Paylaş
Bunun üzerine Yıldırım'ın Ankara'dan hareketi erkene alınarak 7 Kasım öğleden sonra ya da akşam saatlerinde Pence ile görüşme imkanı sağlandı.
Ancak bu son dakika gelişmesi öncesindeki gelişmeler Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerilime dair olumlu işaretler verdi.
Dün akşam saatlerinde gelen vize kısıtlamalarının gevşetildiği haberi, Merkez Bankasının müdahalesine rağmen ABD dolarındaki önlenemeyen yükselişin yönünü çevirmeye yetti.
Bunu takiben Ankara’daki ABD Büyükelçiliği'nden yapılan yazılı açıklamadaysa bu kararın Türk yetkililerin halen başka bir ABD misyonu çalışanı aleyhine açılmış soruşturma bulunmadığı güvencesi üzerine verildiği bildirildi. Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamadaysa artık hiç bir Amerikan misyonu çalışanının soruşturulmayacağına dair güvence verilmemiş olduğu bildirildi; yargı bağımsızdı.
Bu gelişmede son günlerde Amerikalı mevkidaşı Rex Tillerson ile birkaç telefon görüşmesi yapan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun çabaları rol oynamış olabilir, henüz resmen açıklanmasa da..
Hatırlanacağı üzere ABD yönetimi Türkiye’deki temsilciliklerindeki vize işlemlerini İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz’un Fethullahçılarla işbirliği yaptığı kuşkusuyla tutuklanması üzerine kısıtlamıştı. Bu orantısız tepki, Amerikalılar tarafından, Topuz’un son otuz yıldır görevi gereği irtibatta bulunduğu kişiler arasında yasa dışı işlere karışanlar olmasından sorumlu olamayacağı, eğer sorumluluğu varsa da bunun kanıtlarının kendilerine gösterilmesi taleplerine karşılık verilmemesi şeklinde açıklanmıştı. Topuz’dan önce de ABD’nin Adana Konsolosluğu çalışanı Hamza Uluçay, yasa dışı PKK ile irtibatı olduğu kuşkusuyla tutuklanmıştı.
Yıldırım’ın Pence ile buluşması öncesi yaşanan bu gelişme belki sert rüzgârları bir nebze olsun yumuşatabilir ama buzları kırmaya yeteceğe benzemiyor. Çünkü arada çok sorun var ve bu sorunların Yıldırım-Pence görüşmesiyle sihirli değnekle dokunmuşçasına çözülemeyeceğini Yıldırım da biliyor.
Örneğin Yıldırım görüşme sırasında Başkan Yardımcısı'nın kendisi gibi Evangelist kiliseye bağlı Amerikalı rahip Andrew Brunson’un İzmir’de Fethullahçılıktan tutuklu bulunmasını gündeme getirebileceğini biliyor. Konu daha önce Eylül ayında Başkan Donald Trump tarafından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşmesi sırasında gündeme getirilmiş, Erdoğan da ona tıpkı Gülen meselesini açtığında aldığı “Bağımsız yargının işi” yanıtını vermişti. Ancak Erdoğan’ın daha sonra bir konuşmasında “Ver papazı, al papazı” söylemi hukuk ile siyasetin birbiri içine geçtiği bir alan ortaya çıkarmıştı. Nitekim Büyükada’da tutuklanan Alman insan hakları savunucusunun tahliyesi Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel tarafından eski Başbakanları Gerhard Schöder’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesine ilintilenmiş, sözcü İbrahim Kalın bu iddiayı yalanlamıştı.
Bir de Türkiye’nin hava savunması için Ruslarla S-400 sistemi üzerine görüşmesi var.
Tabii bunlar Amerikan tarafının sorunları..
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümetinin dile getirdiği Gülen’in durumu dışında üç sorun daha var.
Bunların başında ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ile yaptığı işbirliği var.
Bunun yanı sıra Erdoğan’ın korumaları aleyhine ABD topraklarında zor kullanarak protestocuları dağıtmak suçlamasıyla yargılanmak üzere verilen tutuklama kararı ve Reza Zarrab davası var. Bu davada Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla da tutuklu yargılanıyor ve eski ekonomi bakanı Zafer Çağlayan hakkında Amerikan mahkemesince verilmiş bir tutuklama kararı da bulunuyor; davanın bir sonraki duruşması ise yaklaşık yirmi gün sonra 27 Kasım’da görülecek.
Pence ile görüşeceği esnada ABD Başkanı Trump ve Dışişleri Bakanı Tillerson’un Çin seyahatinde bulunması nedense –üstelik AK Parti çizgisine yakın- bazı yorumcuların Yıldırım’ın ziyaretini olduğundan daha az önemde göstermesine yol açtı.
Oysa burada bir diplomatik hassasiyet var.
Erdoğan ile Trump arasında iletişim kanallarının Eylül’deki görüşmeden bu yana, özellikle son krizden beri pek iyi işlemediği bir sır değil.
Bir numaralar arasında iletişim hatlarının iyi işlemediği ortamda –Dışişleri bakanları teknik konularda bir esneklik sağlamışken- siyasi konuların iki numaralar arasında ve daha önemlisi tek kanal üzerinden konuşulması imkânı doğmuş bulunuyor.
Evet, Yıldırım’a Çavuşoğlu’nun yanı sıra ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Enerji Bakanı Berat Albayrak da eşlik ediyor ama özellikle Şimşek ve Albayrak’ın işi daha çok New York’ta yatırımcılarla olacak. Çavuşoğlu’nun da New York’ta BM Genel Sekreteri ile Başbakan'ın görüşmesi gibi bir görevi daha var. Ama siyasi konular, başka kanal olmadan Yıldırım ve Pence arasında konuşulacak; üzerinde çalışılacak zemin bu.
Bu imkânın her iki tarafça da iyi değerlendirilmesi ve üst düzey siyasi diyalog kanalının tamir edilip yenilenmesi gerekiyor.
Tabii bu arada her iki ülke mahkemelerince alınacak yeni kararların ilişkilerin seyrini olumlu ya da olumsuz yönde değiştirebileceğini unutmamak gerekiyor.
Paylaş