Batı ve liberaller neden yanıldı?

Uluslararası bir mali kuruluş adına yıllardır Türkiye’ye gelip giden, yetkililerle görüşen ve Türkiye’deki yatırım ortamındaki risk ve fırsatları yakından izleyen bir analist ile konuşuyordum.

Haberin Devamı

“Hayal kırıklığı” içindeydi.

Çünkü İstanbul’da yine finans dünyasından karar alıcı mevkideki insanlarla konuşurken bir şeyi fark etmişti. Onun bir risk unsuru olarak gördüğü, Türkiye’deki basın özgürlüğünün durumunu Türk yatırımcılara göre ciddi bir sorun değildi. Hatta her birine tek tek bu soruyu sormuş, ama doğru dürüst bir karşılık alamamıştı. Oysa o da gazete okuyordu ve Türkiye’de saldırıya uğrayan, yargılanan hapse giren gazetecilerden, gazetecilere açılan hakaret davalarına dek o alandaki gelişmeleri izliyordu.


Türk yatırımcıyla Batılı yatırımcı arasındaki fark şuydu. Türk yatırımcı, karşısında güç kaynağı olarak bir kişiyi görüp, ona ulaşmak için her yolu deneyip onunla el sıkışıp iş bitirmeyi, günlük çıkarları açısından uygun buluyor ve duruma uyum sağlıyordu. O güç kaynağı “Evet” değil de “Hayır” dediğinde, artık o işin olmayacağını, hakkını aramak için bağımsız kararına güvenecek mahkeme, uğradığı haksızlığı özgürce duyuracak basın kalmayabileceğini aklına bile getirmiyordu.

Haberin Devamı


Yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü o nedenle işleyen demokrasilerin olduğu gibi sağlıklı ekonomilerin de teminatı idi ve Batıda bu nedenle de değer veriliyordu; her ikisi de bir gün herkese lazım olabilirdi.


Ali Babacan, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olduğu dönemde, o nedenle Türkiye’ye daha çok ve daha kalıcı yabancı sermaye çekebilmek için öncelikle ciddi bir yargı reformu gerektiğini, şeffaflık gerektiğini söyleyip duruyordu.


Babacan’ın bu vurguyu yapmaya başladığı 2012 yılından itibaren yargının durumu daha iyiye gitmiş değil, en son MHP tartışmalarında görüldüğü üzere, yargının siyasallaşması iddiaları daha da artıyor. Basın özgürlüğü liginde de irtifa kaybediyoruz. Babacan’ın ise Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gidişi ardından 22 Mayıs ardından kurulacak yeni ekonomi ekibi içinde yer bulacağı kuşkulu, yer almak isteyeceği de öyle.


Yeni ekonomi ekibinin de, yeni AK Parti genel başkanı ve başbakan gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tam onayıyla kurulacağından bir kuşku yok.


Bu durum içeride (başta CHP tarafından)  olduğu gibi dışarıda da Türkiye’de gücün tek elde toplanacağı ve denge ve denetleme sistemine tabi olmayacağı, özetle tek adam sistemine gideceği eleştirilerine neden oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık “Diktatör böyle mi olur?” demek zorunda hissediyor kendisini ve bu duruma kızıyor.

Haberin Devamı


Kızmakta haklı bir yani olabilir, çünkü Erdoğan, özellikle de 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden itibaren, yürütmenin tek hâkimi olacak ve işine fazla karışılmayacak bir başkanlık sistemini istediğini hep açıkça söyledi, kimseyi kandırmadı.


Bu konuda gerçekleri görmek istemeyenler, Erdoğan’ın ne dediğini duymazdan gelenler, ya da daha basiti, anlamayanlar Türkiye’nin Batılı dost ve müttefikleri ile Türkiye’de “liberal” diye adlandırılmak hoşlarına giden iş, üniversite ve medya çevreleri oldu. 2010 halkoylamasında “Yetmez ama evet” sloganı böyle doğdu.


Şimdi en çok şikâyet eden onlar. Erdoğan nasıl Fethullah Gülen ve cemaati tarafından kandırıldığını söylüyorsa, onlar da “Böyle bilmiyorduk, aldatıldık” diyorlar. Oysa Erdoğan, az önce de yazdım, güçlü başkanlık sistemi konusunda kimseyi ne kandırdı, ne yalan söyledi, hep açık konuştu.

Haberin Devamı


Daha 2009 yılında Erdoğan’ın Türkiye’sini laik, demokratik yapısı, reformları ve serbest ekonomisiyle İslam dünyasına örnek gösteren ABD Başkanı Barack Obama şimdi neden her tarafa “Mecburiyetten çalışıyoruz” sinyalleri yayıyor? Obama gibi, mesela Almanya Başbakanı Angela Merkel de kendi ülkesinin ve siyasetçi olarak şahsının çıkarları için Erdoğan ve Türk hükümetiyle işbirliği yapmak zorunda olduğunu biliyor. Bunu Erdoğan da biliyor ve hak ve özgürlükler konusundaki eleştirileri dikkate dahi almıyor, “Kendinize bakın” diyor.


Batılı liderler ve bizde kendilerine liberal denilmesinden hoşlananlar nerede yanıldı biliyor musunuz?


Türkiye’de demokrasinin sağlıklı işleyişi önündeki tek sorunun, askerin siyasi iştahı olduğu teşhisinde yanıldılar. O bir sorundu, ama tek sorun o değildi. Bugün içeride ve dışarıda askerin siyasete müdahale ettiğini söyleyen kimse kalmadı, en azından şu anda yok. Ama demokrasimizin kalitesi de ortada.

Haberin Devamı


Yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü sadece sağlıklı işleyen demokrasilerin değil, sağlıklı işleyen ekonomilerin de vaz geçilmez parçasıdır, öyle olmak zorundadır. Bugün günlük çıkarları nedeniyle bu gerçeği görmezden gelenler, ya da sorun olmadığını düşünenler yarın ona muhtaç kalabilir.


Yazarın Tüm Yazıları