Yarbay Mustafa Kemal’den ‘maaşımı gönderin’ mektubu
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Atatürk'ün Sofya'da askeri ataşe ve henüz ‘‘Yarbay Mustafa Kemal Bey’’ iken 1914'ün 17 Ocak günü Osmanlı Devleti'nin güçlü adamı Cemal Paşa'ya gönderdiği ve bugün arşivimin en kıymetli belgelerinden biri olan bu mektup, bir liderin gençlik yıllarında çektiği yoklukları ve sıkıntıları her yönüyle gözler önüne seriyor.
Aylıkları gönderilmediği için parasız kalan Mustafa Kemal mektubunda ‘‘Selanik'te valide ve hemşire çırpınıyor, İstanbul'da enişte sefil sürünüyor’’ diyor ve ‘‘Adam olanlar maddi olarak küçük kalarak da vatana borçlu oldukları büyük fedakárlıkları yapmanın yolunu bulurlar!’’ diye yazıyor.
SARI saçlı ve uçuk mavi gözlü genç Türk yarbayı, Sofya sosyetesini kendisine hayran etmiştir. Sofya'da ondan daha yakışıklı bir başka yabancının olmadığına inanılmaktadır ve şehrin merkezindeki yabancılar kulübünün de gözbebeği olmuştur.
Onu, bir kıyafet balosunda, üzerinde yeniçeri elbisesiyle gören Sofyalı kadınlar, hayranlıklarını her yerde apaçık anlatmaktadırlar.
Ama, genç adam, kendisine karşı gösterilen bütün bu ilgiyi karşılıksız bırakmak zorundadır, zira beş parası yoktur. Maaşını aylardır alamamaktadır, üstelik gittiği davetlere karşılık vermesi bir yana, artık kaldığı otelin parasını bile ödeyemeyecek haldedir. İstanbul'dan beraberce geldiği bir arkadaşından borç üstüne borç alarak geçinmeye çalışmaktadır ve aklı-fikri, Selánik'te bıraktığı yaşlı annesiyle kızkardeşindedir.
32 yaşındaki yarbayın adı Mustafa Kemal'dir ve Osmanlı Devleti'nin Sofya'daki askeri ataşesidir. Her gün iş dönüşü parasızlık yüzünden şehrin merkezindeki Splandid Oteli'nin dördüncü katındaki odasına kapanmakta, davetlerde gittikçe daha az görünmektedir...
İstanbul'da iktidarı elinde bulunduran İttihat ve Terakki Partisi, onu Balkan Savaşı'nda Bulgar işgaline uğrayan Edirne'nin geri alınmasından hemen sonra, 1913'ün 27 Ekim'inde Sofya'ya askeri ataşe olarak göndermiştir. Yıllar sonra ‘‘Okyar’’ soyadını alacak ve genç Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanlık koltuğuna oturacak olan Fethi Bey de, Sofya'ya henüz büyükelçi olmuştur.
Büyükelçi ve askeri ataşe, amir-memur ilişkisinin dışında, yakın iki dosttur. Arkadaşlıkları yıllar öncesine, Manastır'daki öğrencilik yıllarına uzanmaktadır. Sofya'ya aynı günlerde gelirler. Fethi Bey büyükelçiliğin ikametgáhına, Yarbay Mustafa Kemal de Splandid Oteli'ne yerleşirler.
Ve, Mustafa Kemal, Sofya'ya gelişinin üzerinden daha iki ay geçmeden çok büyük bir derdle karşılaşır: Osmanlı maliyesi memur aylıklarını verememekte, askeri ataşelerin maaşlarını bile gönderememektedir. Genç yarbay parasızdır ve Fethi Bey'den borç alarak, zar-zor geçinebilmektedir.
Yarbay Mustafa Kemal, çareyi, İmparatorluğun iplerini elinde tutan üç liderden birinde, Nafia Nazırı yani Bayındırlık Bakanı olan Cemal Paşa'ya bir mektup yazarak yardım istemekte bulur.
