Paylaş
Nitekim bu mozaik büyüklüğü ve kalitesiyle, antik döneme ait emsalsiz bir parçaymış. Sultanahmet Cami'nin olduğu 'Saray Tepesi' denilen bölgeye kuruluymuş Doğu Roma yani 'Bizans' sarayı 'Bukaleon'. Bir zamanlar o sarayın büyük sütunlu temsil odası avlusunun zemini olan yer mozaiğinin eksiksiz orijinali 1872 m2 alan kaplıyormuş. Yıllar süren hassas çalışmalar sonunda ortaya çıkarılabilen parçalar tamamının ancak yedi,sekizde biri oranında. Mozaik 1983-1997 arasında gerçekleştirilen 'Türkiye-Avusturya ortak projesi' ile yeniden hayat bulmuş. 'İstanbul Büyük Saray Mozaikleri Müzesi', sözkonusu zemin mozaiğini orijinal yerinde muhafaza ederek bunun üzerine kurulmuş.
Zamanında yekpare olan mozaikten elimizde kalan parçalardan anlaşılan, mozaiğin o dönemin yaşantısından kesitleri bir konu akışı içinde sergilediği. Betimlemeler son derece canlı. İki büyük parçanın bulunduğu alanı çevreleyen terastan, mozaiği seyrederken o dönemin yaşamı gözlerimin önünde canlandı. Doğayla içiçe bir yaşamı yansıtan, 6.yy Bizans uygarlığının her toplum kesiminden karelere yer veren, mitolojik öğelerle süslü, son derece de estetik bir film gibi; Eğitilmiş köpekleriyle avlanan aristokratlar, tarlada çalışan köylüler, bebeğini emziren bir anne, çember çeviren çocuklar... Önü aslan, ortası keçi, arkası ejder 'Chimare' ile savaşan efsanevi avcı 'Bellerophon', 'Harry Potter' serisinden aşina olduğum 'Hipogrif' gibi mitik varlıklar, dönemin inanç, değer ve hayal dünyası hakkında bize fikir veriyorlar. Öyle bir dünya ki içinde şarap, cezbe ve tiyatro tanrısı 'Diyonisos', vahşi doğanın, çobanların keçi ayaklı şehvetperest tanrısı 'Pan'ın sırtında bir çocuk, dolaşıyorlar. Tablonun hareketi ise belli bir yöne doğru; güneydoğu!
Mozaik tablonun M.S. 450-550 yılları arasında İmparator I.Jüstinyen tarafından yaptırıldığı tahmin ediliyor. Anadolu'da filizlenen, Yunanistan ve İtalya'da gelişen mozaik tekniğinin zirvelerinden olan sanat eserinin, o dönemin en iyi ustaları biraraya toplanarak
yaptırıldığı kuvvetle muhtemel. Figürler arasında kimi zaman sanatçının değişik olduğunu düşündürten nüanslar var.. Kolay iş değil, 5 mm'lik 75-80 milyon parçayı balık sırtı tarzında böylesi bir uyumla bir araya getirmek. Projenin baş mimarını kutlamak isterdim. 12.yy'dan itibaren gitgide harabeleşmeye başlasa da sonuçta eseri kısmen de olsa günümüze kadar ulaşmış. Bugün elde kalan; farklı yüz ifadeleriyle, dönemin modasını sergileyen giyim kuşam detaylarıyla 150 ayrı insan ve hayvan figürü, türlü egzotik bitki, alet edavat, silah ve türlü mimari öğe, geometrik şekil betimlemeleri de cabası. Sadece 1,5 mt genişliğindeki natüralist çerçeve deseni bile başlıbaşına bir şaheser..
Fakire şahsen değen başlıca unsurlar şunlar oldu: Mozaiğin yapıldığı dönemde Konstantinopolis'te yabancısı olunduğunu düşünebileceğim Afrika yahut Hindistan kökenli birtakım bitki ve hayvanların resmedilmesini (fil, okapi gibi), eseri meydana getiren uygarlığın o günün dünyasına vukufiyetinin bir göstergesi olarak tercih edildiğini düşündüm; emperyal bir tavır. Meyva ağacının altında elinde sırıkla, sanırım kuş avlayan giyimli maymun tüm diğer evcilleştirilmiş hayvanlardan daha ilginç geldi. Bir kenarda duran kentli kedi figürü bu
topraklarda kedilerin varlığının ne kadar eskiye dayandığını anlattı bana. Kullanılan yeşil, pembe, sarı, lacivert, gri, kahverengi, turuncu, eflatun tonlarının zenginliği, gerek 'ton sur ton', gerek kontrastların başarılı kullanımı etkileyiciydi. Kartal ile yılanın
kavgasında ışığın karanlığa galip geleceği müjdeleniyordu. Bordürlerin bir yerinde, ana tablonun dışına resmedilmiş sakallı, azametli, adeta babacan portre sanki yaratıcı tanrıların dünyamızı seyrettiğine olan inanca bir delildi. Ama en çok, tablonun bütününe dağılan
figürlerin aralarındaki espas(aralık) düşündürdü. Bugünün sıkışık dünyasına göre, boşluk, alan ne kadar da rahat kullanılmıştı sanki. Her ne denli 'doğa insan çatışması' mozaik tabloda öne çıkıyorsa da, bu boşluk duygusu o zamanların insanlarının belki de bizden daha
tasasızca yaşamış olabileceklerini hissettirdi. Dünden bugüne teknoloji dışında, değişen şekiller dışında insan olmanın esaslarına dair nelerin değişip değişmediğine dair hayallere daldım.. Bu da sanatın bir başarısı olsa gerek!
Böyle bir müzeye sahip olduğumuz için şanslıyız. 'Büyük Saray Mozaiği' şüphesiz İstanbul'da bu yüzyılda yapılan en büyük sanatsal arkeolojik keşiflerden biri. Sergilenen mozaiklerin ortaya çıkarılması, restore edilmesi de eserin yapımı gibi ayrı bir başarı, sanat.
Ancak aynı başarıyı bu gibi hazinelerimizin tanıtılmasında gösteremediğimizi düşünüyorum. Müzecilik açısından, işletmenin vasat olduğunu belirtmeliyim. Yine de verdiğiniz paraya değiyor; kişi başına 10 TL(öğrenci indirimi maalesef yok). Türkiyenin tamamında bir sene boyunca geçerli müzekart iyi fikir! Vakit buldukça daha sık müze gezebilsem keşke ve özel müzecilik yanında tematik mikro müzeler de artsa içinde yaşadığımız makro müzenin yanında…
Kimler gelmiş, kimler geçiyor.. Acaba bin yıllar sonrasına neler bırakabileceğiz, nasıl hatırlanacağız, hatırlanacaksak eğer? Ya Gaib!
Not : Bugün ülkemizde yapılan seçimlerin ve sonuçlarının başta Türkiyemiz'e ve tüm dünyaya hayırlı olmasını dilerim. Okurlar 'seçim yayın yasakları' sebebiyle gazetelerini alıştıklarından az daha farklı bulacaklar bu pazar sanırım. Keyfini çıkarın! Bilhassa oy kullanacaklara 'akl-ı selim' ve 'kalb-i selim' temennilerimle… Hu
Paylaş