Paylaş
Makul bir şeyler söylemek lazım. Çünkü akıllı olmalı insan. Akıllı insandan çıkar iyi Müslüman. Nerede nasıl konuşacağını, nasıl davranacağını bilmeli. Bunun için akıl lazım. Vahyi alabilmek için. Ahlak-ı Muhammedi’yi özümsemek için. “Yaşam” denen sermayenin hakkını verebilmek için. Doğru tarafta kalabilmek için…
“Muhammed Allah'ın Elçisi'dir ve (sadakatle) o'nun yanında olanlar, hakikat inkarcılarına karşı kararlı ve tavizsiz(çetin), (ama) birbirlerine karşı merhamet doludurlar” (Fetih 48;29)
Karşımızdakiler saf saf; başta kendinden başka herkese düşman olanlar, insanları, yaradılışımızdan gelen, bizi zenginleştiren farklılıklarımız üzerinden aşağılamaya kılıf uyduranlar, şimdi de bilhassa barışı, hakça paylaşımı vahyeden dine, İslam’a düşman olanlar. İçte ve dıştalar… Kalplerinde karşılık bulmuyor ne yapsak. Sevemiyorlar, istemiyorlar. Nefisleri kör etmiş onları maalesef, ön yargılarla, dünyevi hırslarla, açgözlülükle, kibirle perdelenmişler.
“Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur” (Hacc 22;46)
Aslında kalbin aklı saf duygularla bezeli. Rahmani duygular bunlar. Kişi nefsini terbiye etse. Yırtar perdeyi. Öfkesinden kurtulur. O yakıcı öfke, nefret, kin… Șeytani! “Aman, bizden uzak olsun lanetli!” deyince, karşı durunca zorbalığa, çok yanlış anlaşılabiliyor ancak; sanılıyor ki tepkisiz olur Sufi, “eyvallah”ı her şeye, “illallah” yok sanki. Fakir öyle görmedim büyüklerimden halbuki. Șöyle dediydi bir gün “Derviş Baba”; “Evladım, bizim eyvallahımız Hakk’a, nefse ise illallahımız vardır”..
Elbet “nefs-i emmare”dir kastedilen, kınanan. Çünkü o kötülüğü emredici, bencil, kibirli, öfkeli, cimri. O, küfrü sever. Hakikati örtene denir mi hiç “eyvallah”? Kusura bakmayın, benim mertebem yetersizmişse de size göre, bilirim ki ancak elimdekiyle amel ettikçe açılacaktır ötesi. Bu mertebede şu kadarını anlayabiliyorum aklımca; Allah’ın sevmediğini sevmemek, sevdiğini sevmeye akortlanmalı mümkün mertebe ikilikten birliğe yelken açmış insan. Önce aşikar olan, ve gitgide her şeydeki hikmeti görebilmeyi de umut etmeli tabi…
“Ve Allah aşırıya gidenleri sevmez, nankörlük yapanları sevmez, inkarcıları sevmez, zalimleri sevmez, hainleri, bozguncuları, yalancıları, şımarıkları sevmez, kibirli kimseleri sevmez”… (Kur’an ayetlerinden)
Șu Hollandalı politikacı da bizi sevmiyor, Türkleri, yabancıları, Müslümanları, İslamı… Büyükleniyor, iftira ediyor ve de; İslam, “özgürlük, demokrasi, insan hakları” gibi Avrupa değerleriyle uyumsuzmuş. “Daha fazla İslam istemiyoruz, azalmasını istiyoruz. Bu nedenle, ey Türkiye, bizden uzak dur. Seni burada istemiyoruz!”… Biz bu zihniyeti bir yerlerden hatırlıyoruz!
Hollanda’da -son seçimle- ikinci parti artık “PVV”, anlayacağınız marjinalliğini çoktan geçmiş popülerliği. Hedefleri arasında Kuran’ı yasaklamak, camileri yıkmak falan da var, bile bile. Allah’ın mülkünde, dinini yasaklayacak. Sözde “özgürlük partisi”… O bir sembol! Maalesef gerisi de var sabıkalı Batı’da, hem de oraların güzel insanlarını, aydınlarını sindirecek kadar.