Partinin diğer iki lideriyle, Enver ve Talat Paşa'larla yıldızı pek barışık değildir ama Cemal Paşa'yla aralarında bir yakınlık vardır. Uzun zamandan beri mektuplaşmakta ve biri yarbay, diğeri tuğgeneral olmasına rağmen, çatırdayan imparatorluğun geleceğini teklifsizce tartışmaktadırlar.
Yarbay Mustafa Kemal, 1914'ün 17 Ocak günü, Cemal Paşa'ya Sofya'da yaşadıklarını bütün ayrıntılarıyla yazar. Çektiği sıkıntıları anlatır, annesi ile kızkardeşinin parasızlıktan dolayı ‘‘çırpındığını’’ söyler ve hakkı olduğu halde albaylığa terfi ettirilmemiş olmasından da yakınır.
Yarbay rütbesindeki bir askerin bir generale böyle samimi üslupta bir mektup yazması, hatta siyasi gelişmelerle ilgili düşüncelerini anlatması şimdi çoğumuza garip gelebilir ama bu, o günlerin Osmanlı ordu geleneğinde sıradan, alışılmış bir davranıştır.
Yarbay Mustafa Kemal'in Cemal Paşa'ya Sofya'dan yazdığı bu mektup ve daha başka mektupları, bugün bende bulunuyor, hepsini itinayla saklıyorum ve yan sütunda işte bu mektuplardan 17 Ocak 1914'te kaleme alınmış olanın tam metnini bugünün Türkçesiyle naklediyorum.
Cemal Paşa'nın mektubu aldıktan sonra, Mustafa Kemal'in birikmiş aylıklarını göndertip göndertmediğini bilmiyoruz. Paşa'nın 1922'nin 22 Temmuz günü Tiflis'te bir Ermeni komitacının kurşunlarıyla hayatını kaybettiğini haber aldığında Mustafa Kemal'in neler hissettiğinden de haberdar değiliz.
Ama bu mektupta beni çok daha fazla meraklandıran bir başka husus var: Mustafa Kemal'in sözünü ettiği ‘‘Lütfi Enişte’’nin kim olduğu... Bugün Atatürk biyografilerinin hiçbirinde ismi geçmeyen bu Lütfi Enişte bahsinin üzerindeki sır perdesini kaldırmak bakalım hangi tarihçiye nasip olacak...
İşte, parasızlık mektubu
M. Kemal
Sofya, 17 Ocak 1914
Muhterem Paşa hazretleri,
İlk ve son arizalarımın cevabı olmak üzere lutfen gönderdiğiniz 20 Aralık tarihli seçkin iltifatnamenizi aldım.
Bugün ordunun başına geçirdiğiniz genç arkadaşımızdan (Enver Paşa'yı kastediyor), hakikaten, buyurduğunuz gibi, çok şeyler bekleyebiliriz; artık zat-ı álileri de hükümetin başına geçerek yalnız ordunun değil, memleketin her bakımdan muhtaç olduğu faydalı faaliyet ve ciddiyet sahasını açarsınız.
Bizim burada kimbilir ne kadar zevkli bir hayat geçirmekte olduğumuzu -Fethi Bey'le olan mektubunuzda- tahmin buyuruyorsunuz. Hakkınız var. Zaten böyle bir hayatı yaşayabileceğimizi tahmin ederek değil mi idi ki buraya gelmemizi uygun görmüştünüz. Gerçi buraya geleli iki ay olduğu halde henüz Kasım maaşımdan başka beş para alamamış olmaktan ve ilk günü kapandığımız Splandid Oteli'nin dördüncü kat odasında, her onbeş günde bir takdim olunan hesap pusulalarını birbiri üzerine yığmaktan az zevk mi olur? Öteki hükümetlerin askeri ataşelerinin ve diğerlerinin davetlerine karşılık verme sırası gelince ortadan kaybolmak, lázım geldiği için dáhil olunan kulüplere usulen ödenmesi gereken paraların yatırılması hakkındaki mektupları cevapsız bırakmak, cidden, bir Türk ataşemiliterinden beklenen hususlardandır!
İstanbul'da iken memleketin bin türlü sıkıntı ve feláket içinde koşuşturduğu bu devirde, mesainizi hangi işlere harcadığınızı düşünmeyerek, aileme yegáne sığınak olabileceği fikriyle, önce eniştem Lütfi Efendi hakkında, sonra da Sofya'da içine düştüğüm maddi, manevi ıstırabların hafifletilmesine yardımcı olmanız konusunda istirhamlarda bulunmaktan hakikaten utanmıştım. Son iltifat mektubunuz gelmeseydi ve ‘‘Senin aylıklar konusunda birşeyler yapmak isterim’’ vaadinde bulunmamış olsaydınız, sizi artık kesinlikle rahatsız etmemeye karar vermiştim.
Bendeniz şimdilik hakiki bir Osmanlı askeri ataşesine láyık olabilecek vaziyeti almak için ihtiyaç bulunan hususları değil, burada aç ve sefil kalmamanın çaresini düşünmek mecburiyetinde olduğum için vaad buyurduğunuz işi Kasım ve Aralık muhassasatlarımın bir an evvel göndertilmesine ve bundan sonra da muntazaman tesviyesini sağlamaya ayırırsanız pek ziyade minnetdarınız olurum; çünki şimdiye kadar karnımızı doyuran Fethi Bey gidiyor, alacağını istemekte amansız davranıyor, Selanik'de valide ve hemşire çırpınıyor, İstanbul'da enişte sefil sürünüyor.
İltifatnamenizin zarfında ‘‘Comm....’’ (yarbay rütbesini kastediyor) yazacak yerde ‘‘Colonel’’ (albay) yazmışsınız. Bunun dalgınlık eseri olduğunu tahmin etmek güç olmadığı halde bilmem ne gibi yanlış düşünceler bendenizi şu suretle düşündürdü: Derne'deki hizmetimden naşi Enver'in vaktiyle takdim eylediği defterde ismimin hizasında ‘‘Terfi ve nişan ile taltife hak kazanmıştır’’ denmişti. Son zamanlarda Akdeniz Kumandanlığı'ndan da resmen verilen defterde de ‘‘mutlaka terfi ettirilmelidir’’ kaydı vardı. Bu kayıtları tabii ki, devletin eski idarecileri göremezdi. Fakat bugün orduyu gençleştirmek üzere iktidarı alan dostlar için bu belgeler aranılıp bulunamayacak fırsatlardan değil midir? Her ne hal ise, adam olanlar maddi olarak küçük kalarak da vatana borçlu oldukları büyük fedakárlıkları yapmanın yolunu bulurlar! Hürmetle ellerinizden öperim efendim.
M.Kemal
İmzasında iki alfabeyi birden kullanmıştı
SOFYA Askeri ataşesi Mustafa Kemal'in mektubuna antet olarak çizdiği bu şık kompozisyon hem Arap, hem Latin harflerinin usta bir uyarlaması. Antet Osmanlıca kurallarına göre yani sağdan sola doğru okunduğunda ‘‘M.Kemal’’ sözleri, Latin harfleri kuralıyla yani soldan sağa bakıldığında da, ‘‘M.K.’’ rumuzu çıkıyor.
Mustafa Kemal, Arap harfleriyle yazdığı ‘‘Kemal’’ kelimesini Latin alfabesine göre ‘‘M’’ okunacak şekilde yapmış, ‘‘Mustafa’’nın ilk harfi olan ‘‘mim’’i de ‘‘Kemal’’in ilk harfi ‘‘kef’’ ile birleştirerek Latin alfabesiyle okunduğunda ‘‘K’’ görülecek şekilde çizmiş.