme aldığı söylenen ilk kelamı; "Dinle"! Bir emir, bir davet; Kur'an-ı Kerim'in ilk hitabı "İkra/Oku!" gibi… Birinde göz, diğerinde kulak, tüm duyu organlarımızı temsilen dikkate çağırılıyorlar, onların temsiliyetinde insan okumaya, dinlemeye, duymaya, görmeye, hissetmeye, anlamaya, bilmeye, olmaya davet ediliyor adeta…
Okumak ne muazzam mesele, evreni Allah'ın ayetleriymişcesine, kendini evrenmişcesine.. Ve dinlemek ne mesele, gerçekten anlamak üzere! Ruhların yaradılışından sonraki ilk eylemleri belki de; madde dünyasını aşan deruni manasıyla "hakikaten dinlemek". O ruhlar ki yaratıldıktan sonra 'elest meclisi' denilen, saflar halinde dizildikleri zaman/mekan ötesi meydanda Allah'ın(cc) ilk hitabına muhatap olmuşlar; "Elestü bi Rabbikum!", "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?". İlk duyuş, ilk dinleyiş ve akabinde gelen ebedi andımız; "Beli!", yani "Doğrudur, Senin Rabbimiz olduğunu tasdik ederiz" deyişimiz. Her daim geçerli akdimiz ve verdiğimiz sözle sınanmaktayız, o sözü verirkenki hali yaşamaktayız, o halin açılımı materyalize olmakta sanki.. Eski bir müzisyen olarak hoşuma gidiyor herşeyin sesle başladığını hayal etmek. Ses, müzik, matematik, estetik, ilim, sanat, yaşam, aşk ve biz…
Acaba iyi duyamayanlarımız oldu mu, dikkatle dinlemeyenimiz? Nasıl olabilir ki? Yoksa henüz yaratılmış olmaklığımızdan ötürü heyecanlı, kıvançlı, kendimizle mi fazlaca ilgliydik ilk anda kimimiz? Yine de o sözü verdik! Kendimizi o söze ne kadar verdiysek sözümüzü de o samimiyetle, o hakikatle verdik sanırım! Çünkü duyup da Yaradan'ın hitabını, kulluğu tasdik etmemek nasıl olası? Belki kendini hayranlıkla inceleyenler tam anlayamadı, ancak baktılar diğerleri aşk ile haykırmakta, onlar da katıldılar az sonra; "Beli!". Bilemiyorum, Allahu alem! Ama görüyorum ki insanlar dinlemekte maalesef pek geri. Oradan çıkarsıyorum.. Televizyonu açıyorum, çoğu birbirini dinlemeyen insanlar, bir ezber üzere şartlandıkları 'doğru'ları dayatma kavgasındalar. Türlü sohbetlerde bulunuyorum, alıcı nadir, ya tasdik peşinde sözde dinleyiciler, ya sınamaya gelmişler, ya satacak ilim biriktirmeye, ya da dağınık dikkatler, örtülü kulaklar, perdeli nefisler.. Diyalog, sohbet, muhabbet noksanlığı ise aramızdaki uçurumu gitgide derinleştirmede yazık ki. Mahşer günü mü yaklaşıyor dersiniz, çünkü o gün kimse kimseyi duymayacak, dinlemeyecek, ilgilenmeyecek, anne çocuğunu, çocuk annesini tanımayacak derler günün azametinden, kendi durumunu düşünmekten. Artık o gün salih amel kapısı kapanmıştır ne de olsa, durum anlaşılabilir, ama bu gün öyle değil; Söylenecek, dinlenecek, yapılacak hayırlı şeyler var daha, inş'Allah! Dinlemeyi bilmeyenler kayıpta dolayısıyla; iddiacı insanlar, hırsla bağırıyorlar, sözler önemsiz, haller özensiz, mesafe açıldıkça sesler yükseliyor, kalpler kırıldıkça barış, huzur zedeleniyor, bencillik arttıkça bize ulaşan ilim eksiliyor…
O halde dinlemeyi bilmeliyiz öncelikle. Öğrenmek, anlamak için, bağ kurmak için, sevmek, sevilmek için, birlik için. Buna hizmet eder belki inancıyla bu haftaki yazımız 'olağan dinleme yanlışları' ile devam edecek. Sağlıklı iletişimi zorlaştıran, hatta çoğu zaman imkansızlaştıran, bizi birbirimizden uzaklaştıran sık düştüğümüz dinleme yanlışlarımız; İşte 'davranış bilimleri'ne göre madde madde dinleme engelleri, farkedip de kaçınabilelim diye :
* Mukayese / Konuşma esnasında sürekli kendimizi karşımızdakiyle karşılaştırmamız tarafsızlığımızı zedeler, dikkatimizi konunun özünden uzaklaştırır, anlatılanı olduğu gibi anlayamayız. Zihni perdeleyen, empatiyi engelleyen, rekabetçi bir tavırdır. Kim daha başarılı, daha yetenekli, duygusal olarak daha sağlıklı, daha akıllı v.s. Bu şekilde dinleyenler karşı tarafa güven vermekten de uzaktırlar.
