Paylaş
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın 29 Mayıs’ta TBMM 15 Temmuz 2016 darbe girişimini araştırma komisyonuna verdiği ve Komisyon Başkanı Reşat Petek tarafından 30 Mayıs’ta kamuoyu ile paylaşılan yazılı cevaplarından öğreniyoruz.
Aslında bunu tahmin edip yazıyorduk ama artık Orgeneral Akar’ın ağzından teyidini almış olduk.
Yani aslında darbeci cunta planlamasını 16 Temmuz sabaha karşı 03.00’te harekete geçmek için yapmış ama pilotun ihbarıyla darbenin ifşa olduğunu düşünerek 15 Temmuz saat 21.00’a almışlar, bu da sonlarını getiren “bir faktör” olmuş.
Oysa Akar’ın ifadesine göre, Genelkurmay’da yapılan değerlendirme darbe girişimi ile karşı karşıya kaldıkları değilmiş.
Son zamanlarda “adam kaçırma, suikast gibi” iddialarla “birlikte değerlendirildiğinde”, MİT Müsteşarının kaçırılması ihbarının “daha büyük bir planlama olabileceğinden” şüphe duyulmuş.
Evet, FETÖ’nün devletin kurumlarına, o arada Türk Silahlı Kuvvetlerine uzunca bir süredir “yavaş yavaş ve sistematik” bir şekilde “kendisini gizlemek suretiyle sızdığı” bir gerçek olarak saptanmış.
Ama 7 Şubat 2012 (MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorguya alınmak istenmesi), 17-25 Aralık 2013 ve MİT Tırlarıyla Suriye’ye askeri malzeme sevkiyatının engellenmesi (19 Ocak 2014) gibi (Akar tarafından sayılan) gelişmeler karşın Fethullahçıların bir darbe ile seçilmiş hükümeti devirmeye “cüret” etmesi “kimsenin beklemediği bir durum” olarak tarif ediliyor.
Uzatmayayım, bu ayrıntıların daha fazlasını okudunuz zaten.
Bence o pilotu gerçekten korumaya almalıyız, milletçe kendisine çok şey borçlu olduğumuz açık. Çünkü MİT ve Genelkurmay’ın TBMM Komisyonuna gönderdiği bilgileri okuduktan sonra, eğer darbeciler planlandığı gibi 16 Temmuz sabaha karşı 03’te harekete geçseymiş neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Ama şu sorular akla takılıyor ister istemez:
- Velev ki ihbar sadece MİT Müsteşarı Fidan’ın kaçırılacağı üzerine gelmiş olsun… MİT Müsteşarının, hem de Silahlı Kuvvetler içinden bir grup tarafından MİT karargâhı helikopterle gelecek komandolar tarafından basılarak kaçırılacağı önemsiz bir ihbar mıdır ki Başbakan Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan anında haberdar edilmiyor?
- MİT Müsteşarı Fidan’ın, Genelkurmay Başkanı Akar’ın da bilgisi dahilinde Marmaris’te tatil yapan Erdoğan’a ulaşmaya çalıştığı, ancak koruma müdürüyle görüştüğü bilgisi bütün kaynaklardan doğrulanıyor. Fidan koruma müdürüne “Durum nasıl, olağanüstü bir şey var mı?” diye sormuş sadece, ifadelere bakacak olursak. Başbakan Yıldırım ise hiç aranmamış, kendi ifadesi. Burada eksik kalan bir şeyler yok mu?
- Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak’ı Güvercinlik üssüne teftişe gönderdiğini beyan ediyor Orgeneral Akar. Darbeye kalkışan, emir komuta zincirini kıran hainlerin komutan oradayken harekete geçecekleri mi bekleniyordu ki olağandışı bir hareket gözlenmediği rapor edildi?
