Paylaş
Gülümseyen yüzler, rahatlamış bedenler, zahmetsizce erişilen zevkler, emrinize amade hizmetliler, seçilmiş güzellikler, unutulmuş dertler.. Ne güzel! Adeta cennet!
Mekanı paylaştığım, çevredeki diğer tatilciler kimler, ne iş yaparlar, neye inanır, hangi politik görüşü benimserler? Belli değil. Üniformasızlar, kimliksizler bir süreliğine. Tatilde, böylesi daha iyi, sürtüşmesiz ortamı korumak üzere yapılmış sessiz ve gizli anlaşma üzerine kurulu birlikteliğimiz. Şimdilik hiçbirimiz tehlike altında değiliz. Birbirimize tehdit oluşturmuyoruz. Düğmemize basılana kadar, olabildiğimiz en iyi halimizdeyiz! Gerçek miyiz, samimi miyiz, en yüksek hayra hizmette miyiz?.. Şşt, gizli anlaşmayı bozmamalı! Yersiz sorularla huzursuzluk yaratmamalı. Bu sultanlığın kendini kandırma mı olduğunu, çevredeki güzelliğin ne kadar suni olup olmadığını, güler yüzlerin maskesini, itibar edilen zevklerin derinliksizliğini, kurulan ilişkilerin hesapçılığını sorgulayan huysuz, şikayetçi, elitist nifakçı ben olmamalıyım. Bunu şevkle yapan onca profesyonel kınamacı ortalığı parsellemişken, hem de böylesi tavır ve sorularla bize lokma yedirmezler kolay kolay zaten. Aslanı kafesinden çıkarmadıkça yer vermezler kurtlar sofrasında bize. Dinlemezler sözümüzü. Horlarlar bir de… Şükür!
Ne yazık ki çözüm üretmeyen salt kınamacıların biraz kurnaz, biraz bilgi biriktirmiş, biraz laf ebesi olanları bugün toplumun en itibar görenleri arasındalar. Entellektüel camiamızın "Rock" yıldızları, kibirle kafayı bulmuş, sahnede, coşkulu kalabalığın çıldırışları arasında gitarlarını parçalıyorlar. Öfkemize, şikayetimize, ötekileştirmemize, kınamamıza, alaycılığımıza, nefretimize sözcülük ediyorlar. Maharetle, sanatkarca, gösterişle, sözde adalet adına. Bundan beslendikçe daha da coşuyorlar. Müptelası oldukları besin kaynakları kurumasın diye bu halleri kışkırtır pozisyona düşmüşlüklerinin ya farkında olmayarak, ya da artık şeytani nefse tamamen teslim olarak. Toplum adına üstlendikleri vahim rolün tesellisi kaypak bir seçkinlik ve bir dolu para. Şikayet kültürü tüketimi besleyen en acı yara..
Festival ana sponsorları 'aşk' adında bir gazlı içecek. Gizli tutulan formülünde 'zakkum' ekstresi olduğuna dair ciddi şüphelerim var. Ve okur, seyirci, her neyse, verdiği paranın karşılığında, içmeyi bilmeyen yeni yetmeler gibi festivalin umumi tuvalet alanında topluca, malum çukura kusuyor kahramanca, etrafa sıçratarak, artık 'adam' olduğunun emaresi üstünde, başında, sinmiş, bulaşmış kimliğine, kokuyor.. Yine gelecek! Daha iyi gürültü yapan birini muştuladığında çığırtkanlar, yüceltilecek yeni moda bir piyasa yıldızına eşlik etmek için haftalık cep harçlığını yatırmak aşk adına, çok "cool" olacak. Sponsorlu isyankar gençlik, jetonlu liderlerinin peşinde insanlığı kurtaracak… Daha şimdiden kendi çukurları kendilerine yetmeyenlerin, dünyayı koca bir çukura dönüştürme planları 'çağdaş yeni düzen' manifestosu olarak duyurulmakta…
Hoşlanmadınız belki satırların vardığı noktadan. Tatilde edilecek sözler mi bunlar? Haklısınız. İnsanların iyi hallerini hatırlamaya, çözüme, umuda, akl-ı selime, kalb-i selime, kurtuluşa, iyi olabileceklerine inanmaya ihtiyaçları var! Fakir de 'Yalan da olsa beni sevdiğini söyle sen yine! Gafilliği örteriz cahillikle. Delil istemeyiz hayallere..' kadrosundan sızmıştım ortama aslında. Ama 'belagat şehveti' nasıl oluyormuş, bir de bizden dile gelmesin mi ey okur. O tarafımız da bilinsin. Kişi kendinde olmayanı nereden bulsun? Var ki yazıyoruz.. Hazır bulunduğum yere ayak uydurmam isteniyorken, horgörü sanatına bir iki örnek satır da bizden. Damarı buldun mu akmak istiyor namussuz kendiliğinden. Herkese giydiresim, coştukça coşasım geliyor hakikaten. Nefs zincirini bir santim boşaltsan, bir metre daha istiyor. Doymazlığını hatırlatıyor, vahşiliğini. Edepsizliği özgürlük olarak görüyor. Yıkıcılıkta mahir olduğunu kanıtlamak istiyor, niyet etse şiddeti kutsayan topluma önderlik edebileceğinin not düşülmesini talep ediyor. Mesela bir yazısıyla kitlelerin dalgalandığı bir başyazar.. Ne de olsa o bir aslan, aslan avcılarının tuzağına düşmüş, kafesinde kıvranan… Güç istiyor, hürriyet, et ve kan. Ah nefs!
