Paylaş
Tirbünlerdeki renklilikten çok daha daha renklidir hatıralarımdaki Brezilya; bazen şaşırtıcı, hayran bırakan, bazen baştan çıkaran, isyan ettiren, bazen de son derece tehlikeli..
Yedi sekiz yıl kadar önce Bahia bölgesinde seyahat ediyordum. Bu bölge Portekizli sömürgeciler tarafından Amerika'ya getirilen Afrikalı kölelerin kıtaya giriş kapısı olmuş. Afro-Brazil kültürü burada etkisini güçlü bir şekilde hissettirir. Bir süre konaklayıp araştırmalarda bulunduğum 'Salvador de Bahia'nın tarihi ismi, "Tüm Azizler Körfezinin Kutsal Kurtarıcısı" şehri(Sao Salvador da Bahia de Todos os Santos) kurucularının Hz.İsa'ya ve Katolik Hıristiyan inanca bağlılığına vurgu yapar. Dünyanın en güzel plajlarından bazılarına ev sahipliği eden Bahia, batılılar tarafından 1500 yılında keşf'edilmiş. 1549 yılında Portekiz kralı tarafından atanan Brezilya'nın ilk yöneticisi Thome de Souza, Salvador de Bahia şehrinin de kurucusu olmuş. Salvador, Brezilya'nın ilk başşehri ve ülkenin ilk katolik piskoposluğu burada kurulmuş. Brezilya yerlileri ve Afrikalı kölelerin ruhları misyonerler tarafından kurtarılmaya muhtaçmış çünkü. Bunun karşılığında efendileri için çalışmak ve ülkenin doğal zenginliklerinin sömürülmesi, pardon değerlendirilmesi herhalde çok görülmemeliydi(!). Günümüzde 'mutluluk başşehri' olarak lanse edilen Bahia aynı zamanda dünyanın en büyük karnavalının gerçekleştiği şehirdir..
Karnaval sonrası yorgun şehir normal düzenine dönmeye çabalıyordu. Perküsyon ustası ve alet yapımcısı 'Mestre Birra Reis'e bir enstrüman sipariş etmiştim, atölyesi turistik merkez 'Pelourinho'nun dışındaydı ve dolayısıyla gide gele Brezilya'nın öbür yüzü ile aşinalığım arttı, o günlerden bir kaç cümleyle manzarayı aktarmaya çalışayım :
"Kurtarıcının şehrinin neşeli, Katolik görünümünün altında bir yerlerde artık kurtarılmaktan umudu kesmiş, içki, uyuşturucu batağında debelenen, ahlaki normlarını neredeyse tamamen yitirmiş, üç kuruş için adam öldürebilecek, öfkeli, zengin düşmanı insanlar kol gezmekte. Turistler için muhafaza edilen kurtarılmış bölgelerin kıyılarında sefalet içinde yaşamaya çalışan köle artığı kalabalık nüfuslar 'favela' denilen gettolaşmış gecekondu mahallelerine sıkıştırılmışlar. Bu nüfuslar ve içlerinden çıkan şiddet eğilimli çeteler ülkenin yönetici ve müferreh kesimlerini rahatsız etse de, devlet nezdinde pahalı ve emek isteyen ıslah politikalarından ziyade, bastırma, görmezden gelme, merkez dışına sürme gibi yaklaşımlar ağırlıklı. Gelir dağılımındaki müthiş eşitsizlik ve dengesizlik kapitalizm ile açıklanamayacak derecede insanlık dışı görünüyor. Doymak bilmeyen maddi zenginlik müptelaları gelirlerinin ne pahasına olursa olsun kesilmemesi ve hatta mümkünse artması için dünyanın akciğerleri, doğanın en cömert vahalarından başlıcası Amazon ormanlarını kurutmayı dahi göze alabilecek gibiler. Anlayacağınız eski kolonyalist düzen, yeni görünümle devam etmekte ve ezilmişleri şiddete gebe bırakmakta.".
Baskı altındaki kitleler bazen boyun eğmiş, kurulu düzeni kabul etmiş görünür fakat içten içe -değiştirmeleri istenen- eski bildiklerine, kimliklerine daha sıkı sarılırlar ve gerekirse bunlara yeni düzene uygun yaratıcı kılıflar bulurlar. Kara Brezilya'da katolikleşen siyahlar yanında özgürlüklerine susamış önemli sayıdaki bir nüfus da gizli gizli Afrika'dan taşıdıkları çok tanrılı 'animist' inançlarını sürdürmeyi başarmış. Çoğunluğu Yoruba dili konuşan bu toplulukların ekserisi anaerkil bir toplum oldukları varsayılan ve kökeni 4000 yıl öncelerine kadar giden 'Bantu' uygarlığının torunları(ayrıca Ketu, Angola, Jeje..). Yaptırdığım enstrüman, piyanonun en eski ilkel atası 'Kalimba' da Bantu kökenli sayılıyor ve Afrika dışında Brezilya'da da kullanılıyor. Bilirsiniz ki müzik kapılar açıp, dostluklar kurdurur. Böylece önceleri pek az bilgim olan Brezilya siyahlarının pek çoğunun gizli dini 'Candomble' ile tanışıyorum.. Sözlü geleneğe ve inisiyasyona dayanan bu inanç sisteminin has törenleri özel mekanlarda çoğunlukla dışa kapalı yapılır. Müzik, özellikle ustaca icra edilen Afrikan poliritimleri ayinlerde transa girmek için kullanılır. Brezilya müziğinin çoğu türü, ritim kalıplarını bu geleneğe borçludur..