Ama bir kez Fethullahçıların darbe yapmaya cüret edemeyeceği gibi bir saptama yaptıysanız, tabii onların emir komuta zincirini kırmayacağını, vereceğiniz her emrin anında yerine getirileceğini de var saymış oluyorsunuz. Hava, Deniz ve Jandarma komutanlarına neden haber verilmediğini onların neden acilen karargâhta toplantıya çağırılmamış olduğunu da açıklıyor bu “kimse beklemiyordu” ifadesi.
Sonuç ortada. Yazarken dahi üzüntü duyuyorum: Genelkurmay Başkanı, makamında alnına silah dayayarak “hareket özgürlüğünün kısıtlanmasını” sağlayan kişinin kendi yaveri [Yarbay Levent Türkkan] olduğunu söylüyor. Karargâhında görevli Tümgeneral Mehmet Dişli’nin adını veriyor ama diğer yandan “FETÖ en üst seviyede risk” olarak tanımlanmıştır, “ciddi ve titiz çalışmalar yapılmıştır” diyor. Kimse kusura bakmasın, lütfen Akar da bakmasın ama ciddi ve titiz çalışma yapılmış hali buysa, acaba yapılmamış hali nice olurdu?
15 Temmuz darbe girişimi Türk Silahlı Kuvvetlere dair bazı kabullerin sarsılmasına, moda deyimle tabuların yıkılmasına neden oldu. Genelkurmay Başkanı Akar’ın Komisyona cevabı sonrasında bunu daha net yazabilir durumdayız:
- Vatandaşın kahramanlığına güvenip disipliniyle övünç duyduğu, NATO’nun ikinci büyük silahlı gücü Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir-komuta zincirinde ciddi açıklar olduğu artık görülüyor. O kadar ki koca koca generallerin, albayların, yarbayların, kendi üstlerinden değil, “abi” diye, “imam” diye bildikleri bir takım yasadışı örgüt üyesi sivillerden, ne bileyim örneğin TRT’deki bir memurun, mahalledeki bir esnafın emir ve talimatıyla hareket ettiği anlaşılıyor. Bu durum itirafçı olan Fethullahçı subayların (dün Sedat Ergin’in gayet yerinde ifadesiyle) o abiden bu abiye “zimmetlendiği” tablosunu açıklamak kolay değil.
- Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretisiyle hareket etmesi hem içerideki hem dışarıdaki malum çevreler tarafından hep eleştiri konusu yapılagelmiştir. Oysa bu durumun artık yalnızca bir vitrinden ibaret kaldığını, bazı subayların kendilerini Kemalist göstererek aslında dini duyguları sömürülerek harekete geçirilen yasadışı bir örgütlenme adına faaliyet göstermekte oldukları da anlaşılmış bulunuyor.
- Belki de en üzücüsü, Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinde tehdit değerlendirmesi, mevcut durum muhakemesi ve tehdidi en kısa zamanda bertaraf edecek gerekli tedbirleri sürat ve kararlılıkla alıp uygulayacak entelektüel birikimde açıklar bulunduğu kuşkusu ortaya çıkmış bulunuyor.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 15 Temmuz dersleri ışığında öğrenci ve personel alımından müfredat ve eğitime, emir-komuta zincirinden terfi-tayin ilkelerine dek ciddi bir yeniden yapılanma içine girmesi gereğinin tartışılması gerekiyor.
TBMM Komisyonu, kuruluşundan işleyişine dek pek çok bakımdan eleştirildi, ben de bu eleştirilerin bir kısmına katılıyorum. Ancak MİT ve Genelkurmay’dan gelen –sözlü olmasa dahi- yazılı ifadeler bile 15 Temmuz hakkında hem bazı bilinmeyenleri bize gösterdi, hem de yeni sorular sormamıza imkân tanıdı. Mutlaka yetersiz, ama yine de yararı görülüyor.
Bu sorular üzerine getirilen eleştirilere yapıcı yaklaşmak ülkenin ve insanların, hepimizin yararına olacaktır.
Paylaş