Görünüz, biraz gevşetseler zincirini, şikayet otobanında tazı gibi koşturabilir. İstese, ağzınızı 'Susurluk ayranı' misali köpürtebilir öfkeden, zehirli yılan gibi. Her "kahr'olsun, lanet olsun" dediğinizde kulağınıza fısıldadıklarına, bir tık koparır sizden, sırtlan gibi. Sevgide, hoşgörüde buluşulamıyorsa bari horgörüde buluşulsun diye, yazdığı yergi manzumelerinden kopyaladığınız paylaşımlarla, nüfuz alanını daha da genişletebilir. Hatta skandala vardırabilir işi, şöhret adına. Hele ormanlar kralı, ki tüm hayvanat emrinde, başa oynar her yerde. Tuttuğunu koparır. Belki sıksa ihtilal bile yapar ha!?
Haydi bu kadar yeter. Bunlar nispeten kolay işler. Sus! İyi bir şey söyleyemiyorsan bari, kötü bir şey söyleme. Sarkastik! Kime neyi ispatlıyorsun?! 'Estağfirullah, estağfirullah!'.. Bu 'ben' değilim, hayır, geçti, artık olamam, 'estağfirullah!'. 'Ben' kendimi hayvanla değil, üzerindeki biniciyle özdeşleştirme yolundayım. Evet, hayvan da benim bir parçam, ama hakikatimin hizmetinde, sahibinin hakimiyetinde, insana secde etmede. Rabbi karşısında; fakir… Hah, şimdi tamam! Hamd'olsun, bağladılar zincirini yeniden..
Nefsi aslan gibi olanın, işi zor ama kemalatı ona göre olur. Yaradan kimseye kaldırabileceğinden fazla yük yüklemez. 'İçimde kötülük yok' diyen yalan söyler. İçindeki kötülükle yüzleşip onu terbiye edebilen hakikatini tanıma yönünde ilerler. Hakikatini bilen, başkalarında açığa çıkan kötülüğün onların hakikati olmadığını, bünyeyi ele geçiren bir hastalıktan musdarip olduklarını bilir. Zaten herşey yerli yerincedir. Dolayısıyla kızmaz, kınamaz. Kendi de yaşadığı için halden anlar. Dönüşümü tecrübe etmiş, yaşamıştır. İnanır. Yardım isteyene, yardım edilebileceklere yardım etmeye gönüllü, Yaradan'ın bir enstrümanı olmaktadır artık, gün be gün, dem be dem… Gönlünüzü uyandırır, ruhunuzu ferahlatır. Onu içinizdeki çakalla korkutamazsınız. O aslanını terbiye etmiştir. O bir aslan avcısıdır artık. Kuzu gibi görünse de, o yemidir, kanarsanız, yanarsınız. Ne mutlu yandırana, nasibiniz varmıştır…
Tatildeyim, karnım tok, sırtım pek. Adeta cennet! Çevrede başkaları da var, tatildeler. Kim kimdir, belli değil. Sanırsınız koyun sürüsü, öyle barışçıl, sakinler, sanki merada çimlenip geviş getirmedeler. Arada varsa koyun postunda kurtlar, sürüye sızmış çakallar, aslanlar, iyi gizlenmedeler. Belki onlar da tatildeler. Karşılıklı nazik gülümseyişler. Aramızda sessiz bir anlaşma. Konforlu alanlarımızda, dokunmuyoruz birbirimize, düğmemize basılana kadar… Bir arkadaş da diyor ki; "Ne güzel, keşke insanlar hep tatildeki hallerinde olsa!". İçimdeki aslan, kükrüyor…
Paylaş