Murat Güloğlu

Çığır açan elektrikli otobüsler yollarda

15 Aralık 2017
Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Türkiye’miz yepyeni bir gururun altına imza attı. Şahane bir hadise bu.

Yerli otomobil üretim girişimi bir yana, memleketimizin önde gelen otomotiv şirketlerinden Temsa, tüm yazılımı ve tasarımı Türk mühendisler tarafından geliştirilen aracını görücüye çıkardı. Yeni çağın araçları bunlar dostlarım. Özellikle kentlerin tam anlamıyla gereksinimi.

Temsa ‘nın ürettiği MD9 electriCITY model elektrikli otobüsün koltuklarına oturup da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaptıklarını ve yapacaklarını anlatan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın gururu ve keyfi gözlerinden, davranışlarından, yüz hatlarından okunuyordu. İşte Türk girişimcinin, iş insanının, yazılımcısından, mühendisine, işçisine geldiği şahane nokta bu. Tam bir gurur tablosu.

Ekonomi Bakanlığı koordinasyonuyla, Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin düzenlediği 6. Türkiye İnovasyon ve Girişimcilik Haftası’ na damgasını vuran bir haberdi bu elektrikli otobüs haberi.

Harbiye’den Yıldız Sarayı’na kadar otobüsün performansını test eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindekiler hayli mutlu ve gururlu görünüyorlardı. Nasıl olmasın ki! Temsa’nın dünya çapında geldiği nokta çok önemli zira. Rakamlara bakar mısınız; bugün ABD pazarında dördüncü konumda bulunuyorlarmış. Toplam ihracatı da 12 bine yakın. Türkiye için tam bir onur tablosudur bu.

 

PAHALI AKARYAKIT MASRAFINA SON

Şehirlerimiz bu öncü girişimlere muhtaç. Elektrikli otobüsler toplu taşıma bünyesine eklenirse gürültü ve hava kirliliği artık nihayetlenecek bu bir. İki, zam üstüne zam gelen motorin kullanılmayacağından yakıt masrafları da bir hayli aşağı çekilecek. Bu yepyeni teknolojiyle donanımlanmış otobüsler, duraklarda veya son duraklarda kısa şarjlar yapılarak güzergâhını tamamlayabilecek.

Yazının Devamını Oku

Şanlıurfa’da tarih yeniden canlanıyor

12 Aralık 2017
Doğu’nun kadim kentlerinden Şanlıurfa’daydım hafta sonu. Peygamberler şehri olarak nam salmış bu kutsal kentte yaşamın nasıl akıp gittiğine tanıklık ettim.

İnsanıyla, doğasıyla, Balıklıgöl’ü, Harran’ı, sıra geceleri, Göbeklitepe’siyle uygarlıkların boy gösterdiği muhteşem ötesi bir kent burası. Yeryüzündeki ilk tapınağın dolayısıyla da ilk inancın merkezi olan Göbeklitepe’de başlayan 12 bin yıllık bir zenginlikten söz açıyorum dostlar. Günümüze kadar bilinen en eski yapıt ve tapınaktan 7500 yıl daha eskiye ait Göbeklitepe. Ayrıca yerleşik hayata geçişi temsil eden kültür bitkisi buğdayın atasına da Göbeklitepe eteklerinde rastlanıyor. İnşa edildikten bin yıl sonra üstleri insanlar tarafından kapatılarak gömülen bu tapınaklar şimdilerde yeniden gün ışığına çıkıyor. Göbeklitepe’nin şaşırtan zenginliği ile harmanlanmış kentin mutfak zenginliğiyle dünyanın sayılı gastronomi merkezlerinden biri olmaya aday Şanlıurfa. Kent, geçtiğimiz hafta sonu Şanlıurfa Valiliği, Büyükşehir Belediyesi ve Karacadağ Kalkınma Ajansı işbirliğinde düzenlen “Gelenek ve Gelecek” – Şanlıurfa Uluslararası Mutfak Atölyesi etkinliğine ev sahipliği yaptı.