“Onlar, kendilerine “La ilahe illallahu” dendiğinde, kibirleniyorlardı” (Saffat 37;35)
Ya Rabb fakir de kötü huyların galebe çaldığı kötü niyetli insanları sevemiyorum. Soğuyorum deliller ortaya çıktıkça. Bari çabalasa, eyvallah, hoşgörümüz bol olmalı çabalayan insana, el uzatmalı. Lakin hastalığını bulaştırmaksa yalnız derdi, biz de korumalı değil miyiz o halde kendimizi? “Ama değişebilirler belki” dersen… Teklif var, ısrar yok. Reçete belli. Tebliğ var, zorlama yok. Düşmanlıkta ısrar edene ise müsamaha göstermemeli! Aman, onunla bir olmadan, kalbini kirletmeden…
“(Şuayb) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: ‘Ey kavmim! Andolsun, ben size Rabbim’in vahyettiklerini ulaştırdım. Size nasihat de ettim. Şimdi ben, inkarcı bir topluluğa nasıl üzülürüm?” (Araf 7;93)
Nasıl kirletmemeli kalbi? Hakikatini görebilsek keşke herkesin, çocuk gibi görebilsek birbirimizi. O kötü huyları da bize musallat olan, üzerimize giyilen elbiseler gibi görebilsek. Çıkarabilir istese insan. O zaman severiz onu, hemen değişiverir havamız. Kin gütmek yoktu ya hani! Ama fenalıkta kararlı olanlar var ya, kalplerini karartmış olanlar, özdeşleşmişler.. Ne yazık! Bir de seni hoşgörsem, yaptığını hak sanırsın, yüz bulursun iyice, meşrulaştırırsın kendini. Seni sevmenin adına “celal” demişler o yüzden. Öfkeden farkı; Allah rızası için olması…
Nefsine dokunan şeyler söyleseler, yapsalar, “eyvallah” diyebilmeli, sineye çekebilmeli belki. Ama Allah rızası için sevdiklerine, Rabb’ine, peygamberine, dinine, kutsal değerlerine saldırıldığında; “celal”. Çıkarına falan bakmadan, utanmadan, korkmadan, “dur, yapma!” diyebilmeli. Allah seninledir o zaman. Bir de ölçülü olsan.. Vaadi var ahirette; kişi ilelebet gönlünde sevdiğiyle. Dokundurur mu kirli ellere? Muhabbet ispat ister! Temizler…
“Eğer antlaşma yaptıktan sonra yeminlerini bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar yeminleri olmayan kimselerdir. Umulur ki vazgeçerler(küfre son verirler)” (Tevbe 9;12)
Bize pasiflora içirmek, direncimizi kırmak, boyun eğdirmek istiyorlar. Propagandalarıyla müteredditlerin zihnini bulandırmaya çalışıyorlar. Hep haklılar. İnandığımız İslami değerlerden daha üstünmüş gibi felsefeleri, küçümsüyorlar. Yine başörtüsünden bastırıyorlar bakın şimdi. Olmadı başka başka yerlerden geliyorlar; yakınlarımızın hakkını gözeteceğimiz tutsa misal, “neden ötekini de görmüyorsun?” diyorlar. Sürekli ön koşullar dayatıyorlar.
Bir yerden başlamalıyız yahu; yakınımızdan, önce en yakınımızdan. Tarafız biz! Ama her şeye de gücümüz yetmez. Gücümüzün yettiği kadarıyla başlasak mücadeleye, hiç yoktan iyi değil mi? Hem belki gören olur. Sonra yanımızda bir omuz daha, bir, derken yüz, bin, milyon. Bir de bakmışız ki ne kadar zayıfmış zalimler. Karşılarında Hak yolunda tevhid edenler bulunduğunda. Yanlarına kar kalmıyormuş her zaman meğer. Bakarsın zoru görünce onlar da fikir değiştirirler. Orta yolda buluşuruz. Nitekim çok insan bildim celal ile terbiye olan, sonunda Hakk’ı bulan. Cemali istemeyene ne yapsan? Esirgemez son ana kadar ilgisini Yaradan. Ah cahil insan, vesilesin… Ama neye?
Yaşa ve gör o halde, gör görebilirsen. İyiliğin karşılığında iyilik olacağını, kötülüğün karşısında kötülük bulacağını. Gör azıcık bu misal dünyasında. Ötesini sen hesap et. İnansan korkarsın hesap gününden, kul hakkından. O tarafa kalmasın diye kötülüğün, hemen karşılığını almak istersin burada. Temiz gidebilmek ise derdin.. Temizleyene minnet duymalı öyleyse. Cemaliyle, celaliyle.. Maksadı aşmadan. Kısas hak! Affetmek erdem! Nefs karışırsa ancak, geri durmalı. Agah olmalı, makul, medeni…
“Onların en makul düşüneni: ‘Ben size ‘eğer (Allah’ı) tesbih edip yüceltmiyorsanız, olmaz’ demedim mi?’ dedi” (Kalem 68;28)
Vay medeniyet timsali “Beyaz Batı Medeniyeti”! Yoksa senin dinin dünya malı mı, teknoloji mi, ne olursa olsun kendi adamını haklı görmek mi, özgürlük kılığında edepsizlik, ahlaksızlık mı? Hz.İsa’nın sünnetini nefsine benzetmek mi yoksa? Soraydık medeniyetinin hikmetlerini sömürülen halklara, Afrikalı siyahlara, Güney Amerika’nın yerlilerine, Kızılderililere, Aborijinlere, Hintlilere, Çinlilere, varsa beyni uyuşmamış kalanlara…
Tabi İslamı beğenmeyeceksin, içine soktuğun nifakçılarla değiştiremeyeceksen özünü, kapı dışarı etmek, yapabilsen yoketmek isteyeceksin. Elitlerin üzerinden, para pulla, ikiyüzlü refahla rehin aldığın kendi toplumunu da koruyacaksın ki, dinin hakikatine uyanmasınlar; ya nefislerini şımartmakla, ya da kolayca ötekileştirebildikleri bir düşmanla meşgul olsunlar. Ki sonra sana hesap sormasınlar.
Senin beğenmediğin Muhammedi İslam’da, topluma, çevreye zarar vermedikçe, hainlik etmedikçe, her türlü inançlının da inançsızın da haklarının, insanca yaşamasının güvence altında olduğunu anlasalar. Huzurunu bilseler. İçselleştirebilseler.. Tahtına oturduğunuz bu ikiyüzlü gaddar medeniyetten hemen yüz çevirirler. Bakarsın birçoğu bizden iyi Müslüman oluverirler. Sen İslamı kötüle yine de popülistçe. Cambaza bak hesabı. Çünkü çöküyor medeniyetin böyle giderse…
“İnkar edenlere, dünya hayatı süslü gösterildi ve onlar, imanlı olanların bir kısmı ile alay ediyorlar. (Oysa) takva sahibi olanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Ve Allah, dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır” (Bakara 2;212)
Köşeye sıkıştıkça kabadayıları üzerinden söylemini sertleştiren bu firavuni medeniyet, kendininkiyle beraber bizim sonumuzu da getirmeden, bir şans daha verilecekse bize de, kıymetini bilmeli, çok dikkatli olmalı, tarihten ibret almalı. Keza biz de masum değiliz. Hastalık mutlaka ki bulaştı. Mücadele etmeliyiz. Bizim sorunumuz bence İslam olmak değil, -gerçek manasıyla- olamamak, erdemlerini halklar nezdinde anlatamamak. İyi örnek olamamak…
O ileri değerler var ya, Batı’nın övüne durduğu, bizim de imrenip özendiğimiz, alası var dinimizde, kültürümüzde; ortaya çıkarmalıyız! Bidatlerden, yobazlıklardan, tüm kötü uygulamalardan, riyadan, kibirden, şefkatsizlikten, şımarıklıktan, tembellikten, korkulardan, adaletsizlikten, hepsinden temizlenmeliyiz. Yoksa bu yükselen İslamofobik ırkçılar “bakın ne kadar haklıymışız”ı bize çok pahalıya satar..
Hayra yoralım öyleyse ve bu vesileyle derlenip toparlanalım, içimizde birliğimizi pekiştirelim ivedilikle. “Barış Kapısı” olalım yine ki; “İslam”, politik, ideolojik olarak da insanlığın sığınabileceği kalan son kale. Köprüden önceki son çıkıştayız vesselam… Allah sonumuzu hayretsin! Bu hızla değişen yeni dünya düzeninde bizi iyi rollere talip ettirsin. Yeter ki bizi Resulullah’a(sav) layık ümmet eylesin, gayretimizden hoşnut kalıp hakikatine eriştirsin!
“İnanıp hicret edenler ve Allah yolunda mücadele edenlerle (onları) barındırıp yardımda bulunanlar (var ya), işte onlar gerçekten müminlerdir. Onlar için mağfiret ve bol bereketli rızık vardır” (Enfal 8;74)
Huu
Paylaş