* Akıl okuma / Buna meraklı kişiler karşındakinin kendini ifade biçimine güvenmezler, sözlerini tam dikkatle dinlemezler ve kendilerini -kimi zaman kibirle karışık- görünenin ötesindekini anlama bakımından yetkin görme eğilimindedirler. Dikkat ne dendiğinden ziyade beden dili, ses tonu vs.'ye yoğunlaşır. Durumlarını, iletilenin içyüzünü anlayıp karşıdakine daha faydalı olma yahut boşa zaman harcamama düşüncesiyle haklı görebilirler. Dinleyende türlü şartlanmalar da mevcutsa sağlıklı dinlemeden bahsedilemez. Hele akıl okuma sui zanna varırsa iletişim iyice zedelenir.
* Tekrarlama / Kişi dinlemesi gereken yerde kendi söyleyeceğini tasarlar ve kendi kendine tekrarlar, dolayısıyla karşıdakinin söylediklerini kaçırır, kendini veremez, tam dikkat edemez. Dinleyenin bizi duymadığını farkettik mi, kendi kendimizle konuştuğumuz hissiyle kendimizi dışlanmış hisseder, iletişimden uzaklaşırız.
* Eleme / Söylenenleri süzgeçten geçiririz. Bunu çoğu zaman nefsimize göre yaparız. Konuşmanın işimize gelen taraflarını alırız, bazı bölümü dinler, bazısını dinlemeyiz. Amacımız, anlatılandan ilgi duyduğumuz belli bir konuyu öğrenmekse de bunu yaparız. Karşımızdaki kendini kullanılmış hissedebilir, incinip iletişimi sonlandırabilir.
* Yargılama / Karşımızdakine dair önyargılarımız varsa, ne dediğini çok da dinlemeyebiliriz, anlatılana karşı perdeli oluruz. Konuşma sırasında yersiz yargılama açık diyaloğu olumsuz etkiler, yargılandığını hisseden kişi savunma pozisyonuna geçer, kendini gerçekten açamaz, söyleyeceklerini sansürler yahut konu ekseninden iyice kayıp husumete varabilir. Dinlemenin temel kurallarından biri yargılamanın, yapılacaksa karşımızdakini iyice dinledikten ve değerlendirdikten sonra yapılması gereğidir.
* Düşüncelere dalma / Yarı dinleme anında dinleyen, ya anlatılan konuda geçen bir kelime/kişinin yaptığı çağrışımla ya da kendiliğinden düşüncelere dalar ve konudan, sağlıklı iletişimden uzaklaşır. Sıkıldığımızda, aslında bir konuşma dinleyecek haleti ruhiyede olmadığımızda bu eğilim artar. Bir de sürekli 'ben' merkezli düşünenler, hayalperestler başkalarının anlattıklarına kolay odaklanamazlar.
* Özdeşleştirme / Size söylenenlerin kendinizdeki izdüşümleriyle meşgul olma halidir. Mesela karşınızdaki size hastalığından bahsediyorken siz kendi geçmiş hastalığınızla bağlantı kurar, kendi durumunuzu düşünür, ondan bahsetmeye başlarsınız. Artık mesele size dönmüştür, karşınızdakiyle ilgilenmeniz, onu dinlemeniz sekteye uğrar. Bazı kişiler için her konu bir şekilde kendileriyle ilgilidir, her başlıkla ilgili bir söyleyecekleri vardır, doğru dürüst dinleyemezler.