Göbeklitepe’den günümüze kadim mutfak kültürü

“Şanlıurfa’da Tarih Yeniden Canlanıyor” projesi kapsamında kentin yiyecek - içecek sektörü temsilcilerine yönelik gerçekleştirilen “Gelenek ve Gelecek” - Şanlıurfa Uluslararası Mutfak Atölyesi, Şanlıurfa mutfağının yerelden evrensele açılmasında önemli adımlardan biri. Birbirinden ünlü usta şeflerin gastroshowları ve mutfak atölyeleri katılanlara unutulmaz anlar ve tatlar yaşattı. Mesela etkinlikte, ünlü şefler Urfa’nın geleneksel but sarması ve isot salatasını yorumladı. “ 3 Şef 3 Yorum” başlıklı gastroshowa tanıklık etmenizi isterdim gerçekten de. Dünyamızın en ünlü aşçılık okullarından Le Cordon Bleu ve Özyeğin Üniversitesi eğitmen şeflerinden ünlü Fransız şef Arnaud DeClercq, TV programlarından çok iyi tanıdığımız Hazer Amani şef ve Şanlıurfalı yerel şef Hatice İnan’ın eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği gastroshow, Şanlıurfa mutfağının yerelden evrensele açılması anlamında çok önemli adımlardan biri oldu. Etkinlik boyunca, kadim mutfak kültürünün ulusal ve gastronomi turizmi bağlamındaki önemine dikkat çekildi. Yöre mutfağının gelenekselliğinin modern çağın bilgisi ile harmanlanarak gelecek nesillere aktarılması ve en nihayetinde Şanlıurfa’nın dünyadaki en önemli turizm trendi olan gastronomi turizmi alanında rekabet gücünün artırılmasına katkıda bulunuldu.

Cevahir Han, bir mücevher adeta

Etkinliklerin merkezi Şanlıurfa denilince akıllara gelen en önemli mekanlardan Cevahir Han’dı. Şanlıurfa’da Tarih Yeniden Canlanıyor Projesi’nin Takım Lideri Mary McKeon kente ve yerelliğine güvenen önemli bir isim. Şanlıurfa’daki en önemli turizm değerlerinden olan gastronomi özelinde sektör paydaşlarının büyüme potansiyelini ve rekabet edebilirliğini artıracağının altını çiziyor.  Karacadağ Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. Hasan Maral da projeye en çok güvenen isimlerden. Özellikle Suriye’deki iç savaştan mülteci anlamında fazlasıyla etkilenen Şanlıurfa’nın turizmin canlandırılması için çok önemli bir fırsat olarak görülüyor, “Şanlıurfa’da Tarih Yeniden Canlanıyor” projesi. Projenin en önemli ayağını Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi oluşturuyor. Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Emin Özçınar’a göre, Göbeklitepe nasıl ki tarihin yeniden yazılmasına vesile oldu, Şanlıurfa mutfağı da bitki örtüsünden, tarım ürünlerinden ve binlerce yıllık kültüre beşiklik etmesinden getirdiği zenginliğiyle dünyanın mutfak kültürüne ve damak zevkine kaynak olacak. Son derece önemli tespitler bunlar. Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili İsa Kızıldemir kentin zenginliğini, gelecek nesillere aktarmanın gayreti içinde. Çalışmaları hep bu yönde. Zaten geçmişi koruyan anlayış sokaklardan caddelere kendisini öyle güzel hissettiriyor ki, kentin değişen modernleşen yüzünü görmek sizi ‘acaba geçmiş elden gidiyor mu’ diye kaygılandıramıyor bile. Bu son derece güzel bir yaklaşım.

Yazının Devamını Oku

Neşeli Oda’dan yine şahane hareket!

8 Aralık 2017
24 duyarlı arkadaş ya da iyilik meleklerinin omuz omuza vererek kurduğu şahane bir yapıdan söz açmak istiyorum.

Adı ‘Neşeli Oda’. Aralık 19 ‘da, Salı günü yani, tüm gelir tastamam Kanserli Çocuklara Umut Vakfı KAÇUV’a verilecek, bir yılbaşı partisi düzenleyecekler. İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Shangri-La Bosphorus bu partinin mekanı olacak. Jimmie Wilson, Dj.Hakan Kabil, Giselle Tavilson, Murat Dalkılıç gibi isimlerle tam bir parti olacak anlayacağınız.

Dediğim gibi tüm geliri kanserli evlatlarımız için harcanacak. Bilet fiyatı 100 TL. Biletler on-line olarak da temin edilmekte. ‘Neşeli Oda’ ekibinin yaptığı tam tabiriyle muhteşem. Neden ‘neşeli oda’ peki ? Cevabı gayet basit: KAÇUV bünyesinde tedavi gören kanserli çocuklarımızın onkoloji servisindeki duvarlarını grafitiyle süslemelerinden geliyor isimleri. Daha da önemlisi topladıkları yardımla Kaçuv’un Aile Evleri’nin elektrik, su, doğalgaz, mutfak masrafları gibi  giderlerini karşılıyorlar, gerekli tıbbi malzemeleri ediniyorlar, mesela mikroskop, mesela görüntüleme cihazı alıyorlar ve geleceğimiz yavrularımızın tedavisinde katkıda bulunuyorlarmış.

Hastalık sürecinde en önemlisi pozitif psikoloji yani motivasyon. Tüm bu yardımlara sonsuz sevginizi de eklediniz mi sağlıklı bir motivasyonla kanserli çocuklarımız neşeli neşeli hastalığı atlatıyorlar. Gerçekten göz yaşartıcı bir iyilik hareketi bu. Bu gönüllülüğe destek veren bütün arkadaşlarımı tek tek selamlıyorum. O nedenledir ki 100 TL’ye bilet alıp 19 Aralık Salı akşamı düzenlenecek partiye katılıp, kanser tedavisi gören evlatlarımıza yardım etmek boynumuzun borcudur. Haydi Türkiyem, iyilik için adım atalım.

SİBER ZORBA OLMA! #farkinavar

Birlikte iyi bir gelecek kurmalıyız dostlar. Bireylerimizle, kurumlarımızla sosyal medyadaki zorbalıklara, nezaketsizliklere hep beraber dur demeli, diyebilmeliyiz. İşte o nedenledir ki fevkalade önemsediğim bir kampanya hayata geçme aşamasında çok şükür ki. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ile Samsung Electronics Türkiye şahane bir işbirliğini hayata geçiriyorlar. Devletten ve özelden bu iki güzide ve duyarlı kurum siber zorbalığa karşı “Siber Zorba Olma! #farkinavar” hareketini başlatıyor. Çocuklarımızın, gençlerimizin ve ailelerimizin siber zorbalığa karşı bilinçlendirilmesi amacıyla yıl boyunca verilecek eğitimlerin yanı sıra 13 Aralık Çarşamba günü sosyal medya hareketi de başlatılıyor. Elektronik ortamda bir birey veya grubun, diğerlerine yönelik kasıtlı biçimde gerçekleştirdiği aşağılama, iftira, dedikodu, taciz, tehdit, utandırma ve dışlama gibi rahatsızlık verici eylemleri ifade eden “siber zorbalık” kavramı her gün binlerce çocuk ve gencin fiziksel ve psikolojik zarar görmesine sebep oluyor ne yazık ki. Bu kampanya dahilinde pilot 20 okul ile başlayacak eğitimlerde çocukların, gençlerin, ailelerin ve öğretmenlerin teknolojinin kötü amaçlı kullanımına karşı farkındalıklarının ve kişilik haklarının korunması konusunda duyarlılıklarının artması hedefleniyor. Yani mesele memleket meselesi dostlarım, dikkat edelim.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’de, 30 yıldır bilimin peşinde…

5 Aralık 2017
“Bilim... yalnızca bilimdir. Ta ki onu bir amaç için kullanana kadar.” Bu veciz sözü ilham alarak yapılamayacak, başarılamayacak iş yok gibi.

Aynen öyle. Memlekette inovasyon şart dostlarım. ‘Peki inovasyon nedir kardeş ?’ diye soranlara anlatalım. İnovasyon, yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet), veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanmasıdır. Bu tanımlama uluslararası düzeyde kabul gören kaynakların başında gelen OECD ile Eurostat’ın birlikte yayınladığı Oslo Kılavuzu’ndan alınma ki hali hazırda geçerliliğini koruyor.

Geçtiğimiz günlerde dünya çapında işler çıkaran 3M ‘in İstanbul Kavacık’taki  Türkiye merkezini ziyaret ettim. Memleketimizde 30. yılını kutlayan 3M Türkiye'nin Müşteri İnovasyon Merkezi'nde onların #3MBilimi olarak tanımladığı teknolojik atılımı bizzat yerinde görme fırsatı buldum. Son yıllarda teknoloji alanında coşup giden dünyanın aslında böylesi merkezlerde şekillendiğini görmek heyecan verici kesinlikle.

