Paylaş
Bolu Valisi Nusret Miroğlu'nun yerinde olsaydım hemen Danıştay'a giderdim. Gider, ‘‘Evet, Gülşen Özer isimli genç kızın ağzının ortasına tokadı elimin tersiyle yapıştırdım’’ der, sonra Danıştay'dan ‘‘Bu tokat devletin gücünü korumak maksadıyla aşkedilmiştir, dolayısıyla valinin yargılanmasına gerek yoktur’’ diyen bir karar alırdım. İşte, Vali Bey hakkında bu kararın mutlaka verileceğinin yıllar öncesinden kalma belgeli kanıtı:
Bolu'nun hiddetli ve celálli valisi Nusret Miroğlu'nun yerinde olsaydım hiç durmaz, kalkıp hemen Danıştay'a giderdim. Gider, gazetelere verdiği ‘‘Asla tokat atma gibi bir olay vuku bulmadı. Bizim yönetim anlayışımızda böyle birşey yoktur’’ demeçlerinin aksine ‘‘Hakkımda söylenip yazılanlar tamamiyle doğrudur... Gülşen Özer isimli genç kızın ağzının ortasına elimin tersiyle bir tokat yapıştırdım’’ der ve yargılanmamı isterdim.
Danıştay'ın kararı ise, mutlaka ‘‘Valinin yargılanmasına gerek yoktur, bu tokat hükümetin nüfuzunu korumak maksadıyla aşkedilmiştir’’ olurdu. Kararı alır ve meydanlarda göğsümü gere gere, kahraman edasıyla caka satardım.
Danıştay'dan Nusret Bey hakkında ‘‘yargılanması gereksizdir’’ kararının çıkacağına adım kadar eminim, zira geçmişte yaşanmış benzer bir hadise bunun böyle olacağını apaçık gösteriyor... İşte, tam 84 yıl önceki bu hadisenin belgeli öyküsü:
Ali Kemalî Bey, imparatorluk devrinin Siyasal Bilgiler Fakültesi olan Mülkiye'nin ilk mezunlarından ve Cumhuriyet'in ilk valilerindendi. 1884'te Yanya'da doğdu, 1908'de Mülkiye'yi bitirdi ve idareciliğe başladı. İstiklál Savaşı yıllarında Ankara Viláyeti'nin hukuk işleri müdürüydü. Uzun yıllar kaymakamlık yaptı, sonra vali oldu, 1934'te emekliye ayrıldı ve hayata 1962'nin 12 Temmuz'unda veda etti.
Devrinin Álim valisi
Onu bugünün valilerinden ayıran önemli, hem de çok önemli bir fark vardı: Birkaç yabancı dil bilir, durmadan okur ve üstelik oturup kitap yazardı. Yayınladığı kitaplarının onyedi adetti. 1932'de çıkan ve valilik ettiği viláyetler hakkında kaleme aldığı eserlerden biri olan ‘‘Erzincan Tarihi’’ hálá basılıyor.
Bugünün Bolu Valisi Nusret Bey'in Danıştay'da aklanmasına emsal teşkil edecek olan hadise, Ali Kemalî Bey'in başına Kırşehir'in Mucur ilçesinde, 1915'te kaymakamlık yaptığı sırada geldi. Kaymakam beyin bir yol tamiri sırasında kasaba halkından Osman oğlu Hüseyin'i dövmekle ve Memik oğlu Ömer Çavuş'la Süleyman Efendizade İmam Hacı Ahmed Efendi'ye hakaretler yağdırmakla suçlandı.
Kasabalılar, Ali Kemalî Bey hakkında viláyete şikáyet dilekçesi verdiler. Mucur'un bağlı olduğu Kırşehir o zamanlarda daha il olmamıştı ve Ankara'dan idare ediliyordu. Şikáyet bugün hálá yürürlükte bulunan ‘‘Memurin Muhakemátı Kanunu’’na göre incelendi, önce Kırşehir'de sonra Ankara'da ele alındı, il idaresi kaymakamı suçsuz buldu ve dosya tasdik için ‘‘Şurá-yı Devlet’’e, yani Danıştay'a gönderildi. Danıştay sadece Nusret Miroğlu'nun değil, bugün her valinin ‘‘anarşistlik, teroristlik ve provakatörlük’’ eden vatandaşları tokatlayabilmelerine imkán tanıyacak olan kararını 1915'in 8 Eylül'ünde verdi: Ali Kemalî Bey şikáyetçileri gerçi biraz şiddetli şekilde ‘‘azarlamıştı’’ ama bunu ‘‘hükümetin nüfuzunu korumak maksadıyla’’ yapmıştı, dolayısıyla masumdu ve yargılanmasına gerek yoktu.
Vali Bey’in sanatkÁr oğlu
Mucur'daki hadise Ali Kemalî Bey'in meslekte ilerlemesini engellemedi. Genç kaymakam ilerki senelerde valiliğe terfi etti ve adı soyadı kanunundan sonra ‘‘Ali Kemalî Aksüt’’ oldu. Danıştay'ın yandaki kutuda okuyacağınız onunla ilgili ‘‘men-i muhakeme’’ yani ‘‘yargılamama’’ kararının belgesini de ben Ali Kemalî Bey'in Türk Müziği'nin bugün önde gelen isimlerinden olan oğlu Sadun ağabeyden, yani sevgili üstád tanburî Sadun Aksüt'ten elde ettim.
‘‘Vatandaşa dayak, hükümet nüfuzunu korumaktır’’
İşte, Danıştay'ın ‘‘Mülkiye ve Maarif’’ yani ‘‘İdare ve Eğitim’’ dairesinin Ali Kemalî Bey hakkında 8 Eylül 1915'te verdiği kararın bugünün Türkçesiyle özeti:
‘‘Ankara Viláyeti'nden 15 Ağustos 1915'te Danıştay'a gelen ve Mucur Kaymakamı Ali Kemalî Bey'in men-i muhakemesina dair Kırşehir Sancağı Encümen İdaresi tarafından verilen kararı içeren dosya incelendi:
Kaymakama isnad edilen suç, Mucur Kazası'ndan Arif Osman oğlu Hüseyin'i dövüp aşağılamak ve köylülerden Memik oğlu Ömer Çavuş'la kasaba halkından Süleyman Efendizade İmam Hacı Ahmed Efendi'ye hakaret etmektir.
Olay devam eden savaş dolayısıyla nakil araçlarının geçişini kolaylaştırmak için yolda bakım yapıldığı sırada meydana gelmiş, kaymakamın erzakın cepheye gönderilmesinin gecikebileceği endişesine kapılarak şikáyetçileri tecavüz ve tahkir düşüncesi olmadan azarladığı anlaşılmıştır.
Ali Kemalî Bey doğabilecek gecikmeden dolayı Ömer Çavuş'a karşı biraz şiddetlice bir üslup kullanmış ve Hacı Ahmed Efendi'yi de daha önceki uyarılarını dikkate almamış olmasından dolayı ‘‘hükümetin nüfuzunu korumak maksadıyla’’ azarlayıp paylamıştır. Suç unsuru bulunmayan bu hususlardan dolayı Kaymakam Ali Kemalî Bey'in men-i muhakemesine karar verilmiş, soruşturma evrakı üzerinden yapılan incelemeyle daha önceden verilen men-i muhakeme kararı da tasdik edilmiştir. 26 Haziran 1331 (8 Eylül 1915).
Paris’te Son Osmanlılar, İstanbul’da Son İntihalciler
Yazdığım kitaplardan bu sayfada bugüne kadar tek bir defa olsun sözetmedim. Zira bir gazete yazarının köşesinde kendi eserlerinin reklamını yapmaması gerektiğine inanıyordum ve bu yüzden kitaplarımdan bahsetmemeyi prensip haline getirmiştim.
Bugün bu prensibimi Remzi Kitabevi yüzünden bozmak zorunda kalıyorum ve bunun için son derece üzgünüm.
Hadise şöyle: 1991'de ‘‘Son Osmanlılar’’ adında bir kitap çıkartmıştım. Konusu Osmanlı hanedanının uğradığı 1924 sürgünü ve ailenin sıkıntılarla geçen maceralı hayatıydı. ‘‘Son Osmanlılar’’ yayınlandığı hafta best-seller oldu, defalarca basıldı ve Osmanoğlu ailesi konusunda bugün tek kaynak sayılıyor.
Derken aradan sekiz yıl geçti, 1999'a gelindi ve Remzi Kitabevi bundan birkaç hafta önce bir kitap yayınladı: ‘‘Paris'te Son Osmanlılar’’. Türkiye'nin en seçkin yayınevlerinden biri olduğu iddia edilen bu müessese bana ait bir kitabın ismini alıp başına bir kelime ilávesiyle kendisine máletmekte beis görmemişti.
‘‘Kitap isimlerini intihal’’ patentine böylelikle tek başında sahip olan Remzi Kitabevi bu kadarla kalmamalı, ‘‘Paris'te Son Osmanlılar’’ı diğer önemli ‘‘eserler’’, meselá ‘‘Tanzanya'daki’’, ‘‘Patagonya'daki’’ yahut ‘‘Amazon'daki Son Osmanlılar’’ gibi yayınlar takip etmelidir. Hatta ‘‘Filánca Taksi’’ veya ‘‘Feşmekán Bakkaliye’’ gibisinden ticari kuruluşları taklit için ‘‘Öz Filanca Taksi’’ ve ‘‘Gerçek Feşmekán Bakkaliye’’ gibisinden isimler bulunması ádetinden de faydalanılmalıdır. Böylelikle ‘‘Öz Son Osmanlılar’’, ‘‘Hakiki Son Osmanlılar’’, ‘‘En Son Osmanlılar’’ gibi kitaplar çıkartılırken eski güzel günlerdeki yayınların ilhamıyla ‘‘Öz Tek Adam’’, ‘‘Temiz Suyu Arayan Adam’’, veya ‘‘Gerçek Divan-ı Kebir’’ gibi şáheserler de yaratılabilir.
‘‘Kitap isimlerini intihal’’ ádeti yayın dünyamıza hayırlı, uğurlu ve bereketli olsun!
Paylaş