Paylaş
Her sene özellikle 17 Aralık akşamı, Konya’daki türbesi yanında artık neredeyse tüm Dünya’da ve esas kıymetlisi sevenlerinin gönüllerindeki makamında anılırken Rumi, biz de bu sefer bu yazıda onu başat(şah) eseri “Mesnevi”den satırlarla analım istedim. Sahibini en güzel eserinin anlattığı düşüncesiyle…
Öyleyse şimdi gelin, adeta Kuran-ı Kerim’i şerh eden Mesnevi-i Şerif’in ilk 18 beyitini(ki eserin özünü veren bu giriş kısmını Mevlana Hazretleri’nin bizzat kendi eliyle yazdığı, devamında ise Mesnevi’nin katipliğini postnişini Hüsameddin Çelebi’nin üstlendiği söylenmektedir) -Doç.Dr.Ziya Avşar’ın(kaynak:semazen.net) Türkçe mealiyle- okuyalım birlikte ve neler anlatıyor, can kulağıyla duymaya çalışalım:
“Dinle neyden neler anlatır sana / Yakınır hep ayrılıklardan yana // Beni kamışlıktan kestikleri an / Kadın erkek inledi feryadımdan // Geçmek için aşk derdinin şerhine / İsterim hicranla yanmış bir sîne // Asıl yurdundan uzak düşen biri / Kavuşma zamanını bekler geri // Her mecliste inleyip durdum zar zar / Oldum iyiye de kötüye de yar // Zannınca dostuyum herkesin amma / Kimse bakmaz içteki sırlarıma // Sırrım feryadımın içinde durur / Yoktur lakin göz ve kulakta o nur // Perdesizdir can tene ten de cana / Lakin görme izni yok hiç bir cana // Ateştir şu ney sesi hava değil / Kimde bu ateş yoksa ölmüş bil // Aşk ateşidir içindeki neyin / Aşk coşkusudur özündeki meyin // Neydir yardan ayrılana gerçek yar / Ki perdeleri perdemizi yırtar // Kim görmüş ney gibi zehir ve derman / Kim görmüş ney gibi bir dost ve hayran // Verir kan dolu bir yoldan haber ney / Mecnundan aşk öyküleri söyler ney // Nasıl ki kulaksa talibi dilin / Akla sırdaş da deliliktir bilin // Aşk derdimizle durgun aktı günler / Ateşlere dost olup yaktı günler // Geçsin günler yok endişeye mahal / Ey saflıkta benzersiz dost gitme kal // Suya kanar balıktan gayri her ne var / Nasipsizin günü uzar da uzar // Anlar mı hiç pişmişin halinden ham / Sözü kısa kesmek gerek vesselam”…
Farsça orijinalini yazının sonunda bulacağınız bu harika beyitleri, fakire en dokunan taraflarıyla, hem “Mesnevihan” geleneğinden kopmadan hem de son beyitteki “sözü kısa kesmek gerek”tiği nasihatine uymaya çalışarak şerh etmek(açmak) icab ederse, derim ki;
“Dinle” hitabı sana, banadır şüphesiz. Dinlemeyene nefes tüketmek gereksiz. Dinleyeceğiz, çünkü anlatılan bizim hikayemiz. Bu Dünyaya gelmeden, kadın erkek tüm insanlar, (Araf Suresi 172.ayette belirtildiği gibi) Rabbimizin bizi topladığı “Elest Meclisi”nde onun hitabıyla şenlenmekteyken yoktu şikayetimiz. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim”(Elestu bi Rabbikum) beyanına, “evet”(beli/bela) diyerek şahitlik etmişiz. Orası bizim kamışlığımız, orada hep birlikteyiz. Derken bir anda o asıl yurdumuzdan kesilmişiz ki ispat bulsun şehadetimiz..
Kim ki bunu hatırlar, içi aşk derdiyle yanar. Yanar ki sinesi dağlanan ney gibi, içinden geçen nefes her mecliste, özlediği “elest meclisi”ni anar. Bilmez feryadını kim duyar, lakin hep kavuşmayı umar. Onun nefesi ateştir, hava cıva değil. Aşktır onun gözünün nuru, sırrını gönlü körler sağırlar bilir değil. Yine de öyle kimseyi herkes dost sayar. Çünkü dost odur ki halden anlar. Haliyle hallenene gelmez zarar. Ölüdür ancak kim aşk meyinde bulmaz yarar..
Dostluk sırrı dostun sırrıdır. O sır tenden cana köprüdür. Perdeleri yırtar her adım, dostlar dostu Mevla’ya götürür. Öyle bir bela ki bu yolculuk, derdi derman olur aşk ile, yandıran her ney ise Hak’tan görünür.. Ademin demi budur a dostlar. Dem içinde demlenemezsen derya içre su arar balıktan ne farkın var? O balık da belki kendini akil sanar, hikayeyi hep kınar.. Zaman akmaz fakat hikayesiz. Sanma ki kulak huzur bulur dilsiz. Dilse cana varmaz nefessiz. Saf dost nefesin içine çeken ney gibi yanık, perdesiz; endişe etmesin, asla kalmaz nasipsiz.. Demek pişmek gerek korkmadan, kalmamak dostsuz, aşk ateşsiz, ham. Nitekim biz de sözü kısa tuttuk anlayan için, vesselam…
Burada Hz.Mevlana’nın “ney” mecazıyla “mürşid-i kamil”e(kamil insana) işaret ettiği yorumu üzerinde şarihlerin kuvvetli mutabakatı olduğunu da hatırlatmak lazım. Elbette duyacak kulağı, görecek gözü olana ney’in içli sesi de rehberlik edesi, Hazret’in beyitleri de, ha keza beyitlerinde gezinen ruhu da. Lakin bence hiçbirisi canı canın, teni tenin olası, dizdize oturulup nefesi duyulası, nazarı kalbi uyandırası -beşeri anlamda da- yaşayan bir haldaşla yarenlik etmenin yerini tam tutmuyor. Değil mi ki Mevlana’nın da Şems’i var idi. Onlar birbirine ayna idi.. O hakikat aynalarının cem-i cümlesine selam ola!
Hasılı, Rabbim de bizi aşıklarının yüzü suyu hürmetine dostluğuyla şereflendirsin, dostlarıyla haşretsin ki bu ayrılık acısı artık bitsin. Koparıldığımız kamışlıkta birarada, O’nun rüzgarıyla “beli, beli” diye diye dalgalanacağımız vaktin hatırası gönlümüzde yeniden yeşersin. Aşk olsun! Hu
Bişnev in ney çün hikâyet mîküned / Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned // Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend / Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend // Sîne hâhem şerha şerha ez firâk / Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk // Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş / Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş // Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem / Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem // Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men / Vez derûn-i men necüst esrâr-i men // Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist / Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst // Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst / Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst // Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd / Her ki în âteş nedâred nîst bâd // Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd / Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd // Ney harîf-i herki ez yârî bürîd / Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd // Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd / Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd // Ney hadîs-i râh-i pür mîküned / Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned // Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist / Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst // Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd / Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd // Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst / Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist // Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd / Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd // Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm / Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm…
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş