Paylaş
Bu gün insanlık adabına riayet etme duyarlılığında olan herkesi birleştirebilecek bir değer üzerine kurulu olduğundan mübarektir. Bu değer anneliktir. “Havva” yani kadın, “anne” demektir, ister doğursun, ister bu imkanı bulamamış olsun. Her halükarda kadın “annelik” değerini taşır. Erkeğin “babalık” değeri taşıdığı gibi. Nitekim her insanın bir anası babası vardır bu içkin değerleri miras aldığı. Ve insanlığa imkanı nispetinde aktarır. Bu günün mübarekliği ise evlatların anneleri sevindirerek o çok kıymetli dualarını almalarından kaynaklanır. Anne duası bereketlendirir, zemzem suyu gibi hayat verir. “Anneler günü” de insana anaların her günü güzel geçirmeleri için gösterilmesi gereken özen ve gayreti hatırlatır. Böylesi bir hayat kutsanır. Annelerin ayağı altındaki cennet önümüze seriliverir..
Sufilerin büyüklerinden Beyazid-i Bistami’nin, “eğer Cenab-ı Hak katında bir mertebem varsa bunun annemin duası hürmetine olduğuna kaniyim” dediği aktarılır: Gençken bir gece annesinin “yavrum su” demesiyle kalkıp boş maşrapayı doldurmaya dışarı, çeşmeye gitmiş Bistami Hazretleri ve döndüğünde dolu maşrapayla, uyuyakalmış bulmuş anneciğini. Hiç kıpırdamadan beklemiş başucunda, o soğukta. Ve bir süre sonra annesi uyandığında vermiş suyunu ancak onca zaman elinde buz gibi maşrapa, yapışmış elinin derisine ve kopmuş bir parçası kalmış üzerinde. Bunu gören annesi ağlayarak vermiş Beyazıd’ı Veliler Sultanlığı’na yücelten duasını; “Ya Rabbi! Ben oğlumdan razıyım, Sen de ondan razı ol. Sen bu fedakar oğlumu görüyorsun, ne söyleyeyim Ya Rabbi, ne söyleyeyim, ne söyleyeyim.. Allah’ım onu aziz eyle!”…
Bir menkıbe de Hz.Musa(as) ile ilgili; Hazret merak etmiş ona cennette kim komşu olacak diye. Ve Rabb’inin bildirmesiyle varmış bir kasabaya müstakbel komşusunu görmeye. Bir kasapmış beriki. Hz.Musa kendini “bir Tanrı misafiri” diye tanıtmış. Bizim kasap da dükkandaki işini tamamlamış, etin iyisinden bir parça kesip Musa(as)’ı evinde ağırlamak üzere buyur etmiş. Eve geldiklerinde bir yer göstermiş Hazret’e ve yemeği hazırlamaya koyulmuş aceleyle. Yemek hazır olup da misafirin önüne koydukta, “buyrun siz yiyin, lakin bana az müsade” demiş ve içeriye gitmiş. Hz.Musa’nın oturduğu yerden görünüyormuş, adam eliyle yataktaki bir kimseye yemek yediriyormuş özenle. Yedirmesi bittiğinde, yataktaki bir şeyler fısıldamış adamın kulağına, duyulmamış. Kasabımız sofraya misafiriyle ilgilenmeye döndüğünde olanları sormuş Hz.Musa, bu adamın ne özelliği varmış ona cennette komşu olacak henüz anlayamıyormuş. Anlatmış bizimki; “Yataktaki benim hasta anamdır, her akşam eve geldiğimde evvela onun bakımını yapar, yemek yediririm. “Peki ya kulağına fısıldadığı?” Yahu olacak iş mi, anne işte, o da her seferinde “evladım cennette Hz.Musa’ya komşu olasın!” diye dua eder..” Ve böylece bir kez daha anlamış Musa(as) “On Emir”in beşincisinin kıymetini(öyleyse biz de burada rahmetle yad’edelim Hz.Üveys Veysel Karani ile sevgili annesini)…
Tevrat’taki “On Emir”in ilki “Ben seni Mısır’dan çıkaran Tanrı’nım(Tek Tanrıyım)”, ikincisi “Başka Tanrı’nız olmayacak(Puta tapmayacaksınız)”, üçüncüsü “Tanrı’nın adını boşuna anmayacaksın”, dördüncü emir “Şabat gününü(yedinci gün) kutsal kılacaksın” iken beşinci emir “Anne babana saygı göster”dir.