 

ZIMPARA DEYİP GEÇME

Sıradan bir bebek bezinin yan bandından, bu aralar neredeyse milli meselemiz haline gelen  otomotiv endüstrisinde kullanılan cam filmlere ya da ne bileyim kaynakçı işçilerimizin dostu diyebileceğimiz speedglas kaynak başlığından, cubitron II adı verilen bildiğimiz zımparanın gelişimine kadar şekillendirilen tüm teknolojilerin ilhamını aslında gerçek hayattan alıyor olmasına tanık oldum. Hani derler ya derman derdin içinde diye! Aynen o hesap. Yeni gelişimler, teknolojik atılımlar, ihtiyaçları daha dikkatli gözlemleyen, yaşamı çok daha iyi kavrayabilmiş, inovasyona ehemmiyet veren beyinlerde. Yaptığım bilimsel keşiflerimde hadisenin netliğini daha iyi anladım. Havacılık ve uçak bakımından, mimari ve inşaata, gıda güvenliğinden trafik ve araç güvenliğine kadar ve hatta bulaşık süngerine kadar geliştirilen ve birbirleriyle bağlantılı kullanılan ürünlerin hayatımızdaki olmazsa olmaz yerini sorguladım. Buluşların ve yeniliklerin birçoğu dünyadaki insanların hayatlarını değerli bir parçası haline geldi, geliyor da. İnsanoğlunun iyiliği ve güzelliği için kullanıldığı sürece de dünyamız çok ama çok güzel olacak. Buna eminim.

 

Yazının Devamını Oku

Kendin için 1 Ara’lık

1 Aralık 2017
Bugün 1 Aralık. Önemli bir gün.

Dünya AIDS günü. Bugün, HIV enfeksiyonunun yayılması ve hastalığın artışına karşın bilincin yükseltilmesine adanmış. HIV (Human Immunodeficiency Virus ) yani İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü enfeksiyonu, etken virüsün etkisiyle bağışıklık sisteminin giderek baskılandığı kronik bir enfeksiyon hastalığı olarak değerlendirilmekte. Bugün dünyada 35 milyondan fazla kişi ne yazık ki HIV ile yaşıyor. Bugüne kadar ise 34.9 milyon kişi hayatını kaybetti. HIV ile yaşayan bireylerin test ve tedavi olması kadar korunmak da bu hastalığın önlenmesinde büyük rol oynamakta. Tüm yaş gruplarında görülme ihtimali olan HIV sıklıkla korunmasız cinsel temas yoluyla bulaşmakta. Damar içi madde kullananların ortak paylaştığı enjektörler yoluyla ya da anneden bebeğe geçebilmesiyle olmakta. Şu kesin ki HIV; tokalaşma, sarılma, öpüşme gibi eylemlerle bulaşmıyor.

HIV’Lİ BİREYİN HAYATINA DOKUNMAK…

Hastalığın farkında olmak ve bilgi sahibi olmanın yanı sıra erken tanı ve erken tedavi bulaştırıcılığı azaltmada önemli yer tutuyor. İşte “Kendin İçin 1 Ara’lık” kampanyasının da önemi bu noktada ortaya çıkıyor. Şu ana kadar tam 17 milyon kişiye ulaşan bu kampanya vesilesiyle insanımız bu hastalığa karşı artık çok daha bilinçli. 1 Aralık Dünya AIDS Günü için biraraya gelen Birleşik Krallık İstanbul Başkonsolosluğu ve GSK Türkiye yetkilileri, geçtiğimiz bir yılı kapsayan çok önemli verileri  paylaştı. Bu rakamlar bir anlamda kampanyanın bir yıllık sonucu olarak da görülebilir.

Buna göre dijital ortamda kampanyayı destekleyen kişi sayısı bir yılda 103 bin 32’ye ulaştı. Bu kapsamda sosyal medyadan 17 milyon kişiye ulaşılırken, web sayfasını bir yılda 430 bin kişi ziyaret etti. GSK Türkiye Medikal Direktörü Dr. Fulya Erman, sorumluluklarının sadece yenilikçi tedavi çözümleriyle sınırlı olmadığının altını çizmekte. Yüzbinlerce HIV pozitif bireylerin hayatına dokunabilmek son derece önemli. Hele ki böylesi kapalı kültürlerin hüküm sürdüğü coğrafyalarda!

TÜRKİYE’DE HIV GENÇLERDE ARTIYOR

Peki ya ülkemizde durum nedir? Prof. Dr. İftihar Köksal’a göre ülkemizde ölüm oranları azalmış olmakla birlikte HIV infekte vaka sayısında maalesef artış görülmekte. Son yıllarda ise hastalık genç nüfusta ciddi oranda artıyor. Yeni geliştirilen ilaçlarla birlikte doz sıklığı, ilaç sayısı azalmış, kısa ve uzun dönem yan etkileri daha az olan ilaçlar hasta uyumunu da artırmış. Prof. Dr. Deniz Gökengin de, günümüzde kullanılan antiretroviral tedaviler sayesinde HIV ile yaşayan bireylerin, HIV ile enfekte olmayanlar kadar uzun ve sağlıklı yaşaması mümkündür diyor. Geçtiğimiz yıl ülkemizde üç bin tanı konulmuş. İşin bir de psikolojik boyutu var. Doç. Dr. Asuman İnan’a göre damgalanma korkusu çok ama çok önemli. Bu korku bireylerin, test yaptırmaktan, sağlık kuruluşlarına başvurmaktan, tedavi almaktan, partnerlerini uyarmaktan kaçınmasına, dolayısıyla hastalığın geç döneminde tanı konulmasına ve yayılmasına yol açıyor. Zira enfeksiyon her yaşta, her cinsiyette, her sosyo-kültürel düzeyde görülebiliyor. Dolayısıyla cesaretli olmalı, korkmamalı, korunmalı, test yaptırmalı ve tedavi olmalı. 

Yazının Devamını Oku

Kasım’da İzmir bambaşkadır

28 Kasım 2017
İzmir’in çiçekler dağlarının arasında dolaştım hafta sonu.

Şahane havasında, püfür püfür esen rüzgarında, Kasım’ın sonu dahi olsa parıl parıl parlayan güneşinde yollarda olmanın keyfi bambaşkaydı. Hele ki Foça’sından Aliağa’sına, Menemen’inden, Bostanlı, Karşıyaka’sına zevkusefa içinde kaybolmanın tadı… Kozbeyli’de Şakir’in Yeri’nde içilen meşhur dibek kahvesinin eşsizliği… İzmir bambaşka bir iklim, bambaşka bir coğrafya o kesin. Güzelliği o İzmir’li kafasından geliyor. Ve fakat artan nüfustan biraz da olsa şikayet sesleri yükselmiyor değil hani.

Gördüğüm ve anladığım o ki özellikle İstanbullular keşfetmeye başladı İzmir’i. Kimi siyasi sebepler, kimi yerel yönetimlerin tavrından sıkılıp göçen insanlardan söz açıyorum. Anlaşılan o ki her seçim sonrası inceden inceye bir göç dalgası geliveriyor İzmir’e. Yüksek yapıların sadece bir noktada toplanıyor olması da son derece sağlıklı bir şehirciliğin sonucu. Bu da son derece güzel uygulanıyor. Sadece yazları gidip de tadına varmak ayrı ama açıkçası kış aylarının güneşi parıldarken sessizliğe bürünmüş sahillerin de tadına varmak kış aylarında daha da keyifli açıkçası. Bir hafta sonu mutlaka gitmelisiniz derim.

 

ET’İN KİTABI CÜNEYT ASAN’DAN

Cüneyt Asan etin kitabını yazdı. E başka kim yazacaktı? Tabii ki o! İşini aşkla, şevkle, zevkle yapan insanlar dünyanın neresinde olursa olsun parıl parıl parıldıyor. Zor zamanlardan geçiliyor, önlerine engeller konuluyor ama işim kompetanıysanız coşup gidiyorsunuz. Cüneyt Asan da işte böyle bir beyefendi.

Mesleği kasaplık. Yetiştirdiği başarılı öğrencileri bir yana ‘ben hala öğrenciyim’ diyen, diyebilen, bu olgunluğu gösterebilen şahane insanlardan. Kolay değil. Türkiye’de, Moskova’da, Dubai’de, Katar’da, Londra’da yüzlerce kişi Cüneyt Asan’ın tezgâhından geçti ve büyüdü. Bitmek, tükenmek bilmeyen enerjisiyle, çocukluk hayalini gerçekleştirebilmenin haklı da gururunu yaşıyor şimdilerde. Tipik Türkiye hikayesi aslında. Erzincan’da 10 çocuklu bir evin oğlu. Memleketten çıkıp gelip İstanbul’da bir gecekonduya yerleşen bir aile. Türkiye’yi hakim olduğu alanında uluslararası fuarlarda, organizasyonlarda başarıyla temsil ederken, kendi işini de büyütüp geliştirmenin peşinde. Zira Balıkesir Gönen’deki çiftlikte 20 bin dana besliyor. Çiftlik, Türkiye’deki 5 Ari çiftlikten biri. Şimdi de “Et ‘in Kitabı” nı kaleme alarak aslında bir anlamda meslekteki yolculuğunu, tecrübesini ve coşkusunu da okuyucuya ve hatta gurme damaklara anlatıyor. Et hakkında her şeyi bir de "Etin Profesörü"nden dinleyelim bakalım.

