Paylaş
Adı; Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları. Verileri iyi değerlendirip popülizmden uzak, doğru tespitler yapıp, gerçek teşhisler koymamız gerekiyor. Araştırmanın belli başlı sonuçları şunlar :
BENİM PARTİLİM İYİ, SENİNKİ KÖTÜ
Anketi cevaplayan katılımcılar bu araştırmada kimi ‘iyi’ sıfatların tamamını desteklediği partinin taraftarlarına uygun görüyor - ki bu durum son derece normal sayılabilir aslında - . Mesela kişi kendisinin ve partililerinin yüzde 92’sini ülkenin yararına çalışan, yüzde 91’ini vatansever bireylerden oluştuğunu ifade ediyor. Buna göre partililerinin yüzde 90’ı onurlu, yüzde 84’ü zeki, yüzde 83’ü cömert ve açık fikirli olarak niteleniyor. Cevaplar bu yönde. Öte yandan bütün ‘kötü’ olarak nitelendirebileceğimiz sıfatlar da “diğer” parti taraftarlarının özelliği olarak sayılıyor. Aslında gerçek sorun da burada. Soruları cevaplayan kişi diğer parti yandaşının yani karşı tarafın yüzde 86’sının ülkeye tehdit oluşturduğunu düşünürken, yüzde 84’ü bencil ve ikiyüzlü, yüzde 83’ü zalim, yüzde 80’i kibirli, yüzde 74’ü de bağnaz olarak nitelenebiliyor. Bu sonuçlara bakılırsa biz ve öteki ayrımı derin bir şekilde hissedilmekte.
“ÖTEKİYLE KOMŞU OLMAM, KIZ DAHİ VERMEM!”
Gelelim sosyal ilişkilere. Katılımcıların %79’u kızlarının en uzak hissettikleri partinin taraftarlarından biriyle evlenmesini istemiyor. %74’lük bir kesim o partinin taraftarlarından biriyle iş yapmak istemiyor. Komşu olarak istemeyenlerin oranı da var. O da yüzde 70. Çocuklarının o partinin taraftarlarından birinin çocuklarıyla oynamasını istemeyenlerin oranı da yüzde 68. Hiç anımsanmayacak ciddi ciddi üzerinde durulması gereken veriler bunlar. Görüşülenlerin %47’si kendilerini en uzak hissettikleri parti taraftarlarının yürüyüş yapmasına olumsuz yaklaşıyor. %44’lük bir kesim o grubun toplantı düzenlemesini, %43’lük bir kesim de basın açıklaması yapmasını onaylamıyor. Diğer grubun telefonlarının dinlenmesini onaylayanların oranı da %50. Buyurun size bir fay hattı daha. Bu sonuçları okurken aklıma Voltaire’nin yüzyıllar öncesinden söylediği ders kitaplarında okutulması gereken o veciz sözü geldi aklıma : "Düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim.” Adeta bir demokrasi dersi veriyor bu sözüyle düşünür. Fakat araştırmanın verileri bu sözün tam aksine.
YA TWİTTER, FACEBOOK ?
Sosyal medya kullanımına yönelik sonuçlar da var araştırmada. Mesela, internete erişimi olan kişiler arasında Twitter hesabı olanların oranı %33. Twitter kullanıcılarının %15’i Twitter’ı siyasi görüşlerini sık sık paylaşmak için kullanıyor. Yaklaşık yarısı ise Twitter’da siyasi görüşlerini paylaşmıyor. Twitter kullanıcılarının yüzde 60’ı takip ettikleri kişilerin siyasi görüşlerinin kendi siyasi görüşleriyle uyumlu olduğunu söylemekte. Facebook kullanan %87’lik internet kullanıcısı için de durum Twitter aleminden farklı değil. Siyasi görüşlerini Facebook’ta paylaşanların oranı %7 ve %56’lık bir kesim bu mecrada siyasi görüşlerini paylaşmıyor.
BENZER NOKTALAR DA VAR ?
En geniş ortak alan yani kutuplaşılmamış alan Suriyeliler’in ülkelerine geri dönmesi konusu. İşte bu mevzu en geniş ortaklığın olduğu alan olarak öne çıkıyor. Bu konuda parti tabanları hemen hemen aynı fikirde. Bununla beraber, ABD sağ-sol, muhafazakar Atatürkçü, Ulusalcı fark etmez tüm parti tabanları için en büyük tehdit olarak görülmekte. AB üyeliği referandumunda en yüksek ‘evet’ oranı yüzde 49 ile HDP taraftarları tarafından ifade edilirken; en düşük ‘evet’ oranı yüzde 20 ile MHP tabanında görülmekte. Bu alanlar da benzerliklerimizin olduğu alanlar.