Midraş(Musevi medrese geleneği) şu hikayeyi aktarır: “Ulusların kralları Tanrı’nın ilk emrini duyduklarında etkilenmediler; ‘Hangi kral inkar edilmek ister? Tanrı da diğer krallar gibi tanınmayı ve kabul edilmeyi emrediyor’ dediler. İkinci emri duyduklarında aynı şekilde; ‘Başka bir yetkiye, başka bir güce katlanan kral var mıdır? Tanrı da diğer krallar gibi bir tek Kendisi’ne tapınılmasını istiyor. Bu nedenle kimsenin başka tanrılara tapmamasını emretti’ dediler. Üçüncü emir de onları etkilemedi; ‘Hangi kral kullarının onun adına boş yere yemin etmesini ister? Tanrı bunu da istemiyor tabi ki’ yorumunda bulundular. Şabat’la ilgili; ‘Doğal olarak her kral özel gününün kutlanmasını arzular’ dediler. Ama insanın anne babasına saygı göstermesini gerektiren emri duyduklarında tüm krallar tahtlarından kalkıp Tanrı’yı övdüler; ‘Bizim çevremizde biri soylu bir rütbeye erişirse anında anne babasını onurlandırmayı unutur. Tanrı farklı hareket ediyor. Herkesin anne babasını onurlandırmasını emretti’.. Krallar o zaman geriye dönerek tüm emirlerin onların başta düşündüğü gibi Tanrı’yı onurlandırmak için verilmediğini anladılar. Emirler insanoğlunun yararına verilmiştir”(Midraş der ki…/Rabbi Moshe Weissman/Gözlem)
Keza Kur’an-ı Kerim de bu konuda gösterilmesi gereken hassasiyete pek çok yerde dikkat çekiyor. Belki de en vurucusu; “Rabbin O’ndan başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf’ bile deme; onları azarlama, onlara güzel söz söyle; onlara rahmet ve şefkat dolu tevazu kanadını ger. Onlara alçakgönüllü ve şefkatli davran ve onlar hakkında dua edip şöyle de: ‘Ey Rabbim, bunlar küçükken beni nasıl yetiştirip büyüttülerse, sen de onlara merhamet et, acı”(İsra 17;23-24) ayetleridir. Yeri gelmişken Resulullah’ın(sav) bu konudaki birkaç hadisini de aktaralım:
- Bir gün bir kişi Resulullah’a(sav) gelerek “Anne babanın evlatları boynundaki hakkı nedir?“ diye sordu, Sevgili Peygamberimiz(sav) şöyle buyurdu; “Onlar senin cennet ve cehennemindir“
- “Üç şey vardır ki bunlar ile yapılan amelin faydası olmaz. Bunlar; Allah’a ortak koşmak, anne ve babaya asi olmak ve savaştan kaçmaktır“
- “Büyük günahlar; Allah’a ortak koşmak, anne ve babaya karşı gelmek, adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir”
Anne babaya uymamanın tek istisnası ise şu ayette bildiriliyor; “Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) Bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme, onlarla dünyada iyi geçin”(Lokman 31;15 ve benzeri olan Ankebut 29;8)
Anneler doğururken, süt verirken, evlatlarını yetiştirirken çektikleri zahmetin fazlalığından olsa gerek kayırılmışlardır;
- Bir gün birisi Resulullah’a(sav) sorar; “Ben kime iyilik yapayım?”, Resulullah(sav) “Annene” der. Sonra tekrar kime diye sorduğunda tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorar; Resulullah(sav) tekrar “Annene” der. Adam tekrar sorunca Resulullah(sav) bu sefer “Babana” diye cevap verir.