Yazının Devamını Oku

Onlar, Evimizin Sağlık Elçileri

21 Kasım 2017
ÇABA Melekleri (Çağdaş ve Bağımsız Yardımlaşma Derneği) şimdi de ‘Evimizin Sağlık Elçileri’ projesiyle sahnede.

Harikulade bir proje bu. ÇABA, elçileri vasıtasıyla “Her işin başı sağlık” diyerek bu konuda doğru bilgilenme, hastalıklardan korunma ve aile sağlığı konusunda tüm Türkiye’yi kapsayacak çalışmalar yapıyorlar. Bu sefer odak noktaları kadınlar. Kadınlarımızın ayağına giderek onları bilinçlendirme derdindeler. Nerede olurlarsa olsunlar! Anadolumuz’un dört bir yanını arşınlayarak kadınlarımızı bilgilendirmeye, bilinçlendirmeye, onları ve çevresini sağlık elçisi yapmaya baş koymuşlar. Helal olsun Çaba Derneği’ne! Gittikleri her yerde yüce gönüllü memleket insanının o sıcacık, samimi gülümsemesiyle karşılanıyorlar ve bunun hakkını fazlasıyla veriyorlar. İşte son olarak Gaziantep ’li kadınlarımızla bir araya geldiler. Ben de oradaydım. Sağlık Bakanlığı’nın onayladığı ve Sanofi Pasteur, Acıbadem Sağlık Grubu ile yerel yönetimlerin desteklediği  "Evimizin Sağlık Elçileri Projesi" eğitim toplantısında, Antep’li kadınlara sağlıklı olmanın, sağlıklı kalmanın püf noktalarını anlattıkları gibi yaşam enerjilerinin sırrını da verdiler. Olumsuzluklara karşı nasıl savaşacaklarını, bahane üretmeyip iş üretmenin motivasyonunu, toplumda daha fazla nasıl var olacaklarını anlattılar.

Her ev bir sağlık elçisi olsun

Biliyorsunuz evde biri hasta olunca, önce evin annesine başvurur. Dolayısıyla sağlık elçisi anneler ile buluşmalar düzenlemek, aile sağlığı hakkında katılımcı doktorlardan bilgiler almak, onların deneyimlerini öğrenmek, bunu yaşamlarıyla birleştirmek, eş-dostla, konu komşuyla paylaşmak son derece önemli. İşte Çaba Derneği de bu farkındalığı yaratmak için özellikle annelerimizle bir araya gelmeyi çok önemsiyor. Gaziantep’teki buluşmaya Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin de katıldı. Şahin’in, ‘bu etkinliklerin tüm Türkiye'ye etkin şekilde yayılmasını temenni ediyorum’ demesi de son derece önemliydi. Yerel yönetimlerin desteği bu tür bilgilendirme toplantılarında son derece önem arz ediyor zira. Başkan Şahin’in de dediği gibi; ‘paylaşarak, koordine olarak bütün Anadolu'nun enerjisini birleştirdiğimiz zaman, bir kadına, bir çocuğa dokunursak, onun daha sağlıklı yaşamasına fırsat verirsek bunun büyük mutluluğu var.’ Duyarlı yöneticilerin ve sağlık çalışanlarının varlığı böylesi projelere değer katıyor. Bunu bilir, bunu söylerim!

Çabacılar tüm Anadolu’ya yayılıyor!