HOŞGÖRÜMÜZ ARTMALI
Özellikle Afrin’e yönelik olarak gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekatı’nın sürdüğü şu günlerde milletçe farklılıklarımızı, partidaşlığımızı, kutuplaşmalarımızı bir kenara iteleyip bir olmalı, birlik olmalı, kenetlenmeliyiz. Oradaki Mehmetçiğimiz’in tartışmaya, kavgaya ihtiyacı yok. Morale ihtiyacı var. Bu gerçekle hareket edersek farklılıklarımız, düşünce farklılıklarımız zenginlik olarak görülür. Aksi halde kutuplaşmayı daha da derinleştirir. Aman dikkat!
*Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin GMF (Marshall Fonu) ve Karadeniz İşbirliği Fonu Desteği ile yapıldı. Projenin yürütücüleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç.Dr. Emre Erdoğan ile Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci. Araştırma, Kasım – Aralık 2017 tarihlerinde, Türkiye’nin 18 yaş üstü nüfusunu temsil eden, 16 ilde yaşayan 2004 kişiyle yüz yüze görüşmeler gerçekleştirildi.
****
KENTLİ BİR OCAKBAŞI, AİLA
Anlı şanlı ocakbaşı kültürümüzün cadde üstü mekanlarından, sokak aralarından çıkıp yani bi’anlamda yerellikten uzaklaşıp globale seslenen 5 yıldızlı otel restaurantlarında boy göstermesi anlaşılabilir bir durum. Turizmin şekillenmesi, gurme turizminin iddialı boyutlara ulaşması ya da çok daha değişik nedenler sıralayın fark etmez. Ben bu yeni akımı çok seviyorum. Lokal belki lokalliğinde kalmalı evet ama yeme-içme kültürümüzdeki bu yeni akıma da şapka çıkarılmalı. Günümüz dünyasının yeni trendi özellikle İstanbul’da ardı ardına açılan modern ve çağdaş meyhaneler. Fazlasıyla tuttu diyebilirim. İşte bu seriye Mecidiyeköy’de eski Ali Sami Yen Stadyumu arazisine yapılan Fairmont Quasar İstanbul Hotel’in içinde yer alan Aila Restaurant da katıldı. Menü içeriği oldukça zengin zira Anadolu mutfağının dört bir yanından doyumsuz lezzetleri, yöresel malzemeler kullanılarak ve yenilikçi bir yorumla hazırlanıp sunuluyor. Tam anlamıyla şahane. Yan odanızda en az Mısır Çarşısı’nın büyülü ve enfes havası kadar rengarenk baharatlarının bulunduğu Baharat Kütüphanesi’nin varlığını bilmek dahi apayrı bir haz.
MUTFAKTA UMUT KARAKUŞ İMZASI VAR
Dış modern mimarisine uyumlu geleneksel motiflerle bezeli iç mimarisi de Aila’yı bambaşka bir yere taşıyor açıkçası. Son dönemde memlekete gelen turistin Arap ve Körfez sermayeli ülkelerden oldukları düşünülürse bu da mekan için son derece çekici bir ayrıntı. Ha bir de yüksek tavan unsuru mekana ferahlık katıyor ki bu da son derece önemli. Burası son derece şık ve kentli bir ocakbaşı. Özel meze barı da takdire şayan zira şef Umut Karakuş’un dokunuşları fazlasıyla hissediliyor. Mezelerden tercihim elbetteki humus. Muhammara ve tabulenin lezzeti de tadılmalı derim. Pastırma turşusu ve ciğer sofranızın olmazsa olmazı. Ben hafta sonu gittiğimde sahnede Aslı Köse ve grubu vardı. ‘Ajda Pekkan Tribute’ ile neredeyse hepimizin sevgilisi Süperstar’a saygı niteliğinde bir gece yaşadık diyebilirim. Tamamı Ajda Pekkan şarkılarıyla süslenen gecede 16 Şubat Cuma akşamı da genç caz yorumcusu Su İdil sahne alacak.
Paylaş