- Yine rivayet edildiğine göre birisi Resul-i Ekrem(sav)’e gelerek; “Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu?” der. Resul-i Ekrem(sav) “Acaba annen veya baban yaşıyor mu? diye sorar, o da “Babam yaşıyor” der. Resul-i Ekrem(sav) “Git ve ona iyilik et” buyurur. Adam çıkıp gittikten sonra Resul-i Ekrem(sav) yanındakilere dönerek şöyle söyler: “Keşke annesi olsaydı da ona iyilik etseydi, tövbesi daha çabuk kabul olurdu“.
Anne babası hayatta olmayanların(Allah rahmet eylesin) yapabileceklerine gelince, şu hadis meseleye ışık tutuyor;
- Beni Seleme kabilesinden gelen bir adam Peygamberimiz(sav)’e; “Ey Allah’ın Resulü, anne ve babamın ölümlerinden sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı?” diye sormuş, Peygamberimiz(sav) de; “Evet, onlar için Allah’tan af dilemek, vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmek, onlar vasıtası ile olan yakın kimseleri(amca, hala, dayı, teyze gibi) ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda bulunmaktır” buyurmuştur.
Cennete ayak basmak için ebeveynlere düşen ise hayırlı evlatlar yetiştirme gayreti olmalıdır. Ki;
- “Güzel terbiye edilen çocuk, ebeveyni için ahiret mutluluğunun sebebidir. Ölen insanın amel defteri kapandığı halde salih evlat bırakanın defteri kapanmaz; onun yaptığı hayırlı işlerden ebeveyn de mutlaka fayda görür”…
- “Eğer birisi kız çocuğunu iyi bir şekilde yetiştirip terbiye ederse, ona iyi bir talim ve terbiye verip güzel ve faydalı şeyler öğretir ve onu Allah’ın verdiği nimetlerden yararlandırırsa, o çocuk onunla cehennem arasında bir perde olur(cehenneme gitmesini önler)”
Durum böyle olunca annelere ne kadar gün adansa azdır. Onları Allah rızası için sevip saymak farzdır. Bilhassa da bize annelikleriyle örnek olan Peygamber analarına, Efendimiz’in(sav) rızasını kazanan zevcelerine(ki onlar da annelerimizdirler), evlatlarına, Evliyaullah’ı dualarıyla kutsayanlara bu vesileyle selam olsun, duaları bizlerin de üzerine olsun!
Allah’ın “cemal”ini isteyenler bu kelimedeki iki heceden “cem”i birlik, “al”i ise “aile” olarak görürlerse, Cemal’in bir aile saadetini çağrıştırdığını farkederler. O’nun yüce birliğini zevk etmek için de elimizdeki en küçük birim olan numune ailelerimizdir. Dolayısıyla şaşılmamalıdır ki anne duası bereketiyle Cemal(güzellik)’e vesiledir. Ne mutlu o evlatlara ki hürmetleriyle, hizmetleriyle, muhabbetleriyle aile içinde olabilecek tüm sıkıntılara, tüm sınavlara karşın annelerinin(ve babaları ve diğer aile bireylerinin) dualarına vesile olurlar.
Böylesi evlatlarını dualarından mahrum edecek ebeveynler de varsa, o hayırlı evlatlar(ve aynı zamanda hayırsız evlatla sınanan ebeveynler de) emin olsunlar ki Rabbimiz doğru davranışları uğruna bu açığı kapar. Çünkü en şefkatli anne babadan daha şefkatlidir O. Ve bize gün gelir manevi ailelerimizi bulmanın kapılarını açar(kendisine sığınan öksüz ve yetimleri, vakitsiz evlat kaybedenleri de çok ayrı sarmalar).
Bu noktada fakir, Dünya’daki ilk anne olan ve çokça ihmal ettiğimiz “Toprak Ana”yı da sevgiyle anar(inanın onun da evlatlarına duası var), beni doğuran sevgili anneciğimi(ve hanımannemi de) kucaklar, mürşidim özelinde manevi doğumumuzun vesilesi tüm Hakk Dostları’nın ellerinden öper, içinde annelik şefkati barındıran herkesi de saygıyla selamlarım.. Elhamdülillah! Hu
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş