Paylaş
Devlet sanatçılığı tartışmasına ben de katılayım ve 1960'lardan kalma bir belgeyi yayınlayayım dedim: Belge, İstanbul Radyosu'nda toplanmış bir sınav jürisinin raporu. Türk Müziği'nin iki zirve isminden, Refik Fersan ve Mesud Cemil'den oluşan jüri ‘yetersiz’ gördüğü bazı sanatçıların solo yapmasını yasaklıyor. Yasaklananlar arasında Baba'nın devlet sanatçısı yaptığı Kutlu Payaslı ve Mustafa Sağyaşar da var...
Günlerdir yeni devlet sanatçılarımızı tartışıyoruz. ‘‘Filânca niçin oldu da feşmekân neden olamadı’’ hayhuyu içerisinde devlet sanatçılığı tartışmasına ben de katılayım ve 30 küsur sene öncesinden kalma bir belgeyi hiçbir yoruma girmeden yayınlayayım dedim.
Belge, 1960'lı senelerin başından kalma bir imtihan komisyonu raporu. İstanbul Radyosu'nda ses sanatçıları için bir imtihan açılmış; kadrolu, sözleşmeli yahut amatör ne kadar okuyucu varsa hepsi tek tek dinlenmiş ve mikrofona çıkmaya lâyık olup olmadıklarına karar verilmiş.
Belgede isimlerinin yanına ‘‘solo yapamaz’’ yahut ‘‘okuyamaz’’ yazılı olanlar da var ve işin önemli tarafı işte burada, bugün Türk Müziği dalında ‘‘devlet sanatçısı’’ unvanı alan bazı kişilerin imtihanı kazanamamış olmalarında. Meselâ o zaman 96/1 band numarasıyla imtihan edilen bugünün devlet sanatçısı Kutlu Payaslı'nın, yahut o günlerdeki adıyla Yılmaz Kutlu Payaslıoğlu'nun isminin hizasına ‘‘Okuyamaz’’ yazılmış. Bu, ‘‘hiçbir şekilde mikrofona çıkamaz’’ demek. Ama bugünün bir diğer devlet sanatçısı, Mustafa Sağyaşar o senelerde daha parlak müzisyenmiş; imtihanda Kutlu Payaslı'yı geride bırakmış ama sadece korolara katılmasına izin verilmiş ve isminin yanına ‘‘solo okuyamaz’’ yazılmış...
Bugünün anlı-şanlı devlet sanatçılarına o zamanın radyolarında tek bir şarkı da olsa okuma izni vermeyenlerin isimlerini merak edenler için yazayım: İlki Türk Müziği'nin en seçkin bestecilerinden biri, Refik Fersan; diğeri de müziğin efsanevi isimlerinden Tanburi Cemil Bey'in oğlu ve birkaç saza birden virtüozluk derecesinde hâkim olan bir diğer üstad, Mesud Cemil...
Vakti zamanında müziğin en büyük hocalarının mikrofona çıkmalarına izin vermediği isimler şimdi Baba'dan devlet sanatçılığı pâyesi aldılar.
Hadiseyi hiç yorumsuz naklediyorum.
İntihal sacayağı hesap veriyor
Gazi Üniversitesi'nden iyi haberler geliyor. Uğur Kandilci, Burçak Kayhan ve Zeynep Akı adlarında birisi profesör ikisi asistan üç tıp doktorunun kurduğu intihal sacayağını iki hafta boyunca yazmam üzerine fakültenin birbirine girdiğini öğrendim. Amerika'da çıkan bir makaleyi yürüten intihalcilerin ifadelerinin alındığını öğrenince de ziyadesiyle sevindim.
Konuyu YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'le hafta içerisinde görüştüm. Prof. Gürüz, intihal hadiselerine ciddi bir bilim adamı edasıyla yaklaşıyordu. ‘‘İntihal meselelerinde hiç kimse için ayrıcalık yapılmayacak’’ demesi yüreğime sular serpti.
Şimdi soruşturmanın neticesini merakla beklemekle meşgulüm ama intihal sacayağına da birkaç sözüm var: Tavassut için eşimin, dostumun, ahbabımın ve meslekdaşlarımın kapısını aşındırıp vakitlerini almaktan vazgeçin. Hele ‘‘Bu işten haberim yoktu. Çalıntı yazının üzerine ismimi asistanım koymuş’’ gibisinden küçüklüklere hiç tevessül etmeyin. Önce utanın, sonra oturun ve elinize bir daha zamkla makas almamaya tövbe edin!..
Koskoca Ercümend Batanay'ı kim sildi?
Geçen haftalarda birileri Ankara'dan Ercümend Batanay'ı arayıp 'Devlet Sanatçısı olacaksınız. Evrakınızı gönderin de işlemleriniz tamamlansın' demiş, Ercümend Bey istenen herşeyi yollamış ama listelerde adına yer verilmemiş.Ben, Batanay gibi bir üstada bu saygısızlığı kimin yaptığını çok merak ediyorum.
Ercümend Batanay'ın kim olduğunu anlatmama aslında hiç gerek yok ama gene de kısaca yazayım: Türk Müziği'nin eşi-emsali olmayan tanburisidir. Bir zamanların harika çocuğudur, tanburu eline 6-7 yaşlarındayken almış, ilk konserini bundan birkaç sene sonra vermiş, 13'ünde profesyonel olmuştur. Şimdi 70 yaşındadır, 57 senelik profesyonel müzisyendir ve bana sorarsanız tanburun mızraplısında da, yaylısında da Batanay gibi bir üstad artık bir daha gelmez.
Hafta başında ziyaretine gitiğim Ercümend Batanay'ı bir hayli üzgün buldum. Başına görünmez bir kaza gelmiş, düşmüş ve sol elinin küçük parmağını kırmıştı. Sanat hayatında zirveye tırmanmasının ve tanburda erişilmez bir isim olmasının sırrı kırdığı o parmakta gizliydi, zira -biraz teknik izahat olacak ama- tanburun icrasında dördüncü parmağı onun kadar maharetle kullanan bir başka tanburi yoktu ve artık bir daha çalamamanın endişesindeydi.
Bir üzüntüsü daha vardı: Geçen haftalarda Kültür Bakanlığı'ndan arayıp ‘‘Devlet Sanatçısı olacaksınız. Filanca evrakı gönderin de işlemleriniz tamamlansın’’ demişler, istenen her şeyi yollamıştı. Ama 72 artı 13 kişilik listede isminden eser yoktu ve işte bu davranışın üzüntüsündeydi. ‘‘Ben bir şey istemedim, kendileri teklif ettiler, sonra da bu hale düşürdüler’’ diyordu.
Ercümend Bey'in sol elindeki alçılar geçen cuma günü çözüldü. Parmağının gayet iyi kaynamış olduğunu ve egzersizlerle geçecek birkaç haftadan sonra eski maharetine yeniden kavuşacağını öğrenmesi onu gerçi mutlu etti ama Ankara’nın garip davranışı yüzünden gene de bir buruktu.
Batanay gibi bir üstada bu saygısızlığı kimin niçin yaptığını çok merak ediyorum ama 85 kişilik listedeki bazı isimlerin yanında onun adının olmamasından dolayı aslında üzüntü değil, tam tersine memnuniyet duyduğumu yazmadan da edemeyeceğim.
En iyileri listeye alınmadı
Türkiye önümüzdeki yıl ‘‘Osmanlı Devleti'nin 700. Kuruluş Yıldönümü’’nü kutlayacak ve bu münasebetle çok sayıda Türk Müziği mensubuna yeniden ‘‘devlet sanatçılığı’’ payesi verilecek.
700. yıl kutlamaları benim için gerçi biraz garip ve de gereksiz bir teşebbüs ama devletten bugüne kadar değil ödül, tek bir plaket bile almamış olan, son ulufe dağıtımında da gözardı edilen bazı önemli müzisyenlerimizin isimlerini hatırlatma babında vereyim dedim.
EROL SAYAN:
Türk Müziği'nin önde gelen ‘‘ciddi’’ bestecisidir. ‘‘Sen gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses ve içimde bir nefes olarak kalacaksın’’, ‘‘Kalbe dolan o ilk bakış unutulmaz, unutulmaz’’ gibi senelerce dillerden düşmemiş olan yüzden fazla şarkıda onun imzası vardır.
CÜNEYD ORHON:
Klasik kemençenin hayattaki en seçkin ismidir. TRT öncesi dönemde radyolarda ve TRT'nin kurulmasından sonra da bu kurumda uzun yıllar idarecilik yapmış, ama şöhretini kemençesiyle, özellikle de kemençeden çıkarttığı yüksek müzikalitedeki sesle sağlamıştır.
NİYAZİ SAYIN:
Neyin yaşayan en büyük üstadı kabul edilir. Sanatını Türkiye dışında da icra etmiş, Birleşik Amerika'daki bazı üniversitelerde konuk öğretim üyesi olarak bulunmuş, Türk neyi tavrının tanınmasında büyük rolü olmuştur.
MERAL UĞURLU:
Klasik Türk Müziği'ndeki geleneksel okuyuş tavrının son temsilcilerindendir. Müziğin ‘‘ciddi’’sini yaptığı için sadece ciddi müzik meraklıları tarafından tanınır. Program kayıtları, kolleksiyonların en nadide parçaları arasındadır.
MUZAFFER BİRTAN ve RIZA RİT:
Her ikisi de Türk Müziği korolarının ve fasıl heyetlerinin unutulmaz isimleridir. İdare ettikleri topluluklarda kaliteyi hiç düşürmemiş ve yorumda klasik çizgiyi her zaman korumuşlardır.
REŞAT AYSU:
Adı herkes tarafından öyle pek bilinmez ama 1950 sonrası saz eseri besteciliğinin en seçkin isimlerindendir. Müzikte her zaman amatör kalmış, eserleri ise saz sanatçıları için hep birer ‘‘imtihan parçası’’ sayılmış ve tekniklerininin artmasında Aysu'nun eserlerinin etkisi büyük olmuştur.
Paylaş