Basralı Rabia Hatun

Mısır’daki olayların odağındaki meydana ve yanı başındaki camiiye adını veren Hazret, ilk mutasavvıflardan, Hak erlerinden bir kadın: Basralı Rabia Hatun. Adını ağzıma almak için bile kendime çeki düzen verme ihtiyacı duyarım.

Haberin Devamı

Mısır’daki olaylardan üzüntü duyuyorum. Kaybolan canlar içimi acıtıyor. Dini ve insani değerlerin sömürülmesini, çıkar politikalarına alet edilmesini sindirmek için daha ne kadar fırın ekmek yemem gerek? Akıntıya kapılıp, öfke ve düşmanlık yılanına tutunmamak için çabalayan kaç can boğulmaktan kurtulabilecek? İsyan, isyana isyan ve isyana isyana isyan… Bu bir zincirleme reaksiyon, haklıyla haksızın birbirine karıştığı, kavramların hızla içinin boşaltıldığı, nefislerin şeytana uymakta yarıştığı kitlesel bir cinnet... Birarada bulunamayacak kavramlar; İslami baskı, militarist demokrasi, çıkarcı, bencil Hak arayışı, Rabiatül Adeviye (r.a.) ve ikilik, politika, cinayet…
Olayların odağındaki meydana ve yanıbaşındaki camiiye adını veren Hazret, ilk mutasavvıflardan (sufi), gelmiş geçmiş en büyüklerden, Hak erlerinden bir kadın, adını ağzıma almak için bile kendime çeki düzen verme ihtiyacı duyarım. Basralı Rabia Hatun (M.S. 717-801) Kudüs’te meftun, Allah aşkıyla yananlardan, dünya durdukça diri olanlardan. Bugün Hazret’in adı politik olaylarla anılıyor, o meydanda canlara kıyılıyor, o camiiye molotof kokteyli atılıyorsa vay Mısır’ın haline ki bir velinin nazik kalbi incinmiştir, Allah’ın cemali her daim sevgili kullarının aynasında, gazabı sevdiklerinin adını kirletenlerin üzerinedir… Biz Hazreti, Allah aşkına açılan kapının eşiği olarak anmaya devam edelim, bu satırların yettiği kadarıyla tanımayanlara tanıştırmaya çalışalım…
Feridüddin Attar Hazretleri ‘Evliya Tezkireleri’ eserinde Rabia Hatun’u tanıtırken İslam’da kadınların velilik mertebesine yükselmelerinin sırrını da vermiş oluyor. Aktaralım; “İmdi amel surete göre olmayıp iyi niyete göredir. Şayet dinimizin üçte birini Aişe-i Sıddıka’dan almak caizse, cariyelerinden (yani halefleri olan veli hanımlardan) dinimizi öğrenmek de (ve feyz almak) caizdir. Bir kadın Allahü Teala’nın yolunda er olursa artık ona kadın denemez… Öyle bir insanın mutlaka ‘erkekler’ safında anılması gerekir. Belki hakikat açısından bakılırsa görülür ki, bu zümrenin bulunduğu makamda herkes ‘tevhitte fena’ (Allah’ın birliğinde nefsini yok etme) olmuştur. Şu halde tevhitte ‘ben-sen’ ayrımı kalmadığından ‘erkek’ ve ‘kadın’ ayrımından söz edilemez… (Nübüvette olduğu gibi) Velilikte de aynen öyledir, hele Rabia için. Zira muamele ve marifet bakımından çağında bir eşi daha yoktu. Zamanının büyükleri nezdinde saygın olup sözü kesin bir delildi (burhandı).”

Haberin Devamı

O ALEMDEN GELİYORUM O ALEME GİDİYORUM

Haberin Devamı

Hazreti Rabia ailesinin dördüncü evladı olduğu için ona dördüncü manasına gelen ‘Rabia’ ismini vermişlerdi. Evliyanın büyüklerinden olacağı babasına, rüyada bizzat Hazreti Peygamber (S.A.V.) tarafından müjdelenmiştir. Sayısız kerameti vardır. Anne babası ölünce, köle olarak satılmış, eziyet çekmiş, Allah’ın lütfuyla azad edildikten sonra yaşamını, varlığını Rabbine adamıştır. “Naklederler ki, bir defasında yine Mekke’ye gidiyordu. Çölün ortasındayken Kabe’nin kendisini karşılamaya geldiğini görünce şöyle dedi: ‘Bana evin sahibi gerek, Kabe’yi ben ne yapayım? Kabe’nin cemaliyle nasıl sevinilir? Beni, ‘kim Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım’ diyenin karşılaması gerek!”…
Ona sordular: “Nereden geliyorsun?” “O alemden” “Nereye gidiyorsun?” “O aleme” “Bu alemde ne yapıyorsun?” “Haksızlık yapıyorum” “Nasıl yani” “Nasıl olacak, bu alemin ekmeğini yiyor ama o alemin işini görüyorum” dedi. Meşhur münacatlarından biri şöyledir; “Rabbim! Eğer cehennemden korktuğum için sana tapıyorsam, beni cehenneme at ve orada yak! Eğer cennette girme emeliyle ibadet ediyorsam cennete girmeyi bana haram kıl! Yok eğer yalnızca senin (zatın ve rızan) için sana tapıyorsam o zaman da baki olan cemalini benden esirgeme!”
Sözlü gelenekte naklederler ki Rabia Hatun bir gün cezbe halinde ve yarı çıplak, meydanda dolaşıyordu. Hazretin halleri bilinirdi ancak ham bir sofu yanına gitti ve “Ey münasebetsiz kadın, böyle meydan yerinde erkeklerin arasında yarı çıplak halde ne gezersin?” diyecek oldu. Rabia etrafına bakıp cevap verdi; “Ben burada erkek göremiyorum!” Bugün yaşasaydı kendi adını taşıyan meydana o halde adım atabilir miydi, atsa dahi o çatışan kalabalıkların arasında bir gerçek Hak Eri olsun görebilecek miydi? Yoksa o her yerde Allah’ı gördüğünü mü ima ediyordu? Bilmiyorum! Fakir, ikiyüzlülük görüyorum, hüzünleniyorum, erkek olsaydım, gösterirdim zalimlere…
Anlayana…

Yazarın Tüm Yazıları