* Nasihat / Dinlenen her konu bir nasihate vesiledir. Kişi 'büyük sorun çözücü'dür. Uygun nasihati vermek için birkaç cümle duymak yeter. Anlatanın duygularını yeterince ifade etmesine fırsat verilmez. Halbuki bazen sadece dinlemek dahi şifa olabilir.
* Ağız kavgası / Sabırsız, iddiacı, öfkeli, hırslı kişilerin çokça takıldığı bir dinleme engelidir. İnsanlarla tartışmaya girme hali kişiyi dinlemekten ziyade karşı koyma cümleleri bulmaya yöneltir. Esas konudan uzaklaşılır. Bir süre sonra sağırlaşılır ve perdeleyici duyguların hükümranlığında iletişim artık kavgaya dönüşür.
* Haklı çıkma / Bazı kişiler hep haklı çıkmak zorundadır. Bunlar diyalog yoluyla yeni bir şey öğrenmeye nispeten kapalıdırlar. Haklı çıkma hırsı bize tarafsız pozisyonumuzu terk ettirir. Bağırmak, yalan, bahane üretmek, manipülasyon ve kişiye göre bazen daha da sakıncalı yöntemler uygulamak, ne olursa olsun haklı çıkma peşindekilerin başvurmaktan çekinmeyebilecekleri şeylerdir. Meseleleri dinlemek değildir.
* Konu değiştirme / Bazen sıkıldığımızda, işimize gelmediğinde ya da sözü edilen konuyla yüzleşmeye hazır olmadığımızda konuşmanın yönünü değiştirip dinlemekten kaçınmadır.
* Rahatlatma / Sürekli onay cümleleriyle ya da kafa sallayarak dinliyor gibi görünüp, nazik, yardımsever imajımızı bozmadan konuşmayı bir şekilde savuşturma durumu kastedilmektedir. Dinleme sırasında aslında gerçekten ilgili ve alıcı değilizdir. Bazen de karşımızdakinin desteklenmeye ihtiyacı olup, biz de ne denirse densin fazla dikkat etmeden rahatlatma replikleri veririz.
Saydıklarımız 'davranış bilimleri'nce yaygın olarak kabul gören dinleme engelleri, belki zamanla bu yeni bilim dalı geliştikçe eklenecek başka maddeler olabilecektir. Fakir, 'yaranma-çıkar gözetme' diye bir madde daha eklemek istiyorum mesela; konuşmadan bir çıkar bekleyen ve/veya karşındakine yaranma peşinde olan kişi de artık açık dinleme pozisyonunu kaybetmiş olur, dinlemesi hedefine hizmet maksatlıdır..
Gerçekten de iletişim bir bilim ve bir sanat, hatta bazen ibadet. Dinleme iletişimin en asli unsurlarından. Yaşamın neredeyse her alanında, insanın olduğu hemen her meslek dalında, sosyalleşirken, toplum içinde, hatta hayvanlar dünyasında, dinlemek kimi zaman da hayatta kalmak demek.. Dinlemenin sonu yok! Aktif dinlemenin en üst derecesi 'fil kulağıyla dinleme', sorun çözmenin en temel unsurlarından 'etkin dinleme'nin sağlanması için faydalanılan 'açımlama, açıklık getirme, geri bildirim vs.' gibi unsurlardan da başka bir yazıda bahsederiz nasipse. (Duyma engelli kardeşlerim de varsa okurlardan, sakın alınmasınlar, biliyorum ki aralarında bazılarımızdan çok daha iyi dinleyiciler var!)
Müzisyenliğimin ilk yıllarında ustalarım iyi bir müzisyen olmak istiyorsam önce iyi bir dinleyici olmam gerektiğini nasihat etmişlerdi hep. Sanırım aynı şey iyi bir iletişimci olmak için de geçerli. İletişimi doğru kurduğumuz noktada ise bir bakacağız, derdimiz bir, dermanımız bir, birlikteyiz; Bir… Huu
not. Sn.Yıldız Dilek Ertürk'ün "Davranış Bilimleri" kitabından faydalanılmıştır.
Paylaş