Candomble inancına göre yüce tanrı 'Oludumare' evreni yarattı. Oludumare evreni yardımcıları marifetiyle yönetir. Bu yardımcı tanrılara(ruhlara) 'Orişalar' denir(Orixas), aynı zamanda doğa güçlerine tekabül ederler. Orişalar iyi veya kötü olarak nitelenemezler, herbirinin hakimiyet alanı, nitelikleri farklıdır ve tüm insanlar ayrı ayrı, belli Orişaların koruması altında, onun niteliklerini taşırlar, yaşamlarında bunları ortaya çıkarmaya uğraşırlar. Hepsinin renginden sayısına, sevdikleri objeler, yiyecekler v.s. gelenekle aktarılmış olup, törenlerde dini önderler ve inisiyeler davet edilen Orişa'nın teşrif etmesi için kurbanlar keser, uygun şekilde giyinir, sunular hazırlar ve belli ritimler eşliğinde, sonrasında seçilmişlerin transa girecekleri danslarına başlarlar. Törenler geceleri yapılır, maksat Orişa'nın topluluk içinde önceden özel olarak hazırlanan bazı kişilerin bedenine girmesini sağlamak ve onun üzerinden mesaj ve feyz almaktır. Ayrıca dilekler iletilir, gerçekleşmesi için Orişa'nın maji güçlerine başvurulur. Bu törenlerin atmosferi yoğundur ve en ufak bir saygısızlığı kaldırmaz. Orişa adamı çarpar. Sonra kimseye hesap sorulamaz, kolayca kim vurduya gidilebilir.. Katolikliğin etkisiyle zamanla Orişalar Hıristiyan azizleriyle de özdeşleştirilmiş veya perdelenmiş, bu inanç iyice eklektik bir hal almıştır. Eski kölelik günlerinde daha yaygın olan bir Candomble tarikatının İslam etkisi altındaki Batı Afrika'dan getirilen kölelerin içerisinden çıktığı ve dolayısıyla öğretinin İslami gelenekten dahi belirgin izler taşıdığı bilinmekte(Males). Özellikle bunlar Brezilya köle ayaklanmalarının da başını çekmişler.. Uzatmayayım, herşey bir yana müzik güzel, tören etkileyici, yemekler lezzetliydi. Zaman zaman ürpersem de sanırım içime ruh girmeden ziyaretimi tamamlamıştım..
Dönüşte -sersem cesaretiyle- tek başıma, tanımadığım ıssız yollardan otele yürüyordum ki ellerinde bıçaklarla üç siyah çocuk önümü kesti. Bir anda etrafımı sardılar. Çok tehditkar görünüyorlardı. Ölüm korkusunu en yoğun şekilde tattığım anlardan biridir. Allah'ın yardımıyla soğukkanlılığımı korumayı başardım. Savunma pozisyonu aldım ve bir yandan onları kendime yaklaştırmamaya çalışıyor bir yandan da beni bırakmaları için yollar düşünüyordum. Omuzumda asılı heybedeydi gözleri. İçinde bir kitap vardı sadece, kitabın sayfaları arasında ise otelde bırakmaya güvenemediğim için yanıma aldığım son kalan param. Portekizce bilgim birkaç kelime ile sınırlıydı. Bunlardan bir tanesi de "nada", yani "hiç" kelimesiydi. Çocuklar etrafımda, fakir ortada, adeta Bahia'nın milli savaş dansı 'capoeira' yapıyor gibiydik. Bu esnada heybenin içindeki kitabı çıkardım, "nada, nada" deyip duruyordum. Ceplerim de boştu, boş ceplerimi gösterdim; "nada, nada!", "hiç, hiç!". Sanırım canımdan başka alabilecekleri bir şey olmadığına ikna olmuş gibiydiler. Israrlarının gevşediği bir anda çemberi kırmayı başardım ve arkamı dönmeden gerileyerek kendimi güç bela yakınlardaki güvenlikli bir mekana attım. Kurtulmuştum. Hem de beraberimdeki para ile birlikte.. O çocuklar hangi Orixa'nın koruması altındaydı bilmiyorum ancak fakiri koruyan ve kurtaran apaçık bir "Hiç" olmuştu, hem de var'olmasına rağmen. Hamd'olsun alemlerin Rabbine. O gün bu gündür hiçliğin hikmetine varmaya çalışıyorum. Lakin ne yalan söyleyeyim, bir yanım dünyanın temsili olarak gördüğüm o futbol topunun peşinde koşanları izlemeyi de seviyor hala.. Umarım bol gollü bir karşılaşma olur! İyi olan kazansın!
* Bugünkü yazımda sizlerle 'Fifa 2014 Dünya Kupası' hatırına Brezilya anılarımdan paylaşmaya ve 'Candomble' inancına giriş mahiyetinde ön bilgi vermeye çalıştım, derken yerim bitiverdi çabucak. İnş'Allah gelecek haftalarda, önde gelen Orişaları size tanıtmak niyetim, bir başka deyişle pek yakında -dünya şampiyonu olamasalar da- başlıca özellikleriyle Brezilya'nın Orixa milli takımı, bu köşede…
Paylaş