Hedef, tabir-i caizse Anadolu'nun tamamına yayılmak. Hastalıklardan korunma konusunda anneleri bilgilendirmek ve her evde bir sağlık elçisi oluşturmak. Başta kadınlarımız olmak üzere toplumun, hastalıklardan korunma konusunda bilinçlendirilmek. Olay işte bu kadar kısa ve net.  Toplantılar Balçiçek İlter'in moderatörlüğünde gerçekleştiriliyor. Mesela Gaziantep’teki toplantıda ÇABA Başkanı Özlem Zehebi, altın kalpli Çabacılar’ı temsilen Dr. Özlem Cankurtaran ‘ın yanı sıra iş dünyamızın en sağlıklı temsilcilerinden Saadettin Saran da katıldı. Öte yandan Prof. Dr. İrem Yaluğ Ulubil, Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, Opr. Dr. Dilek Avşar ‘ın kendi alanlarında yaptıkları konuşmaların ilgiyle dinlendiği, katılımcı kadınların terletici sorulardan belliydi. Bu toplantıdan anladım ki, gerçekten şahane bir işe imza atıyor Çaba, bu dokunuşlarla. 2004’ten bu yana Türkiyemiz’in ihtiyaç duyulan her bölgesine yardım götürmeyi hedef edinmiş, eğitimde fırsat eşitliği sağlamak ve çocuklarımıza umut olmak için ter döken Çaba, ülkemizde sağlıklı nesillerin yetişmesini sağlamak için çaba sarfediyor. Görünen o ki işlerini de çok iyi yapıyorlar. Bravo Çaba’nın pırlanta kalpli, çalışkan meleklerine.

 

Yazının Devamını Oku

İbn-i Sina’nın geleneksel tıbbı

17 Kasım 2017
Sağlık alanında son günlerde konuşulan kimi yöntemler dikkatimi çekiyor.

Gittim uzmanına sordum nedir diye. İlki hacamat, ikincisi de bardak çekme. Ha bir de sülükle tedavi var ki onu sonra konuşacağız. Evet tamam tüm bu yöntemlere aşinayım ama detayları bilmiyorum. Bir de bakanlık tarafından geleneksel tedavilere yeşil ışık yakılınca tüm yollar İbn-i Sina’ya çıktı. Üstadın geleneksel tıbbi uygulamalarına daldım, gittim. Tam tabiriyle bir okyanus. 980 yılında doğan İranlı hekim ve bilim adamı İbn-i Sina, çalışmalarıyla tüm dünyayı etkileyen, eserleri Avrupa’daki tıp fakültelerinde yıllarca ders olarak okutulan çok ünlü bir hekim ve bilim adamı.

Batı kültüründe “Avicenna” olarak biliniyor. 16. ve 19. yüzyıllar arasında tüm dünyanın tıbbi referans olarak benimsediği bilim adamı; özellikle tıp, matematik, fizik, felsefe ve astronomi bilim dallarında yoğunlaşmış. Mesela batılı kaynaklarda “hekimlerin piri ve hükümdarı” olarak tanımlanır. Üstadın Tıp Kanunu (El Kanun fi’t Tıbb) adlı eseri, tıp tarihinin başyapıtlarından biri olarak kabul ediliyor. Estethica Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Akdoğan bana bu dehanın çalışmalarını ve geleneksel tıbbi uygulamalardan heyecanla söz açınca kayıtsız kalamadım araştırdıkça araştırdım.

KİŞİNİN MİZACINA GÖRE TEDAVİ

İbn-i Sina tıbbında insanlar fiziksel ve ruhsal özelliklerine göre 4 temel mizaca ayrılıyor; Demeviler, safraviler, balgamiler ve sodaviler. Doğanın 4 ana unsuru olan ateş, hava, su ve toprak da bu mizaçlarda değişik oranlarda kendini gösteriyor. Sırf bu mizacı öğrenmek için İran’da iki yıl dirsek çürütüyor tıp öğrencileri. Sadece insanların değil, organların, hastalıkların, yiyeceklerin, içeceklerin, bitkilerin, hayvanların, mevsimlerin ve yerlerin de mizacı tarif ediliyor bu tıpta.

Kişinin kendi mizacı ile bu mizaca uygun doğal unsurlar arasındaki dengenin bozulmasının hastalıklara yol açtığı kabul ediliyor. Aslolan “fiziksel ve ruhsal dengenin sağlanması”. İran’lı hekim hacamat yapmadan ya da bardak çekmeden önce öncelikle mizaç belirleniyor. Fiziksel ve ruhsal dengenin bozulmasıyla oluşan hastalıkları, bu dengeyi geri kazandırarak tedavi ediyor.

İBN-İ SİNA TIBBININ TEDAVİ ALANLARI

Yazının Devamını Oku